Dört yüz yıla yakın bir süredir Ramazan ayında gökyüzünü süsleyen mahyalar, bugün çok az sayıda kalan zanaatkârın elinde şekillenmeye devam ediyor. Ramazan ayında camilerin minareleri arasına gerilen ışıklı şeritlerle yazılan mahya çeitleri, Osmanlı’dan günümüze devam eden Ramazan geleneğinin de bir parçası adeta.
İslam dünyasında Türklere, özellikle de İstanbul’da yaşayanlara özgü bir sanat olarak gelişen mahyacılığın kaybolmaya yüz tutmuş dört yüz yıllık bir geleneği var. Eski İstanbul Ramazanları, halkın müzik ve edebiyatla, ziyafet, eğlence ve gösteri sanatlarıyla kaynaştığı; imparatorluk kültürünün bütün inceliğiyle gözler önüne serildiği görkemli bir atmosferde yaşanıyordu. Bu coşkulu âlemi, kalplerdeki heyecandan gökyüzüne dek genişleten sembol ise mahyalardı. Gündelik yaşamını; şehrayin, donanma geceleri ve mehtap gezintileri gibi güzelliklerle zenginleştiren bir kentin ramazan gecelerini de mahyalar ve kandillerle renklendirmesi doğaldı.
Vefik Paşa, Lehçe-i Osmanî’de mahyayı ‘Çifte minareli camilerde ramazan ayında avizan olan resimli kandil’ diye tarif ediyor. Mahya kurmak; bir caminin iki minaresi arasına gerilen bir halattan küçük kandiller sarkıtarak gece karanlığına şekiller çizip manidar sözler yazmak… Bu geleneğin gerisindeki düşünce; ramazanın getirdiği sevinç, bolluk ve ferahlık nedeniyle Yaratıcı’ya duyulan şükranı vurgulamak, çocuklara ramazanı sevdirmek ve halkı iyiliğe yöneltmek.
İLK MAHYA
Rivayete göre, 1614 yılında Fatih Camii müezzinlerinden Hattat Hafız Ahmet Kefevi, iki minare arasına ortası yazılı çok sanatkârane bir resim işler ve resmi zamanın padişahı Sultan I. Ahmed’e hediye eder. Padişah, çok hoşuna giden bu hediyeden ilhamla ve dini hükümlere uygun olması şartıyla Ramazan gecelerinde minareler arasına resimdeki gibi mahyalar kurulmasını irade buyurur. İlk defa 1617 Ramazan’ında yeni tamamlanan Sultanahmet Camii’nde tatbik edilen bu yenilik, sonraki yıllarda sanatsal bir gelenek hâlini alır.
1723 Ramazan’ında bütün selâtin camilerinde mahya kurulması için irade çıkmış; hatta minare boyu kısa olan Eyüp Camii’ne yeniden iki şerefeli iki minare yapılması ferman buyrulmuştur. Vakıf kayıtlarında 18. asra kadar mahya kurmak suretiyle minarelerin tezyini hakkında herhangi bir düzenlemeye rastlanmaz. İlk kez 1724’te Sultan III. Ahmed tarafından Topkapı Sarayı’nda yaptırılan kütüphanenin vakfında, 9 bin akçe tahsisiyle Ayasofya’da mahya tesisine dair emr-i şerif kaydı görülür.
USTADAN ÇIRAĞA
Mahyacılığı ıslah eden ve ona sanatkârane bir eda kazandıran; Süleymaniye’nin minareleri arasına üç halat çekerek kurduğu ve sağa-sola hareket ettirdiği gezici mahyası ile meşhur Süleymaniye baş mahyacısı Abdüllatif Efendi’dir.
1877’de vefat eden Abdüllatif Efendi’nin yerini yanında çalışan oğulları alır ve mahyacılık usta-çırak düzeni içinde babadan oğula geçerek devam eder. Eski İstanbul yaşamını anlatan yazarlardan Balıkhane Nazırı Ali Bey, Ahmed Rasim, Musahipzade Celâl, Sermet Muhtar Alus, Halit Fahri Ozansoy, Ercümend Ekrem Talu ve Burhan Felek mahya konusuna değinmeden geçmemişlerdir.
GÖKYÜZÜNDE MESAJLAR
Camilerde mahya kurma hazırlığı ramazandan on beş gün önce başlar. Ramazanın ilk yarısında yazılı; daha sonra kız kulesi, ay-yıldız, çiçek, kayık ve cami resimli mahyalar kurulur. Ramazan başında ‘Merhaba Ya Şehr-i Ramazan’, ‘Oruç Tut Sıhhat Bul’, ‘Hoşgeldin Ya Şehr-i Ramazan’, ‘On Bir Ayın Sultanı’ ve ‘Zekât Malı Artırır’ yazılı mahyaların yerini ay sonuna doğru ‘Şefaat Ya Rasulallah’, ‘La İlahe İllallah’ ve ‘Elveda Ya Şehr-i Ramazan’ gibi mahyalar almaya başlar. 1908’de II. Meşrutiyet’ten itibaren politikanın gündelik hayatın bir parçası olmasıyla beraber ‘Yaşasın Hürriyet’, ‘Eytama (yetimlere) Yardım’, ‘Hilal-i Aher’i (Kızılay) Unutma’, ‘Tayyareyi Unutma’, ‘Yerli Malı Al’, ‘Yaşasın Misak-ı Milli’ ve ‘Yaşasın İstiklâliyet’ gibi politik ve sosyal mesajlar için de mecra olarak mahyalar kullanılır.
Günümüzde mahyalara dini muhtevanın dışında bazen sosyal konularla ilgili, bazen de propaganda amacıyla yazılar yazıldığı da olmakta. Örneğin her yıl 29 mayısta ‘Yüce Fatih Ruhun Şad Olsun’ mahyası kuruluyor. İstanbul Vakıflar Bölge Müdürlüğü tarafından yaşatılmaya çalışılan mahyacılık, Mahya Yapım Atölyesi öncülüğünde varlığını sürdürüyor.
Mahya kurulan camiler arasında Fatih, Eyüp, Sultanahmet ve Süleymaniye’nin yanı sıra Üsküdar Valide, Edirne Selimiye, Eskişehir Reşadiye, Bursa Ulu Camii bulunuyor.
MAHYANIN YAPILIŞI
İki minare arasına gerilen birkaç sıra ip tertibatı üzerine işlenecek yazı ve resim, önce kâğıt üzerinde planlanır. Karelerin kesiştiği noktalara işaret konularak yazı ve resim oluşturulur. İpler, kareli kâğıttaki yatay çizgiler şeklinde tasavvur edilerek, işaret konulmuş noktalar ip üzerinde tespit edilir. Her birine bir ilmik konulan bu noktalara daha sonra bir çengelle kandiller yerleştirildiğinde yazı veya resim teşekkül eder. Kandil yerine elektrik ampulleri kullanılmaya başlandıktan sonra mahyalar büyük ölçüde elektrik teknisyenleri tarafından kurulur oldu.
Eskiden mahyacılık, büyük bir ustalık isteyen gerçek bir sanat dalıydı. Bu alanda yetişmiş büyük ustalar, yerlerini alacak olan çıraklara işin bütün inceliklerini öğretirlerdi. Mahya kurmak için, caminin en az iki minareli olması gerekir. Eskiden böyle büyük camilerde, iki minare arasına ip veya teller gerilir, mahya ustası da, genellikle zeytinyağ doldurulmuş kandilleri veya mumlu fenerleri ipin üzerine dizerek istediği dinî yazıyı yazar, hatta resimler yapardı. Bütün ramazan boyu bu kandiller, rüzgâra rağmen geceleri pırıl pırıl yanardı. Camilerin elektrikle aydınlatılmaya başlamasından sonra, mahyacılık kolaylaştı ve ayrı bir sanat olmaktan çıktı. Kandil yerine renkli elektrik ampulleriyle ve yeni yazıyla mahya kurma geleneği bugün hâlâ sürdürülüyor.
Mahyacılar her akşam ayrı bir mahya kurmak için gün boyu çalışmak zorundaydılar. Yaptıkları tasarımlara göre kandil sayısını ve her kandilin ip üzerindeki yerlerini tespit ederlerdi. Makaralı iplere düğümler atarlar, istenilen görüntünün kusursuz elde edilebilmesi için provalar yaparlardı. İftardan sonra da minare şerefelerinden, kandiller teker teker gergin halata salıverilir ve ışıklı kompozisyon elde edilirdi. Her gece değişik mahya kurmak için yarışan ve tasarımlarını gizli tutan mahyacıların o akşam ne yazacaklarını halk büyük merakla beklerdi. Hatta ilk kandillerin halata salıverilmesiyle tahminlerde bulunmaya başlarlardı. Bunu daha eskiden cami içinde levhalara astıklarını da biliyoruz.
İslam dünyasında minarelerde kandil yakma geleneği yaygınken, mahyacılık İstanbul’a özgü bir sanat olarak kalmıştı. Bunun nedeni, padişahların yaptırdığı iki, dört, altı minareli “selâtin camiler”in bu kentte olmasıydı. Çünkü mahya için en az iki minarenin bulunması gerekiyor. İkinci başkent konumundaki Edirne’nin selâtin camilerinde de mahyalar kurulurdu. Ayrıca, Meriç Irmağı’na direkler dikerek askı mahyası kurulduğunu da kaynaklar bildiriyor.
İstanbul’da ramazanın 15. gecesi Süleymaniye Camii minarelerine kurduğu “Hünkâr Kayığı” mahyası ile ünlenen Abdüllatif Efendi (ö. 1877), gemi direkleri arasına kurduğu mahyası ile de meşhurdur. Süleymaniye’nin minarelerine kurulan gezici mahya ise en çok beğeni kazanan gösteri olurdu. Buradaki gösteride örneğin köprü görüntüsünün önünde hareketli kayık ve balıklar, köprünün üstünde yürüyen araba canlandırılırdı.
Mahyacılar ramazanın ilk 15 günü yazılı, ikinci 15’inde resimli mahyalar kurarlardı. Özellikle ramazanın 15’ini çocuklar sabırsızlıkla beklerlerdi. Akşamları “yandan çarıklı”, “piyade kayığı”, “çifte kayık”, “kule”, “salıncak” gibi tasvirleri sonsuz bir keyifle seyrederlerdi. Yazılı mahyalarda ise genellikle “Ya Şehr-i Ramazan”, “Ya Kerim”, “Allah”, “Bismillah”, “Elhamdülillah” ibareleri kullanılırdı.
MAHYA ÇEŞİTLERİ
Sabit Mahyalar
Minare yüksekliğine, görsel mesafeye göre değişik boyut ve anlamlarda üretiliyor.
Hareketli Mahyalar
Kandillerde, üç aylarda, Ramazan ve Kurban bayramlarında da vaaz ve duaların yayınlanmasında da kullanılabilir.
Grafik Mahyalar
Hem hareketli hem de renkli olup mahya geleneğini gerçek anlamda temsil eder. Çok satırlı olup; her satır değişik renklerde kullanılabilir. Arapça, Türkçe bütün dinî form ve motifler gösterilebilir.
Dijital Mahya
On bir ayın sultanı Ramazan’ın en canlı işaretlerinden biri de camileri süsleyen mahyalar kuşkusuz. Osmanlı döneminde yağ kandilleri ile asılan mahyalar, günümüzde elektrik ampulleri ile yapılıyor. Ancak teknolojideki hızlı değişim mahyalara da yansıdı. Camilerin bir kısmında bu Ramazan, mahyalar ilk kez ledli, bir yandan da hareketli şekliyle görülecek. İmamlar bilgisayardan tek tuşla mahyaları değiştirebilecek yani artık dijital mahyalar devrinde yaşıyoruz. Bilgisayarlara yüklenen program sayesinde istenilen zamanda istenilen yazı, söz, hadis-i şerif ledli mahyalarda görülebilecek.