Hayrettin Karaman’ın Yenişafak gazetesindeki yazısı..
1995 yılından beri Gazze’deki Katoliklere liderlik yapan Manavil Musallam, Katolik mezhebine bağlı bir papaz. Gerçek Hayat’ın geçmişte onunla yaptığı bir röportajdan:
Gazze’de 4 bin civarında Hıristiyan yaşıyor. Filistin’in genelinde Katolik nüfus fazla olsa da; Gazze’deki en büyük Hıristiyan cemaati Ortodokslar oluşturuyor. Hıristiyanlar olarak sayımız Müslümanlara göre az; fakat biz kendimizi Gazze’de yaşayan bir azınlık olarak görmüyoruz. Hepimiz aynı milletin çocuklarıyız, hepimiz Filistinliyiz. Ben Arabım ve benim için en büyük şereflerden biri Muhammed Peygamber’le aynı kavimden olmaktır.
Hamas bir örgüt değildir; Hamas Filistin halkıdır. Hamas konusunda en cahil olanlar da Avrupalılardır. Hamas okulda öğrencidir, üniversitede hocadır, hastanede doktordur. Hamas’ın askeri kanadı da ülkesini savunan bir ordudur. Biz şimdiye kadar Hamas’la en ufak bir sorun yaşamadık. Hamas Hükümeti bize hiçbir hükümetin göstermediği saygıyı gösteriyor ve bize her alanda yardımcı oluyor.
Hamas Gazze’ye huzur ve güven getirdi. Hamas’tan önce Gazze’de geceleri sokakta rahat bir şekilde yürüyemiyorduk. Ayrıca bazı güçlü aileler zor kullanarak insanların paralarına, arazilerine el koyuyorlardı. Hamas’tan önce devlet dairelerinde rüşvetsiz iş yaptıramıyordunuz. Fakat Hamas gelince her şey değişti. Şu an hiçbir devlet memuru rüşvet alamaz. Uyuşturucu, hırsızlık gibi adi suçlar da sona erdi ve hepimiz son derece güven içindeyiz. Ayrıca Hamas Hükümeti’ni rahat bırakmıyorlar. Hamas’ı rahat bıraksalar Gazze çok kısa zamanda gelişir.
Bu mukaddes topraklar hem Müslümanlar, hem Hıristiyanlar, hem de Yahudiler için kutsaldır. Biz Müslümanların yönetimleri altında yıllarca yaşadık. Hatta bizi çok uzun zaman sizin dedeleriniz olan Osmanlılar yönetti. Bazı Araplar Osmanlı’yı sömürgeci ve işgalci bir devlet olarak görüyorlar. Fakat bu düşünce yanlıştır. Biz Osmanlı döneminde herhangi bir baskıyla karşılaşmadık. Bizim büyüklerimiz Osmanlı’dan hep övgüyle söz ederler.
Yahudiler bizi topraklarımızdan çıkardılar ve Yahudi olmayan insanları topraklarından, köylerinden sürdüler. İsrail işgalinden Filistinli olan herkes etkilendi. Çünkü Yahudiler Nil’den Fırat’a kadar olan bütün toprakları işgal etmek istiyorlar ve bu amaca ulaşmak için çocukları, kadınları hatta hayvanları bile öldürüyorlar. Bizim Avrupa’daki veya Amerika’daki Hıristiyan yöneticilerle herhangi bir ilişkimiz yok ve onların Irak ve Afganistan’da işledikleri katliamları asla doğru bulmuyoruz. Avrupa ve Amerika’da yaşayan gerçek Hıristiyanlar da ülkelerinin İsrail’e verdiği desteği onaylamıyorlar. İsrail’e verilen desteğin sebebi din değildir.
Timothy The Guardian Garton Ash (Arşivinden):
Avrupa, Yahudileri 1948’e dek reddetti… Avrupa’nın bu sorunun ilk nedenlerinden biri olduğunda ısrar etmek istiyorum: Rusya’daki 1881 katliamları, askeri akademide Yüzbaşı Dreyfus’un apoletleri sökülürken, ‘Aşağılık Yahudiler’ diye bağıran Fransız çapulcular, Avusturya’nın Adolf Hitler’i şekillendiren 1900’lardaki insafsız anti-Semitizmi, Holokost’a dek geçilen yollar ve Holokost’un hemen sonrasında bile Avrupa’nın allak bullak olmuş kesimlerini saran anti-Semitizm. Siyasi Siyonizm’in, Filistin’e Yahudi göçünün ve İsrail’in kurulmasının ardındaki itici güç, 1880’den 1940’lara dek gittikçe güçlenen bir ret tavrı: Avrupa’nın Yahudileri radikalce reddi.
Modern Siyonizm’in babası Theodor Herzl, “Beni Siyonist yapan, Dreyfus olayıydı” diyordu. Avrupa her ulusun kendi devleti olması gerektiğine karar verdiğinde, özgürleşmiş Yahudileri bile Fransız veya Alman ulusunun tam üyesi gibi görmedi ve tüm Yahudilerin ortadan kaldırılması çabasına girişti. Yahudiler kendilerine bir vatan aramak zorunda kaldı. Vatan, gidebildiğinizde sizi kabul etmek zorunda olan yerdir. Yahudiler bir kez daha koyunlar gibi kesilmeye gitmeyecekti elbet. İsrailoğulları gibi, her Yahudi kendi hayatı için savaşacaktı. 19. yüzyılın ‘Alman askeri’ ve ‘Yahudi taciri’ klişeleri tersine döndü. Bugünün Avrupalı burjuvalarının büyük kısmı gibi, Almanlar acar tacirlere, Yahudiler de İsrail’de acar savaşçılara dönüştü.
Ahmed Altun (Araştırmacı-yazar):
Tevrat’ta vadedilen topraklarda Büyük İsrail devletini kurma hayallerine kapılan Yahudiler, 1948’de Filistin topraklarını işgal ederek İsrail devletini kurmayı başardılar. Bu hayallerini gerçekleştirmek için farklı taktikler kullandılar.
Filistin halkının bağrına bir hançer gibi saplanan İsrail, ilk önceleri dünya milletlerine karşı kendini, düşmanları ortasında mazlum ve göçmen fakirler olarak tanıttı. İsrailliler, dünyanın muhtelif bölgelerinde ırkdaşları ve Yahudi lobilerden büyük destek aldılar.
Gittikçe güçlenen İsrail 1967’de bütün Arap dünyasını karşısına alarak savaşa girdi. Bu savaşta galip çıkan İsrail, Filistin, Lübnan, Ürdün ve Mısır’ın topraklarını işgal ederek ‘Büyük İsrail Devleti’nin planını kurmaya başladı.
1967’den sonra tavır değiştiren İsrail, bölgede kendini güçlü bir devlet, üstün bir azınlık olarak gösterdi. 1973 savaşından sonra da bölgede terör estirerek dünya barışını tehdit eder hale geldi.
Baskısını artıran İsrail, Filistin halkının…
yazının devamını okumak için..