Hz. Ömer (ra) bir gün çölde koyun otlatan bir çobanla karşılaştı… Çoban10-12 yaşlarında bir çocuktu. Hemen o güzel yavruyu yanına çağırdı. Önünde ufak bir tas içinde bulamaç gibi bir yiyecek duruyordu:
– Yavrucuğum, dedi, gel beraber yiyelim!
Çölün o kavurucu sıcağına rağmen, çocuk nafile oruç tutuyordu. Kuruyan dudakları usul usul kıpırdadı:
– Size afiyet olsun efendim, ben oruçluyum!…..
Hz. Ömer (ra) sordu:
– Yavrucuğum! Bu sıcakta nasıl oruç tutuyorsun? Buna büyüklerin bile gücü yetmez!.
Deyince, çocuk şu karşılığı verdi:
– Ahiretim için bir azık olur düşüncesindeyim!
Hz. Ömer (ra) içinden bir “Ah!” etti ve onu başka bir tecrübeye tabi tuttu ve dedi ki:
– Bana şu koyunlardan biraz süt sağıp verir misin? Çocuk tebessümle cevap verdi:
– Hayır! Hayır!!! İşte buna imkan yok… Hayır! Veremem…
– Ama niçin?
– Efendim! Ben bu koyunların sahibi değilim.. Bunları ücretle güdüyorum. Efendim bana sütü ne yaptığımı sorar…
– Koyunun sütü yoktu veya döküldü der, efendini kandırırsın!
Çocuğun yüzü birden bire değişti ve hiddetle sesini yükseltti:
– Ben belki efendimi bu sözlerle aldatabilirim… Ya sonra?… Her an her halimize vakıf olan ve şu anda da konuşmalarımızı işiten Rabbimi nasıl kandırabilirim. O’na nasıl cevap verebilirim?… Söyler misin?… Çünkü ben O’nun kuluyum ve O’na döneceğiml…
Hz. Ömer (ra)’ın gözleri yaşlarla doluverdi… Tam istediği cevabı almış ve istediği gibi birini bulmuştu.. Böyle insanlara sahip olduğu için, Rabbine hamdetti, şükretti…