“Hud suresinin 43 ayeti: Gemi, dağlar gibi dalgalar arasında onları götürüyordu. Nuh, ayrı bir yere çekilmiş olan oğluna, "Yavrucuğum, bizimle beraber sen de bin, inkârcılarla birlikte olma" diye seslendi. Dağlar kadar büyük dalgalar arasında gemi gidiyor. Geminin dağlar kadar büyük dalgaların arasında yüzen o gemiye, muhal farz Hz Nuh’un oğlu binmek isteseydi, nasıl yapacaktı. Çünkü ayette :" Gemi, dağlar gibi dalgalar arasında onları götürüyordu." diyor. Yani gemi hareket halindeydi ondan sonra Hz Nuh oğlunu çağırıyor. Anlamama yardımcı olursanız, çok sevinirim. (………….,) Belçika.”
Hud suresi 42. ayeti şöyle “Ve hiye tecrî bihim fî mevcin kel cibâli ve nâdâ nûhunibnehu ve kâne fî ma’zilin yâ buneyyerkeb meanâ ve lâ tekun meal kâfirîn /Gemi, dağlar gibi dalgalar arasında onları götürüyordu. Nûh, ayrı bir yere çekilmiş olan oğluna, “Yavrucuğum, bizimle beraber sen de bin, inkârcılarla birlikte olma” diye seslendi.”
Cenabı Hakk, Hud suresi 42. ayetinde, oluşmaya başlayan Tufan’ın, ilk aşamalarını aktarmaktadır. Buna göre her yerden sular yerden kaynayıp fışkırmaya ve yükselmeye başlamıştır.Olağanüstü bu olayın gerçekleştiği sıradayükselen sular içerisinde Nuh’un gemisi ve onun içerisinden seslenen bir resul bulunmaktadır; “…Gemi, dağlar gibi dalgalar arasında onları götürüyordu. (…..) “Yavrucuğum, bizimle beraber sen de bin, inkârcılarla birlikte olma”.” Diğer tarafta ise suların henüz ulaşmadığı bir kıyıda Nuh’un inkarcı “…ayrı bir yere çekilmiş olan oğlu..” vardır. Hud suresi 42. Ve 43. ayetler, Tufan’ın ilk aşamasındaki bu kaotik anlarda Hz. Nuh ile oğlunun mükâlemesine yer verir.
42. ve 43. ayetlerdeki mükâlemeyi ve mesajlarını daha iyi anlamak için bu ayetlerin siyak-sibak ilişkisine bakarak, anlatılan bu son aşamadan önce diğer ayetlerde neler aktarılmış ona bir göz atmak gerekmektedir.
Nuh kıssasının anlatıldığı Hud suresi 40. ayette, gemiye binecek olanların Allah nazarındaki durumu şöyle bildirilmektedir: “Hattâ izâ câe emrunâ ve fâret tennûru…./…Nihayet emrimiz gelip de Tennur kaynayınca Nuh’a dedik ki: "(Canlı çeşitlerinin) her birinden iki eş ile -(boğulacağına dair) aleyhinde söz geçmiş olanlar dışında- aileni ve iman edenleri gemiye yükle!" Zaten onunla beraber pek azı iman etmişti.”
Tufan’ın henüz gerçekleşmeye başladığı; “Nihayet emrimiz gelip de Tennur kaynamaya başlayınca…..” ifadesinden anlaşılmaktadır.Tufan’ın bu alameti belirdiğinde gemisinin yapımı tamam olan Hz. Nuh’a "….(Canlı çeşitlerinin) her birinden iki eş ile -(boğulacağına dair) aleyhinde söz geçmiş olanlar dışında- aileni ve iman edenleri gemiye yükle!…" emri verilerek, Tufandan kurtulacak olanlar sıralanmaktadır. Bu kurtulanlar arasında Hz. Nuh da dâhil ailesi ve kavminden birtakım insanlar daha vardır.
40. ayetteki, Tufan’dan kurtulması için gemiye binmesi gerekenler insanlar arasında “….Ve ehleke illa men sebeka aleyhil’kavlu…./….aleyhinde söz verilmiş olanlar dışında aileni…” ifadesi ile Nuh(a.s)’un ailesi de yer almakta ancak bu tüm aileyi kapsamamaktadır. Onların içinden istisna olacağı da “…..illa men sebeka aleyhil’kavlu…/…aleyhinde söz verilmiş olanlar dışında” ifadesiyle belirtilmektedir.
Demek ki, Hz. Nuh önderliğindeki gemi yolcularının listesi, Cenabı Hakk tarafından önceden Nuh’a bildirilmektedir. Bu aşamada şu soru sorulabilir: Cenabı Hakk, niçin bu kadar ayrıntıya inmektedir?
Çünkü böyle olmamış olsa idi Hz. Nuh, merhameti nedeniyle boğulacak oğlu da dâhil kendisini kandıran! (Müslüman gösteren) veya acıyacağı birçok kâfiri de gemiye bindirmiş olacaktı. Onun bu merhametli! tutumu hakkında kıssanın daha evvelki ayettinde bir bilgi bulunmaktadır. “….zulmedenler hakkında bana (bir şey) söyleme! Onlar mutlaka boğulacaklardır!….” (Hud11/37) Dolayısıyla Nuh’un bu tutumundan dolayı Tufan esnasında belki de Allah’ın adaleti gerçekleşmeyecek, ya da Tufan sonrası inananlar ile kâfirler arasında bu haksızlığa dayanan olumsuz bir ortam oluşacaktı.
İşte bu olumsuzluğu bilen Allah, gemiye binecek yolculara kadar her ayrıntıyı Nuh’a bildirmektedir. Çünkü Allah kimin inanıp kimin inanmadığını ve inanmayacağını en iyi bilendir. “Nuh’a vahyolundu ki: Kavminden iman etmiş olanlardan başkası artık (sana) asla inanmayacak. Öyle ise onların işlemekte olduklarından (günahlardan) dolayı üzülme.” (Hud11/36) Dolayısıyla tufandan kurtulacaklar için de helak olacaklar için de hükmü, adaletle veren Allah’tır.
Allah’ın gemiye bindirilmesi gerekenlerle ilgili bu emrine göre Hz. Nuh tarafından yolcular gemiye bindirilmiştir. Dolayısıyla Tufan’dan kurtulacak Nuh(a.s)’un aile bireyleri de bellidir, boğulacak olanlar da…. Nitekim Nuh’un ağzından bu durum şöyle bildirilir. "Bugün Allah’ın emrinden (helak), merhamet sahibi Allah’tan başka koruyacak kimse yoktur" (Hud11/43)
Buna göre 40. Ayetteki; hakkında Cenabı Hakk tarafından helak hükmü verilmiş olan yani Tufan’da boğulacağı belirtilen Nuh(a.s)’un, karada kalan olan oğlunun, artık kurtuluşu yoktur. Çünkü Allah onun artık iman etmeyeceğini bilmektedir bundan dolayı helak emrini vermiştir. Binaenaleyh okurumuzun “…muhal farz Hz Nuh’un oğlu binmek isteseydi, nasıl yapacaktı…” sorusunun cevabı böylece belli olmuştur. Yani 42. ayette anlatılan mükaleme sahnesini “…muhal farz…” olarak düşünmek gereksizdir.
Peki, Hud suresi 42. ve 43. ayetlerdeki mükâlemede, Hz. Nuh’un bir resul olmasına rağmen, Allah’ın hakkında hüküm bildirdiği oğlunu kurtarmaya çalışması nasıl anlaşılmalıdır? “….Nûh, ayrı bir yere çekilmiş olan oğluna, “Yavrucuğum, bizimle beraber sen de bin, inkârcılarla birlikte olma” diye seslendi….” Allah’ın helak emri gelmesine ve kurtuluşun bulunmamasına rağmen tamamen babalık içgüdüsü ile ki, bunu “Nuh Rabbine dua edip dedi ki: "Ey Rabbim! Şüphesiz oğlum da ailemdendir.” (Hud11/45) ayetindeki bu ifadeden anlamaktayız.
Boğulmak üzere olan oğlunu kurtarmaya çalışan Hz. Nuh’un nafile çabası ile Kur’an muhataplarına şu ilahi mesaj verilmektedir: “…Bugün Allah’ın merhamet ettikleri dışında onun emrinden(helak) koruyacak yoktur….” (Hud11/43) Akrabalık bağları da olsa, resul bir baba da olsa; Allah’ın nezdinde inanç asıldır mesajı…… “Allah buyurdu ki: Ey Nuh! O asla senin ailenden değildir. Çünkü onun yaptığı kötü bir iştir. O halde hakkında bilgin olmayan bir şeyi benden isteme! Ben sana cahillerden olmamanı tavsiye ederim.” (Hud11/46)
Allah’ın bu ifadesi kıyamete kadar gelip geçecek tüm müminlere de bir uyarı, bir ihtardır. Müslüman olmayanın, peygamber soyundan gelse bile, bir değeri yoktur Allah nezdinde… Olamaz da… İnsanı ahirette kurtaracak olan ancak "selim bir kalb", (derin bir iman) “Ancak Allah’a kalb-i selîm (temiz bir kalp) ile gelenler (o günde fayda bulur).” (Şuara26/89) ve buna dayalı amellerdir. “Onlara: Yaptıklarınıza karşılık âfiyetle yeyin,için (denilir).” (Tur52/19)
Kendisinin helak emri belli olduktan sonra hiç kimsenin(velev ki resul bile olsa), o emri geri çeviremeyeceğini belirten Allah; aynı zamanda genel olarak kafirlerin spesifik olarak Nuh(a.s)’un oğlunun inkarcı vasfını beyan ederek; Allah’ın, kafirlerin katı inkarcı tutumlarını en iyi bilen olduğunu ve onların bu inkarlarında inat etmeye devam edeceklerini “Nuh’a vahyolundu ki: Kavminden iman etmiş olanlardan başkası artık (sana) asla inanmayacak. Öyle ise onların işlemekte olduklarından (günahlardan) dolayı üzülme.” “…Çünkü onun yaptığı kötü bir iştir. O halde hakkında bilgin olmayan bir şeyi benden isteme! Ben sana cahillerden olmamanı tavsiye ederim.” hitabı ile bizlere bildirmektedir.
Kaldı ki, Hz. Nuh, aralarında oğlu ve hanımının da bulunduğu kavminin kâfirleri hakkındaki bu sonucu daha evvel Cenabı Allah’tan dilemiştir. "Benimle onların arasında, sen hüküm ver. Beni ve beraberimdeki inananları kurtar." (Şuara26//118) Allah’ta hükmünü vermiştir. "Bugün Allah’ın emrinden (azabından), merhamet sahibi Allah’tan başka koruyacak kimse yoktur" Hud suresi 43. Ayetine şöyle de mana verilmiştir: “Bugün, Allah’ın esirgediklerinden başkasını
O’nun vereceği emirden koruyacak kimse yoktur.
Allah’ın azabını gördüğünde bile iman etmeyen Nuh’un “Oğlu: Beni sudan koruyacak bir dağa sığınacağım….” (Hud11/43) diyerek hala inkârdadır. Bu inkârın karşılığı helak olmalı değil mi? İnkârcılar Allah’ın azabını görseler bile hala inkârlarını devam ettirirler. “Dediler ki: Ey Nuh! Bizimle mücadele ettin ve bize karşı mücadelede çok ileri gittin. Eğer doğrulardan isen, kendisiyle bizi tehdit ettiğini (azabı) bize getir!” Onlar Azab geldiği halde hala Allah’ı ve onun ayetlerini inkâra devam etmektedirler. (Hud11/32)
Tufan esnasındaki Nuh ve oğlu arasındaki mükâlemenin bize en büyük mesajı: Allah nezdinde kâfirlere şefaatçi yoktur. Herkes mutlaka yaptığı amellerin karşılığını alacaktır. Kâfirler için, resul babası ve resul oğlu ya da resul eşi olsa dahi bu dünya ve ahirette hiç bir şefaat, fidye ve diğer araçlar, Allah nezdinde kabul edilmez. "Allah, kâfirlere Nuh’un karısıyla, Lut’un karısını misal gösterir. Bu ikisi, kullarımızdan iki salih kulun (nikahı) altında idiler, fakat onlara hıyanet ettiler. Kocaları (Allah’tan) gelen hiçbir şeyi onlardan savamadı. (Onlara): "Cehenneme girenlerle beraber siz de girin" dendi." (Tahrim66/10)