İbrahim Karagül Yenişafak gazetesindeki yazısında İsrail’in Mescid-i Aksa’ya saldırısını konu ediyor.
Kudüs sadece Filistin değildir, sadece Arap değildir, sadece ‘Kudüs günü’ söylemleriyle sınırlı değildir.
Kudüs İsrail değildir ve hiçbir zaman İsrail olmayacaktır.
Filistin halkı sadece Kudüs’e emanet edilmiştir. İlahi takdir Filistin halkını oraya bekçi kılmıştır. Onlar onu korur, Kudüs de onları korur.
Filistin Kudüs olmadan sadece bir millettir, Arap ulusunun bir parçasıdır, Müslüman ümmetinin o bölgedeki sakinleridir.
Kudüs de sadece Filistin’in değildir, Arap ulusunun değildir.
İSRAİL BU ÖFKE İLE YÜZLEŞMEDİ
Bu öyle bir güç, öyle bir söylem, öyle bir direnme ve mücadele ruhudur, öyle büyük bir öfkedir ki, dalga dalga bütün kıtalara yayılır.
O zaman Kudüs’te verilen söz ne ise, hissedilen duygu ne ise, Afrika’nın derinliklerinden Asya’nın en ücra köşelerine kadar aynı sözler verilir, aynı duygu ve öfke yeryüzünü sarar.
İsrail henüz bu öfke ile yüzleşmedi. Hiç yüzleşmedi. Bunun ne anlama geleceğini bilmiyor.
İsrail sadece Filistin halkıyla mücadele etti. İsrail sadece Arap dünyasıyla bir savaş yürüttü. Bu dilin ne kadar güçlü olduğunu, Kudüs’e dokunanlara, Mescid-i Aksa’ya hakaret edenlere nasıl bir öfke yöneleceğini hiçbir zaman görmedi.
1969’da Mescid-i Aksa’yı yakmaya girişti. İslam Konferansı Teşkilatı kuruldu. Şimdilerde işe yaramaz görünse de coğrafyada özgürlük anlayışının filizlenmesine yol açtı.
Irkçı Ariel Şaron Mescid-i Aksa’ya girdi, şımarıkça bir gövde gösterisi yaptı, İntifada’nın tohumları atıldı.
1917 RUHU VE HEP AYNI CÜMLE
İşte o intifada küresel bir siyasi dilin oluşması için olağanüstü bir çıkış oldu. Filistin’de kurulan cümle ile Endonezya’da, Afganistan’da, Bosna’da, Cezayir’de kurulan cümleler aynileşti.
Müslüman dünya bu dil üzerinden kendi siyasi küreselleşmesini geliştirdi. Bugün, bu küreselleşmenin siyasi sarsıntılarını izliyoruz. Yakın gelecekte ise, zaferlerini izleyeceğiz.
Bu, Kudüs’ün, Mescid-i Aksa’nın gücüydü. Ülke ülke, şehir şehir direniş ve hesaplaşma haritaları şekillendi. Kuşaklar bu söylemle, bu öfke ve hesaplaşma düşünceleriyle yetişti.
Şimdi o kuşaklar, Mescid-i Aksa’nın zihinlerine sinmiş bilinciyle, yüz yıl önce Filistin’deki küresel işgale direnenlerin hatıratlarıyla yeni bir tarih başlatıyor. Kudüs’ü Filistin’in bir parçası olarak değil, İsrail’in işgal etmeye çalıştığı bir şehir olarak değil, Arap-İsrail anlaşmazlıklarının bir örneği olarak değil, 1917’de küresel işgal ordularına direnenlerin kimliğiyle okuyor.
Amerika ve Avrupa, yüz yıldır coğrafyaya hükmeden vesayetçiler, bugün kendilerine yönelen öfkenin çıkış noktasının burası olduğunu bugün bile anlamaktan yoksun.
İsrail devletinin şımarıklığının, arsızlığının bedelini onlar ödüyor ama bu ahmaklıklarının gelecekte nelere, hangi öfke seline yol açacağını düşünmeye bile niyetleri yok.
Dün aynı şımarıklığa, edepsizliğe bir kez daha tanık olduk.
İsrail askerleri, günlerdir Mescid-i Aksa etrafında bir kriz çıkarmaya çalışıyordu. Mescid’e girişleri yasaklıyor, yüreği Kudüs olanlara eziyet ediyordu. Bir şeyler olacağı belliydi. Tam da bu sırada bazı ülkeler ardı ardına Filistin devletini tanımaya başladı. İsrail bir şeyler yapmalı, dikkatleri başka yöne çekmeliydi.
Nihayet dün bunu başardı, taşkınlığını zirveye taşıdı. Müslümanların ilk kıblesine girdi ve büyük bir saygısızlık örneği sergiledi. Şaron’un provokasyonundan bile ileri gitti.
MESCİD-İ AKSA GÜÇTÜR, SEMBOLDÜR, DİRENİŞTİR
Krizle, çatışmayla, savaşla, kanla beslenen bir devletten söz ediyoruz. Kan akıttıkça, öldürdükçe stratejik değeri artan, Batı desteğini garanti eden, eski sömürgeci kültürün coğrafyamızdaki garnizon devletinden söz ediyoruz.
Ama bu iş Gazze’ye benzemez. Bu iş, birkaç Arap rejimini ABD üzerinden kontrol altına almaya benzemez. Bu iş, Filistin halkına eziyet üzerine eziyet etmeye benzemez. Kudüs ve Mescid-i Aksa bir Arap sorunu değil ki, onların tepkileriyle ölçülebilsin.
Mescid-i Aksa bir semboldür, güçtür, mahremiyettir. Her Müslüman’ın evi bir Mescid-i Aksa’dır. Ona hakaret edenler sadece Filistin halkına hakaret etmemiştir. Pasifik’te küçücük adalarda yaşayan insanlar bile bu hakareti hissedecek ve asla hazmetmeyecektir.