Hz. İbrahim “Kildanilerin Urşehrinde”[ix] yaşarken karısı Sara ile evlenir. Kur’an’da ismi belirtilmeyen Hz. İbrahim’in karısının adı, Tevrat metinlerinde Saray olarak verilmektedir. ”Avram’ın karısının adı Saray”[x]Daha sonra Yehova’nın isteği ile adı, İbranice prenses anlamına gelen “Sara” olur. “Ve Allah İbrahim’e dedi: Senin karın Saray’a gelince, onun adını Saray çağırmayacaksın, fakat onun adı Sara olacaktır.”
Sara kısır bir kadındır ve yaşı hayli ilerlemiştir. Sara hakkında Tevrat’ta, İshak@’a hamile kaldığındaki yaşı için şöyle bir ifade geçmektedir. “Yüz yaşında olana (İbrahim) bir oğul doğar mı? Ve doksan yaşında olan Sara doğur mu?” [xii] Kur’an’da ise Hud suresinde Hz. İbrahim ve karısının fizyolojik durumunu şöyle belirtmektedir. “Olacak şey değil! Ben bir kocakarı, bu kocam da bir ihtiyar iken çocuk mu doğuracağım? Bu gerçekten şaşılacak bir şey! Dedi.”
Sara’nın kısır ve yaşının ilerlemiş olması sebebiyle; Tevrat metinlerine göre Hz. İbrahim’in karısı Sara, kendi isteği ile kendi cariyesi olan Mısırlı bir hanımla evlendirilir. “Ve Abram’ın (İbrahim) karısı Saray ona çocuk doğurmadı Ve Saray’ın bir cariyesi, bir Mısırlı, vardı ve onun adı “Hagar”dı (Hacer), Ve Saray Abrama dedi: İşte Rab beni doğurmaktan alıkoydu; rica ederim, cariyemin yanına gir, belki ondan çocuklarım olur.”
Böylece karısı Sara’nın isteği ile onun Mısırlı cariyesi Hacer’den İsmail@ doğar. “Abram (İbrahim) Kenan diyarında oturduktan on sene sonra idi. Ve Hacar’ın yanına girdi ve o gebe kaldı…”
İbn-i Hişam, Hz. Hacer hakkında şunları kaydetmektedir. “İbn-i Hişam dedi ki: Araplar Hâcer ve Âcer derler. Böylece elifi ha’nın yerine getirirler. Nitekim hareke’l-mâe ve erâke’l-mae derler. Herâke ve erâke, suyu akıttı demektir. Hacer Mısır halkındandır.”
Taberî, Hz. Hacer etnik kimliği hakkında şöyle demektedir: “İsmail’in annesi Hacer aslen Kıbtî’dir.”
İslam ansiklopedisi, Hacer maddesinde, Hacer hakkında şu bilgiler verilmektedir. “İbranice’de “Hagar” olarak geçen Hâcer kelimesinin anlamı “Kaçma, kaçış”tır. Grekçe’de Agar, Arapça’da hem Âcer hem de Hâcer şeklinde yer almaktadır. Bütün Buhârî nüshalarında Âcer diye kaydedilen kelime Hâcer olarak meşhur olmuştur. Arapça olmayan Âcer’in kökü bilinmemektedir. Hâcer ise “terk etmek, hicret etme; şirk’ten uzaklaşmak; emsalinden üstün olmak” manalarına gelen “Hecr” köküne ait olabileceği gibi Güney Arabistan’da bir yerleşim merkezi olan Hecer’le de alakalı olabileceği düşünülmektedir. ”
Arapça, Hacer kelimesinin, hicret etmek manasından hareket eden, merhum Ali Şeraiti Hacer kelimesi hakkında şu yorumu yapmaktadır. “En büyük bir amel, en güzel bir hüküm olan “Hicret” kelimesi de “Hacer” isminden türetilmiştir. “
Hz. Hacer hakkında bilgilenmek için yararlanacağımız elimizdeki tek tarihi kaynak Tevrat’tır. Tevrat’ın, Tekvin kitabında “Hagar”ın, Mısır’lı bir cariye olduğu kaydedilmekle birlikte daha fazla detay belirtilmediğinden teferruata girmeyerek, Hz. Hacer’in vasıfları üzerinden yorumlarda bulunmaya çalışacağız.
Hz. Hacer’i vasıfları üzerinden en iyi tanımlayan kişi merhum Ali şeraiti’dir. Ali şeraiti Hacc adlı eserinde şunları ifade etmektedir. “Bir kadın, hakir görülmüş bir Afrikalı siyah cariye… Sare adlı bir kadının Habeşli hizmetçisi! Bütün bunlar beşeri düzende böyle. Ama Tevhid nizamında bu cariye Allah’ın muhatabı, Allah’ın büyük peygamberlerinin anası, Allah’ın yarattığı en güzel ve en yüce değerlerin tecelligahı. Hacc tiyatrosunda, başrol oyuncusu, en önemli sima, Allah’ın Harem’indeki tek kadın, Tek anne!”