Engin Dinç’in röportajı
‘Onbir ayın sultanı’ olarak nitelendirilen Ramazan ayındayız. Özellikle ülkemizde, Ramazan ayı gelince dini hassasiyetler en üst düzeye çıkar. Vakit namazlarına dikkat edilir, teravih namazı kılınır vb. diğer ibadetler yapılmaya çalışılır. Ancak Ramazan ayından sonra bu duyarlılık yeniden azalmaya başlar. Ramazan ayının dini hassasiyetlerimizi sürekli kılması ve bu ayda ibadet ederken nelere dikkat edilmesi gerektiğini ve Ramazan’ın ruhuna uygun nasıl hareket edilebileceğini Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Okuyan’a sorduk.
Öncelikle Mübarek Ramazan ayını önemli kılan nedir? Neden Ramazan “11 ayın sultanı” olarak nitelenir?
Ramazan ayının önemi içinde Kadir gecesi bulunmasından ve Kadir gecesinde de Kur’ân’ın indirilmesinden kaynaklanmaktadır. On bir ayın sultanı olmasının sebebi ise sözlerin sultanı olan Kur’ân’dan kaynaklanmaktadır. Sözün sultanı en güzel söz anlamına gelir. Şüphesiz en güzel söz, En Güzel’in sözüdür; yani Kur’ân’dır.
Bize kısaca Kuran’ın temel mesajının ne olduğunu anlatır mısınız? Bu anlamda Kuran neden bahsediyor?
Kur’ân’ın temel mesajı insanı ahlaklı kılmasıdır. Bunun için insan mümin, müslim, muhsin ve muttakî olmalıdır. İşte Kur’ân’ın temel mesajı bir insanın bu sıfatlarla anılmasını sağlayıcı niteliktedir. Kur’ân’ın bir başka mesajı, vahiy, kainat ve insandan oluşan üç kitabın sahibinin Yüce Allah olduğunu bildirmek ve bu üç kitaptan da Allah’a ulaşılacağını öğretmektir. Kur’ân sanıldığı gibi sadece okunmasıyla ibadet edilen bir kitap değildir. Aynı zamanda onun insanı, hayatı, kainatı ve Allah’ı tanıtan mesajları vardır.
Ramazan ayında mukabele geleneği güzel bir gelenek ama bu kadar yoğun Kuran okurken, mesajını yeterince alabiliyor muyuz? Burada eksik olan nedir?
Ramazan ayındaki mukabele geleneği Hz. Peygamberle başlamıştır. Her yıl gelen vahiyler Hz. Peygamber tarafından okunuyor, Cebrail (as) tarafından dinlenip, kontrol ediliyordu. Bu anlamıyla mukabele, bir onaylama mekanizması olarak başlamıştı. Çünkü Hz. Peygamber de onu dinleyen Cebrail (as) de onun dilini anlıyorlardı. Şimdilerde okunan mukabelelerde okuma ve dinleme kısmı uygulanırken, maalesef anlama kısmı terkedilmektedir. Bu nedenle yapılan mukabele işlemi, Hz. Peygamber’in döneminde uygulanandan maalesef çok farklıdır. Olması gereken metin okunurken mealinin de okunmasıdır. Hatta mümkünse belli bazı konuların kısaca tefsirlerinin de yapılmasıdır. Milletimizin “Kur’ân okumak” eyleminden anladığı şey, onun metnini seslendirmekten ibarettir. Oysa Kur’ân’da bizim okumak diye tercüme ettiğimiz üç kelime vardır. Bunlardan biri tilavet, ikincisi kıraat, üçüncüsü ise tertîldir. Tilavet tekrarlamak, aktarmak, gündeme almak, izini sürüp peşinden gitmek, takip etmek demektir. Kıraat, Kur’ân’ın ilk emridir. Aklın ve zihnin gerçekleştirdiği bir anlama faaliyetidir. Yaratılmışlara bakarak Yaradan’ı bulma anlamında entelektüel bir okuma biçimidir. Tertîl ise bu ikisini de içerek şekilde Kur’ân’ı ağır ağır, sindire sindire, hissede hissede, adeta Kur’ânlaşarak okumaktır. Bu yönüyle tilavet; dilin okuması, kıraat; aklın okuması, tertil ise kalbin okumasıdır. Ramazan mukabeleleri bu üç okumayı da içerecek bir mahiyete dönüştürülmelidir.
Ramazan ayı bir Müslümanın haletini ruhiyesini nasıl etkiliyor ya da etkilemeli? Bu anlamda Ramazan ayı ve oruç Müslümanlara neler katıyor?
Ramazan ayının en önemli ibadeti şüphesiz farz olan orucu tutmaktır. Oruç bir iman eylemidir. Farz kılınmasının sebebi ise müminlerin daha duyarlı olmasını sağlamaktır. Genelde Ramazan, özelde oruç, vahyin insanlıkla buluşmasının bir teşekkürüdür. Yani bizler Ramazan’ı ilâhî bilgilendirmenin bir şükran zamanı olarak kabul ederiz. Bedenin beslendiği maddi gıdaların değil, ruhu besleyen manevi gıdaların öncelendiği bir zaman olarak Ramazan’ı kabul etmeliyiz. Bunun için hemen her fırsatta ruhumuzun gıdası olan Kur’ân mesajıyla buluşmaya özen göstermeliyiz. Ramazanı hayata taşımalı ve bir “Ramazan müslümanlığı” anlayışı geliştirmeliyiz. Bu ifademiz, sadece Ramazan’da müslümanlaşmayı değil, Ramazan’da elde ettiğimiz duyarlılığı hayatın tamamına yaygınlaştırmak anlamındadır. Bir günü Ramazan bilmek, bir ayı Ramazan bilmekle anlam kazanır. Bir günü ve bir ayı Ramazan bilinciyle yaşamak, hayatı Ramazanlaştırmanın vesilesi olmalıdır. Hayatı Ramazan olanların, dünyası da Ramazandır. Dünyası Ramazan olanların, ahireti bayram olacaktır.
Ramazan ayı gelince namaz kılmayan bir insan hiç kaçırmadan teravih namazı kılabiliyor ya da içki içiyorsa içmiyor, kumar oynuyorsa oynamıyor. Bu normal bir durum mu? Müslüman bir insanın ibadetlere, oruca, namaza bakışı nasıl olmalı?
Ramazanda farz ibadetlere sarılmak ve haramlardan kaçınmak elbette bir duyarlılık göstergesidir. Bunu asla küçümsememek gerekir. Fakat bu duyarlılık eğer sadece Ramazan’da kalıyor, sonrasına taşınmıyorsa Ramazan’ın misyonu tam kavranamamış demektir. Bu yanlış kavrayışta din sunumu yapanların da büyük vebali vardır. Çünkü din adına konuşanlar, genellikle Allah’ın kitabından konuşmadığı için hayata dair Allah’ın ne dediğini bilememekte, çeşitli insan kanaatlerini din diye sunmaktadırlar. Böyle olunca “indirilen din” ve “uydurulan din” çatışması kaçınılmaz bir hal almaktadır. Belli sayıda teravihi kılanlara cennetin garanti olacağı söylenince durum maalesef bu hali almaktadır. Şu husus çok net bir şekilde bilinmelidir ki: Allah’ın farzları ve haramları bellidir; bunları başka şekillerde yorumlayıp hayatın belli alanlarına hapsetmek kimsenin haddine değildir.
Ramazan ayında özellikle “eğlence” vurgusu çok ön plana çıktı. Ramazan ayının birtakım eğlenceli etkinliklerle anılması ne derece doğru?
Ramazan ayı hiçbir şekilde bir eğlence ayı değildir. Ramazan ayı, bilinçlenme ve duyarlılığın artması için yaşadığımız bir kamp dönemidir. Ramazan sonrasına dair nasıl bir duruş ortaya koymamızı, Ramazan’da öğrenmeliyiz. Bilgilenme yerine eğlenmeyi tercih edenler, Kur’ân’ın şiddetle reddettiği “hayatı oyun ve eğlenceden ibaret saymaya” sebep olur. Bu nedenle söz konusu uygulamalar eğlenceli etkinlikler değil, eğitici etkinliklere dönüştürülmelidir.
Son olarak Ramazan ayında Allah’a daha iyi bir kulluk sergilemek için neler yapılmalı?
Ramazan ayında Allah’a daha iyi kul olabilmenin yolu; oruç ibadetinde duyarlı olmaktan, namaza daha büyük bir önem vermekten ve yeryüzünün bütün fakirlerine yönelik zekât ve infak yapmaktan geçer. Unutulmamalıdır ki orucun gerekçesi kılınan takva bir duyarlılıktır ve müminler hem kendilerine hem çevrelerine hem de Allah’a karşı duyarlı davranmak zorundadırlar. Bütün bu söylediklerimiz vahyin bize öğrettiği ve Resûlüllah’ın hayatında uyguladığı prensiplere dair çıkarımlarımızdır. Orucu “kalkan” diye tarif eden Hz. Peygamber, onun insanı kötülüklerden koruması yönüne dikkat çekerek, bütüncül bir oruç tarifi yapmıştır. Allah’ın emrettiği ve Resûlüllah’ın uyguladığı türden bir müslüman olma duasında ve gayretindeyiz.
on5yirmi5.com