Viyana-Budin seferi ve Gül Baba

Yazarlar
Abdullah Yıldız’ın Yeniakit gazetesindeki yazısı… Önceki hafta sonunda Avusturya’nın Innsbruck ve Vorarlberg şehirlerinde, geçen Cuma ve hafta sonu ise başkent Viyana’da idim. ...
EMOJİLE

Abdullah Yıldız’ın Yeniakit gazetesindeki yazısı…

Önceki hafta sonunda Avusturya’nın Innsbruck ve Vorarlberg şehirlerinde, geçen Cuma ve hafta sonu ise başkent Viyana’da idim. Dünyanın dört bir yanından gelen Müslüman kardeşlerimizle üç-beş gün de olsa birlikte olmak, kucaklaşmak, birlikte namaz kılmak gerçekten muhteşem bir duygu…

Beni Viyana havaalanında karşılayan Tarkan Tek kardeşimin, “Hocam, Bangladeşli kardeşlerimizin camiindeki Cuma namazına yetişebiliriz” demesi, beni hayli sevindirdi. Tarihi bir binanın bodrum katındaki camide, bir Bangladeşli imamın heyecanlı ve diri vaazını dinledik öncelikle. Okuduğu âyet ve hadis-i şeriflerden anladığım kadarıyla “namazın İslâm’daki yeri ve önemini” anlatıyordu. Tevafuka bakın ki, biz de hem önceki hafta hem de bu hafta “namaz” ve “yetimler” üzerine konuşuyoruz… 

Cuma akşamı Viyana’da çeşitli eğitim kurumlarında tahsil hayatını sürdüren Türkiyeli gençlerle, Cumartesi akşamı 6. Viyana Yetimler Günü‘nde, Pazar günü öğleyin de 1. St. Pölsen Yetimler Günü‘nde konuşmalar gerçekleştiriyoruz. Fırsat buldukça da aynı bölgelerdeki camilerimizde gurbetçi kardeşlerimizle sohbetler yapıyoruz. Elhamdülillah Rahma Austria‘nın düzenlediği bu etkinlikler, Avusturya’da yaşayan Müslüman kardeşlerimizin ümmetin yetimlerine sahip çıkmalarına vesile oluyor ve böylece onlara Ümmet-i Muhammed’in bir parçası oldukları şuurunu bir kez daha hatırlatıyor…

Bu yoğun program aralığında zamanımızı iyi değerlendirerek, Viyana‘nın gezilebilecek tarihi mekânlarına ilaveten yakın mesafedeki Macaristan’ın başkenti Budapeşte‘nin ve daha yakındaki Slovakya’nın başkenti Bratislava‘nın görülebilecek tarihi yerlerini görme imkânı buluyoruz…

Atamız Kanuni Sultan Süleyman tarafından ilk kez kuşatıldığı halde alınamayan, ikinci kez ise 4. Mehmet’in vezir-i azamı Merzifonlu Kara Mustafa Paşa tarafından kuşatılıp yine ele geçirilemeyen Viyana şehri, Osmanlı Devleti’nin batıda ulaştığı en uç sınırı temsil eden ve 1683’ten itibaren başlayan inhitat sürecini simgeleyen ‘mağrur’ bir merkez olarak nice ilginç hatıraları da sinesinde barındırıyor… Pala bıyıklı bir Osmanlı yeniçerisinin cansız bedeni üzerine ayağını basan bir Avusturyalı şövalyeyi resmeden heykel… Viyana surlarında açılan bir gedikten atı ile birlikte içeri dalıp ilerleyen ve arkasına dönüp baktığında kimseyi göremeyince ilerlemeye devam edip sonuna kadar savaşarak şehit düşen Çerkez Dayı‘nın cesaret abidesi heykeli… Bir binanın girişinde asılı duran altın yaldıza batırılmış Osmanlı güllesi… Halkı Osmanlı ordusuna karşı direnişe teşvik eden papazın heykeli ve diğerleri…

145 yıl Osmanlı egemenliğinde kalan Macaristan’ın başkenti Budapeşte ise çok daha zengin bir Osmanlı tarih mirasına sahip. Osmanlı egemenliğinin son yılında düşmanla çarpışırken ileri atılınca şehit düşen Osmanlı Devleti’nin son Budin Beylerbeyi Arnavut Abdurrahman Abdi Paşa‘nın heykeli, insana hem onur hem de hüzün veriyor… Tuna kıyısında bütün ihtişamı ile insanı büyüleyen BudinKalesi ise ziyaretçileri tarihin derinliklerine çekiyor. Ta Almanya’dan doğup Avusturya’yı kat ettikten sonra Slovakya’nın başkenti Bratislava’yı Macaristan’ın başkenti Budapeşte’yi ikiye ayırarak geçen ve sonra Belgrat’tan geçip Romanya üzerinden Karadeniz’e dökülen Tuna nehrinin ihtişamı, ecdadımızın söylediği Tuna türkülerini hatırlara düşürüyor. 

Macaristan’ın başkenti Budapeşte’deki Gül Baba türbesi ile onun edep timsali duruşunu yansıtan heykelinden ve Macaristan fethi öncesinde o diyarlarda insanlara gül dağıtarak Tevhid akidesini yaydığına dair efsanevi öyküsünden özellikle etkilendiğimi paylaşmak istiyorum. Bir Anadolu dervişinin tek başına engin Macar ovalarına uzanarak, gül yetiştirip gül ve gülücük dağıtarak, “gül” peygamberin izinde yürüyüp İslâm’ın hakikatini muhataplarına ulaştırarak gerçekleştirdiği Tevhid mücadelesi, günümüzün davet ve irşadı artık neredeyse önemsemez hale gelen ya da eline yüzüne bulaştırarak insanları Din’den uzaklaştıran acemi tebliğcilerine çok şeyler söylüyor…

Neyse ki, Avusturya başta olmak üzere Avrupa’nın ücralarında ve zorlu şartlarında samimiyetle bir şeyler yapmaya çalışan, sadece gurbetçi kardeşlerimizin kendi kimlikleriyle ayakta kalabilmeleri için değil aynı zamanda bizzat Avrupa’daki ve dünyanın dört bir yanındaki farklı kökenlerden insanların da maddi ve manevi olarak ayakta kalmaları için onlara el uzatan gayretli kardeşlerimiz, modern “Gül Baba”larımız da var. Rabbim sayılarını artırsın, onlara güç ve kuvvet versin, işlerini kolay eylesin.

Amin. Amin. Amin.

Son olarak; ülkemizdeki terör yangınının yurtdışındaki kardeşlerimizi de ciddi anlamda üzüntüye sevk ettiğini ve bu yangının bir an önce son bulması için yürekten dua ettiklerini de kaydedelim.