Prof. Dr. Hayrettin Karaman’ın Yenişafak gazetesindeki yazısı….
Ahlâkı Kur’ân, yaşayışı ve davranışı en güzel örnek olan Fahr-i Kâinât (s.a.v.) Efendimizin hem maddî, hem de manevî ve ruhânî hayatı müslümanlar için rehberdir, hayat programıdır. Müslümanlar O’nun izinden gidenlerin Allah sevgisine ulaşacaklarına, Allah rızâsı ile kucaklaşacaklarına inanırlar; bu sebeple sünnet-i seniyyeye (O’nun örnek davranışlarına) sarılırlar. Dünyanın neresine gitseniz, alt kültürleri farklı müslümanlarda ortak bir unsur olarak sünneti görür ve bulursunuz. Müslümanların kılık ve kıyâfetlerinden beşerî ilişkilerine, günlük hayat ve alışkanlıklarına kadar birçok alanda O’nun sünnetinin “ortak” izlerini farkedersiniz. Sünnetin birçok parçası ümmetin şiarı haline gelmiş, onun bir başka yapı taşını teşkil etmiştir.
Bütün bu şiarların ırkçılık ve Arapçılıkla hiçbir ilişkisi yoktur. İslâmî şiarların çoğu, İslâm öncesi Arapların inanç, âdet ve alışkanlıklarına aykırıdır, onları değiştirmiş, kavmiyeti aşan bir camianın sembolleri olarak yerlerini almıştır. Bunlar, “aralarında tanışma ve fazilette yarışma olsun diye küçük büyük sosyal guruplara ayrılmış insanlık camiasının müslüman kesimine ait” şiarlardır; bu câmiada üstünlük ölçüsü ahlâktır ve fazilettir, hiçbir kavmin diğeri üzerinde peşin üstünlüğü yoktur, üstünlük fazilet yarışında elde edilecek, onun da meyvesini bütün insanlık paylaşacaktır.
Sevgili Peygamberimizin kendine mahsus (özgü) olmayan bütün hallerini ve davranışlarını, hatta bunların beşeri olanlarını, kavminin âdetlerinin devamını teşkil edenlerini bir müslümanın, Peygamber aşkı sebebiyle kendine uygulamasında bir sakınca olamaz; hatta samimi ve aşkın kaçınılmaz eseri olarak gerçekleşirse manevi faydaları da olur. Fakat bütün ümmetin uygulaması belli derecelerde gerekli olan sözleri ve davranışları, Müslüman hayatında örnek olsun diye ortaya koyduklarıdır.
Mesela O, bir şeyi yemeyi ve içmeyi beşeri bir zevk olarak hoşlanmıyor diye -Ona olan aşku mahabbeti yüzünden- yemeyen ve içmeyen kimse yalnızca takdir edilebilir, ama aynı şeyi yiyen ve içen müslümana da “Sen sünnete riayet etmiyorsun” denemez. Ama ibadet, ahlak, muamelat, âdâb konularında yapıp ettikleri müslümanın titizlikle uygulamaya çalışması gereken sünnetlerdir.
Dünyanın neresine giderseniz gidin bir insan size tebessüm ederek “esselâmu aleykum” derse hemen arkasından musafaha edersiniz (tokalaşırsınız), öpüşmeden kucaklaşırsınız; uyguladığınız dört sünnet (tebessüm, selam, musafaha ve kucaklaşma) sayesinde birden ortak olarak İslam’ın saadet iklimine dalar, yalnızlığınızı ünsiyetle giderirsiniz.
Dini, rengi, sosyal mevkii ne olursa olsun insanın temel ihtiyaçlarından yoksun birine rastladığınızda sizdeki fazla ile onun ihtiyacını giderirseniz bir Peygamber sünnetini yerine getirmiş olursunuz…
Bu güzellikler böylece uzaar gider.