Hz.Musa’nın kişiliği
Kur’an’da Hz Musa’nın dil, konuşma açısından bir fiziksel özür taşıdığı, Firavun’un alaycı tavırlarıyla Musa’yı aşağılayıcı sözlerinden anlaşılmaktadır.
"Yoksa ben, kendisi zayıf ve neredeyse söz anlatamayacak durumda bulunan şu adamdan daha hayırlı değil miyim?" (43 / Zuhruf / 52)
Tevrat’ta ise daha geniş bir ifadeyle, Musa’nın@ bu fiziksel özrü ifade edilmektedir.
"Musa, "Aman, ya Rab!" dedi, "Ben kulun ne geçmişte, ne de benimle konuşmaya başladığından bu yana iyi bir konuşmacı oldum. Çünkü dili ağır, tutuk biriyim."
"Ama Musa, "İsrailliler beni dinlemedikten sonra, Firavun nasıl dinler?" diye karşılık verdi "Ve dudakları sünnetsiz bir adamım." (Tevrat; Çıkış, 6/12)
Lakin Hz. Musa’nın yardımcı isteğinin kabulü, sanki daha sonrası için İsrail oğullarının; Allah katında, Musa’nın gerek Allah ile buluşmaları gerekse Âlim kul ile yolculuğu gibi ayrılıklar esnasında başımızda bir peygamber yoktu gibi bir mazeret öne sürmemeleri için önceden alınan bir tedbir gibidir. Çünkü Allah, Musa’nın bu fiziksel özrünü düzeltir. Ona şifa ihsan edebilirdi. Böyle fiziksel bir özrü olanın Vahiy’i tebliğ eylemi ile ilgili mazeretinin olabileceğini bilen Allah; doğuştan da bu arızayı giderebilirdi. Nitekim Tevrat’ta Musa’nın @ bu mazeretinin geçerli olamayacağına dair şöyle bir anlatım vardır.
"RAB, "Kim ağız verdi insana?" dedi, "İnsanı sağır, dilsiz, görür ya da görmez yapan kim? Ben değil miyim?"
"Şimdi git! Ben konuşmana yardımcı olacağım. Ne söylemen gerektiğini sana öğreteceğim." "Musa, "Aman, ya Rab!" dedi, "Ne olur, benim yerime başkasını gönder." (Tevrat; Çıkış, 4/11–13)
Kur’an’da ve Tevrat metinlerindeki, Allah ile Musa arasındaki konuşmalarda, Musa’nın bir "huyu" ortaya çıkmaktadır. Musa yaratılışı gereği aceleci, hiddetli "cedelci" bir kişiliğe sahiptir ve bu "huyu" Allah ile mükâlemelerinde de gündeme gelmektedir. Vahyi iletmekle görevli hiçbir peygamber ile Allah arasında yaşanmayan istekler diyalogu, Musa ile Allah arasında gerçekleşmektedir.
"Bana ailemden bir de vezir (yardımcı) ver" (20/TaHa/29)
"Kardeşim Harun’un dili benimkinden daha düzgündür. Onu da beni doğrulayan bir yardımcı olarak benimle birlikte gönder. Zira bana yalancılık ithamında bulunmalarından endişe ediyorum." (28/Kasas/34)
"Musa dedi ki: Rabbim! Ben onlardan birini öldürmüştüm, beni öldürmelerinden korkuyorum." (28/Kasas/33)
Hz. Musa’nın hiddetli, aceleci mizacının oluşturduğu ani tepkiselliğin meydana getirdiği Kıpti’ye yumruk vurma hadisesinin; onun için bir yol haritasına dönüştüğünü gözlemlemekteyiz. Musa @ mizacının verdiği acelecilik ve hiddetle; durup anlamadan fevri bir hareketle İbrani soyundan birini kayırarak, Kıpti’ye yumruk savurur. Onun bu hareketinin yanlışlığını daha sonra şöyle anladığını beyan etmektedir.
"Musa da ötekine bir yumruk vurup ölümüne sebep oldu. (Bunun üzerine:) Bu şeytan işidir. O, gerçekten saptırıcı, apaçık bir düşman, dedi."
"Musa: Rabbim! Doğrusu kendime zulmettim."
"Rabbim! Bana lütfettiğin nimetlere andolsun ki, artık suçlulara (ve suça itenlere) asla arka çıkmayacağım, dedi." (28/Kasas/15–17)
Musa’nın bu Aceleci ve itirazcı "huyu" Alim kul ve Musa arasındaki yolculuklarındaki, Alim kula itirazlarında da görülmektedir.
“0: “Eğer benimle geleceksen, sana açıklamadıkça bana hiçbir şey sorma dedi.”
“Musa: “İnşaallah sabrettiğimi göreceksin. Sana hiçbir konuda karşı gelmeyeceğim” dedi.” (18/Kehf/69–71)
Musa’nın bu sabretme sözüne rağmen; Âlim kula devamlı itiraz ettiği görülmektedir.
"Musa ona: “Gemiyi içindekileri boğmak için mi deldin! And olsun çok kötü bir iş yaptın.” (18/Kehf/71)
"Musa: “Bir cana karşılık olmadan masum bir cana mı kıydın! Andolsun çok kötü bir şey yaptın.” dedi.” (18/Kehf/74)
"Musa: “Dileseydin buna karşı bir ücret alabilirdin” dedi.” (18/Kehf/77)
"Ey Rabbimiz! (Onlara bu nimetleri), insanları senin yolundan saptırsınlar ve elem verici cezayı görünceye kadar iman etmesinler, diye mi (verdin)? Ey Rabbimiz! Onların mallarını yok et, kalplerine sıkıntı ver (ki iman etsinler)." (10/Yunus/88)
Hz. Musa; Kardeşi Harun’a, Samiri’ye ve kavmine karşı, kızgın ve hiddetlidir.
"Musa, kızgın ve üzgün bir halde kavmine dönünce: "Benden sonra arkamdan ne kötü işler yapmışsınız! Rabbinizin emrini (beklemeyip) acele mi ettiniz?" dedi. Tevrat levhalarını yere attı ve kardeşinin (Harun’un) başını tutup kendine doğru çekmeye başladı…." (7/Araf/150)
"(Musa) benim yolumu takip etmedin? Emrime âsi mi oldun?
"(Harun:) Ey annemin oğlu! dedi, saçımı sakalımı, yolma! Ben, senin: "İsrail oğullarının arasına ayrılık düşürdün; sözümü tutmadın!" demenden korktum.” (20/TaHa/93–94)
Musa’nın Tevrat metinlerinin yazılı olduğu metinleri yere atma esnasındaki hiddeti Tevrat’ta daha şiddetli olarak anlatılır.
"Musa ordugâha yaklaşınca, buzağıyı ve oynayan insanları gördü; çok öfkelendi. Elindeki taş levhaları fırlatıp dağın eteğinde parçaladı." "Yaptıkları buzağıyı alıp yaktı, toz haline gelinceye dek ezdi, sonra suya serperek İsraillilere içirdi." (TevratÇıkış,32/19–20)
Musa peygamberin hiddeti, yanlış yapan herkesi kapsamaktadır.
"Musa: Ya senin zorun nedir, ey Sâmirî? Dedi."
"Musa: Defol! dedi, artık hayatın boyunca sen: "Bana dokunmayın!" diyeceksin. Ayrıca senin için, kurtulamayacağın bir ceza günü var. Tapmakta olduğun tanrına da bak! Yemin ederim, biz onu yakacağız; sonra da onu parça parça edip denize savuracağız!" (20/TaHa/96–97)
İsrail oğulları, Musa’nın Tur’a çıkışını müteakip; Hz. Harun başlarında bir peygamber olarak görevli olmasına rağmen, Allah’ın yolundan hemen dönerler ve buzağıya taparak şirke girerler.
"Musa, kardeşi Harun’a dedi ki: Kavmimin içinde benim yerime geç, onları ıslah et, bozguncuların yoluna uyma." (7/Araf/142)
"Musa’ya kırk gece (vahyetmek üzere) söz vermiştik. Sonra haksızlık ederek buzağıyı (tanrı) edindiniz. " (2/Bakara/51)
"Musa, kızgın ve üzgün bir halde kavmine dönünce: "Benden sonra arkamdan ne kötü işler yapmışsınız! Rabbinizin emrini (beklemeyip) acele mi ettiniz?" dedi. Tevrat levhalarını yere attı ve kardeşinin (Harun’un) başını tutup kendine doğru çekmeye başladı. (Kardeşi): "Anam oğlu! Bu kavim beni cidden zayıf gördüler ve nerede ise beni öldüreceklerdi. Sen de düşmanları bana güldürme ve beni bu zalim kavimle beraber tutma!" dedi."(7/Araf/150)