Ebu Eyyub El-Ensari’nin hayatı

Kıssalar
— İstanbul surlarının dibine gömülüyor — Bu büyük sahabî; Neccar Oğullarından, Halid İbnu Zeyd İbnu Kü-leyb adını taşımaktadır. Lâkabı, Ebû Eyyub’tur ve Ensar’a mensuptur. Biz müslümanlard...
EMOJİLE

— İstanbul surlarının dibine gömülüyor —

Bu büyük sahabî; Neccar Oğullarından, Halid İbnu Zeyd İbnu Kü-leyb adını taşımaktadır.

Lâkabı, Ebû Eyyub’tur ve Ensar’a mensuptur.

Biz müslümanlardan Ebû Eyyûb el-Ensarî’yi kim tanımaz ki?

Allah onun adını doğuda ve batıda meşhur etmiştir. Yine, onun şe­ref ve itibarını, halk arasında artırmıştır. Bu, Rasûlüliah’ın (s.a.v.) Me­dine’ye muhacir olarak gelip de, misafir olmak için bütün müslümarın evlerinin arasından onun evini seçtiğinde olmuştur. İşte bu, ona övünç olarak yeter.

Rasûlüliah’ın (s.a.v.), Ebu Eyyub’un evinde misafir olmasıyla ilgili tekrarı çok zevkli bir hikâye vardır:

Peygamber (s.a.v.) Medine’ye geldiğinde, halk onu en güzel şekilde karşıladı.

Onun gelip yerleşmesi için kalplerini açtılar.

Evlerinin en iyi yerlerini onu misafir etmek için hazırladılar.

Fakat Rasûlüliah (s.a.v.) Medîne yakınındaki Küba’da dört gün kalmış ve orada takva üzere kuruian ilk mescidini yapmıştı.

O, devesine binerek yola çıktı. Yesrib iieri gelenleri, Rasûlüllah’i (s.a.v.) kendi evlerinde misafir etme şerefine ermek arzusuyla, onun geçeceği yolda durup beklediler.

Devenin önüne geçip şöyle diyorlardı:

«— Yâ Rasûlüliah! Benim evimde kal, seni misafir etmek için her türlü imkânım var».

 Rasûlüllah (s.a.v.) da diyordu ki :

«— Bırakın deveyi, o ne yapacağını bilir».

Deve yürüyor, bütün gözler onu takip ediyordu. Bir evi geçtiğinde, sahipleri üzülüp artık ümitlerini kesiyorlardı.

Deve böyle yoluna devam ediyor, halk da onun peşinden gidiyor­du. Şanslı kimseyi öğrenmek için meraklanıyorlar, bu arada kendileri­nin kaçırdığı fırsata üzülüyorlardı.

En sonunda deve, Ebû Eyyub el-Ensari’nİn evinin önündeki boş ar­sada çöktü. Fakat Rasûlüllah (s.a.v,) deveden inmedi.

Biraz sonra, deve kalkıp yürümeye başladı. Rasûlüllah (s.a.v.) yu­larını gevşetmişti. Çok geçmedi, deve aynı yoldan geri dönüp  önceki yere çöktü.

İşte o anda, Ebû Eyyub el-Ensarî’nin kalbini büyük bir sevinç kap­ladı. Hemen Rasûlüllah’a (s.a.v,) koşup «hoş geldin» dedi. Eşyasını yüklendi. Sanki o, dünyanın bütün hazinelerini taşıyordu. Böylece, Rasûlüllah’ı (s.a.v.) evine götürmüş oldu.

Ebû Eyyub’un evi, üstte bir oda bulunan tek kattan ibaretti. Ra-sûlüllah’ın (s.a.v.) kalması için üstteki odayı boşaltmıştı. Fakat Rasû­lüllah (s.a.v.) alt katı yukarıya tercih etti. Ebû Eyyub’da onun isteğine uyup, onu arzu ettiği yere misafir etti.

Gece olunca, Rasûlüllah (s.a.v.) odasına çekildi. Ebû Eyyub’ia ka­rısı yukarıdaki odalarına çıktılar. Kapıyı kapattıktan sonra, Ebû Eyyub karısına dönüp dedi ki :

— Yazıklar olsun bize, biz ne yaptık?»

«— Biz yukarıda, Rasûlüllah (s.a.v.) aşağıda olur mu hiç?»

«— Biz peygamberle vahyin arasmdamıyız? Öyleyse biz mutlaka helak olacağız».

Ne yaptıklarını bilmez bir halde, onları bir şaşkınlık, pişmanlık ve üzüntü almıştı.

Biraz kendilerine gelir gelmez hemen, kaldıkları odanın Rasûlüllah’ın (s.a.v.) üstüne rastlamayan bir tarafına çekildiler ve odanın ortasına yaklaşmiyarak hep kenarlarda dolaştılar.

Sabah olunca, Ebû Eyyub Peygamber’e (s.a.v.) :

«— Vallahi, bu gece, ne benim ne de Ümmü Eyyub’un gözlerine uyku girdi», dedi. Rasûlüllah (s.a.v.) :

«—: Neden, ey Ebû Eyyub?» dedî. Ebû Eyyub :

«— Düşündüm ki, ben evin üstündeyim, sen altındasın. Ben hare­ket ettiğimde, senin üzerine toz toprak dökülüp seni rahatsız etmiş, dahası, ben seninle vahyin arasına girmiş oldum». Rasûlüllah (s.a.v.) :

«— Bu kadar büyütme, Ebû Eyyub! Ziyaretçilerin çokluğu sebebiy­le, aşağıda kalmamızın daha uygun olacağını düşündük», diye cevap verdi,

Ebû Eyyub anlatmaktadır :

«Bir müddet,- Rasûlüilah’ın (s.a.v.) orada kalmasına itiraz etme­dim. Fakat bir gece, yukarıda testi kırılıp suyu döküldü. Rasûlüilah’ın (s,a.v.) üzerine akar korkusuyla, yorgan olarak kullandığımız bir örtüye suyu emdirdik.

Sabah olunca, Rasûlüllah’ın (s.a.v.) yanına gidip dedim ki :

«— Ey Allah’ın Rasûlü! Bizim üstte, senin altta olman benim ho­şuma gitmiyor». Testi mes’elesini de anlattım. İsteğimi kabul edip, yu­karıya çıktı. Biz de aşağıya indik».

Peygamber, (s.a.v.) Ebû Eyyub’un evinde yedi aya yakın kaldı. Deve­nin çöktüğü boş arsaya mescid yapıldı. Rasûlüllah (s.a.v.) da kendisi ve hanımları için yapılan odalara taşındı. Böylece o, Ebû Eyyub’a komşu oldu.

Ebû Eyyub, Rasûlüllah’ı {s.a.v.) tam anlamıyla sevmiştir. Rasûlüllah fs.a.v.) da onu çok sevmiştir. Peygamber (s.a.v.) onun evini adeta ken­di eviymiş gibi kabul ediyordu.

İbnu Abbas anlatmaktadır :

«— Hz. Ebû Bekir, öğle sıcağında mescide geldi». Ömer onu görüp dedi ki :

«— Ebû Bekir! Niye bu saatte çıkıp geldin?» Ebûbekir :

«— Çok acıktığım için, bu saatte çıktım geldim», dedi. Ömer ;

«— inan, benim çıkmamın sebebi de bundan başka bir şey değil». dedi.

Onlar bu haldeyken, Rasûlüllah (s.a.v.) çıkageldi ve onlara sordu :

 «— Sizleri bu saatte çıkmaya zorlayan nedir?» Onlar :

«— Bizi bu saatte çıkmaya zorlayan, karınlarımızın açlığıdır», diye cevap verdiler.

Rasûlüllah (s.a.v.) da şöyle konuştu :

«~ Allah’a yemin ederim ki, beni çıkmaya zorlayan da bundan başkası değildir. Kalkın, gidelim».

Kalkıp gittiler. Ebû Eyyub’un evinin kapısına geldiler. Ebû Eyyub, her gün Rasûlüllah (s.a.v.) için yemek ayırırdı. Eğer gecikir de vak­tinde gelmezse, ev halkına yedirirdî.

Onları Ümmü Eyyub karşıladı. Rasûlüllah (s.a.v.) ve yanındakilere : «Hoşgeldiniz» dedi. Rasûlüllah (s.a.v.) :

«—Ebû Eyyub nerede?» diye sordu. Ebû Eyyub —yakındaki hur­malıkta çalışıyordu— Rasûlüllah’ın (s.a.v.) sesini duyup koşarak geldi ve o da Râsûlüllah (s.a.v.) ve yanındakilere :

«— Hoşgeldinîz». deyip sözüne şöyle devam etti :

«— Ya Rasûlüllah! (s.a.v.) Bu, sizin gelme vaktiniz değil». Rasû­lüllah (s.a.v.) :

«— Doğru söyledin», dedi. Sonra, Ebû Eyyub hurma ağaçlarının yanına gidip; içinde kurusu, olgunu ve tazesi bulunan bir hurma sal­kımı kesti Rasûlüllah (s.a.v.) :

«— Bunu kesmeni istemedim. Bize, kuru hurma toplasaydm olur­du», dedi. Ebû Eyyub da şöyle dedi :

«— Ey Allah’ın Rasûlü! Ben hem kuru hem olgun, hem de taze­sinden yemeni arzu ettim. Daha senin için bir de hayvan keseceğim». Rasûlüllah (s.a.v.) :

«— Eğer kesersen, sağilam kesme», dedi.

Ebû Eyyub bir oğlağı tutup kesti. Sonra karısına :

«—Sen hamur yoğurup, bize ekmek yap. Sen iyi ekmek yaparsın» dedi. Oğlağın yarısını alıp haşladı, yarısını da kızarttı : Yemek pîşince, Rasûlüllah’la (s.a.v.) arkadaşlarının önlerine konuldu, Hz. Pegamber oğlaktan bir parça alıp ekmeğin arasına koydu ve şöyle dedi :

«— Ebû Eyyub! Çabuk bu parçayı Fatıma’ya götür. Birkaç günden beri o böyle yemek görmedi».

Yemeği yeyip doydukları zaman Peygamber (s.a.v.) : 

«— Ekmek, et, kuru, taze ve olgun hurma!» dedi. Gözleri yaşardı ve tekrar dedi ki :

«— Allah’a yemin ederim ki, işte bunlar, Kıyamet gününde hesabını vereceğiniz nimetlerdir. Böyle nimetlere  kavuşup onları yerken :

—   Bismillah (Allah’ın ismiyle) deyiniz. Doyduğunuzda da :

—  Bizi doyuran, bize nimetler veren ve iyilik eden Allah’a ham-doisun, deyiniz».

Sonra, Rasûlüllah (s.a.v.) kalkıp, Ebû Eyyub’a : 

«— Yarın bize gel», dedi.

Birisi Rasûlüllah’a (s.a.v.) herhangi bir iyilik yapsa, hemen ona karşılık vermeyi çok severdi. Fakat Ebû Eyyub, Rasûlüllah’ın (s.a.v.} bu sözünü duymamıştı. (Ömer (r.a.) ona :

«— Peygamber (s.a.v.) yarın senin ona gelmeni istiyor, Ebû Eyyub». dedi. Ebû Eyyub da :

«Baş üstüne» dedi.

Ertesi gün, Ebû Eyyub Peygamber’e (s.a.v.) gitti. Rasûlüllah (s.a.v.) hizmetindeki küçük bir cariyeyi ona verip dedi ki :

«— Ona iyilik et, ya Ebû Eyyub! Çünkü, yanımızda kaldığı sürece, biz ondan hep iyilik gördük».

Ebû Eyyub yanında cariyeyle birlikte evine döndü. Ümmü Eyyub onu görünce :

«— Bu kimin Ebû Eyyub?» dedi. Ebû Eyyub :

«—Bizim… Onu, Rasûlüllah (s.a.v.) bağışladı», diye cevap verdi. Ümmü Eyyub :

«— O ne iyi bağışlayıcıdır. Ne güzel bağıştır bu», dedi. Ebû Eyyub : «Bizim ona iyilik etmemizi tavsiye etti», dedi. Ümmü Eyyub ;

«— RasûfüNah’ın (s.a.v.) tavsiyesini yerine getirmek için, ona na­sıl davranalım» dedi. Ebû Eyyub :

«— Rasûlüllah’ın (s.a.v.) tavsiyesini yerine getirmek için onu azat etmekten daha iyisini göremiyorum» cevabını verdi. Ümmü Eyyub:

«— Doğru olanı buldun. En iyisi senin dediğin gibi». Sonra, cariyeyi azat etti.

Bunlar, Ebû Eyyub el-Ensarî’nin barıştaki hayat sahnelerinden bir­kaçıdır. Onun savaştaki hayat sahneleri de enteresandır…

Ebû Eyyub, hayatı boyunca savaşarak yaşamıştır. Hatta denilmiştir ki : «O, Rasûlüllah (s.a.v.) devrinden başlayarak Muaviye zamanına ka­dar müslümanların yaptığı hiçbir savaştan geri kalmamıştır. Ancak bir mazereti varsa katılmamıştır».

Ebû Eyyub el-Ensarî’nin katıldığı son savaş, İstanbul’un fethi için­dir. Hz. Muaviye, oğlu Yezîd komutasında bir ordu hazırlamıştı. O sı­rada, Ebû Eyyub’un yaşı çok ilerlemişti. Hemen hemen seksene yak­laşmıştı. Bu durum, onu Yezîd’in sancağı altına girmekten ve Allah yolunda savaşmak için denizin dalgalarıyla boğuşmaktan alıkoymadı.

Fakat düşmanla savaşa girdikten bir süre sonra, Ebû Eyyub has­talandı. Savaşa devam etmedi. Yezîd ziyaretine geldi ve dedi ki :

«— Bir ihtiyacın var mı, Ebû Eyyub!» O da şöyle cevap verdi :

«— Müslüman askerlerine benden selâm söyle ve onlara şöyle us» ;

«— Ebû Eyyub size, düşman toprağında ordunun varacağı en ileri noktaya kadar yürümenizi, kendisinin de beraberinizde götürülmesini ve İstanbul surlarının dibine gömülmesini tavsiye ediyor».

Müslüman askerleri, Rasûlüllah’ın (s.a.v.) dostunun arzusuna uya­rak düşmana üst üste saldırıda bulundular. Ebû Eyyub’u da yanlarında götürerek İstanbul surlarına ulaştılar.

Ebû Eyyub ölünce orada bir mezar kazıp, onu gömdüler.

Allah Ebû Eyyub ei-Ensarî’ye rahmet etsin. O, yaşı seksen’e yak­laştığı halde Allah yolunda savaşmak için, şahlanmış atların sırtlarında ölmekten kaçınmamıştır.[1]

[1] Ebû Eyyub hakkında geniş bilgi için aşağıdaki eserlere bakınız :

1- El-İsabe (es-Seade baskısı), H/89-290 

2- EI-İstîab (Haydarabad baskısı), 1/152 

3- Usdupl-ğabe,  V/143-144

4- Tehzîbu’t-tehzîb, 111/90-91

5- Takrîbu’t-tehzîb, 1/213 

6- İbn Hayyat, s. 89,140,190,303 

7- Tecrîdu esmai’s-sahabe, 1/161 

8- Huiasatu tezhibi tehzîbi’l-Kemal, s. 100-101 

9- EI-Cerhu ve’t-ta’dîl, cüz f, kısım II, s. 131

10- Sıfetu’s safve,  1/186-187

11- Et-Tabakatu’!-Kubra,  I fi/484-485

12- El-lber, 1/56

13- Ez-Zehebî, Tarîhu’l-İsiâm, II/327-328

14- Şezeratu’z-zeheb,   1/57

15- Dairetu’l-maarin-İslâmiyye, 1/309-310

16- El-Cem’u beyne ricali’s-sahîhayn,  î/118-119

17- Ebu’l-futûh  et-Tunisî, Min ebîaline’llezine   sanau’t-tarih,  s. 105-110

18- Silsüetu a’lemi’l-müslimîn {No: 4)

19- EI-A’!am,  U/336

Dr. Abdurrahman Re’fet el-Bâşâ, Sahabe Hayatından Tablolar, Uysal Kitabevi: 1/55-61.


Notice: ob_end_flush(): failed to send buffer of zlib output compression (0) in /home/on5y/public_html/wp-includes/functions.php on line 5464

Notice: ob_end_flush(): failed to send buffer of zlib output compression (0) in /home/on5y/public_html/wp-content/plugins/really-simple-ssl/class-mixed-content-fixer.php on line 107