“Ülkenin sosyolojisi ikiye ayrılır; elitler ve halk”

Yazarlar
Haşmet Babaoğlu Sabah gazetesindeki “Hep zeytinyağı, hep… Ama nereye kadar?” başlıklı yazısında;”Yalanlar, tezgâhlar, karanlık ittifaklar sizin işiniz. Siz bir durun,...
EMOJİLE

Haşmet Babaoğlu Sabah gazetesindeki “Hep zeytinyağı, hep… Ama nereye kadar?” başlıklı yazısında;”Yalanlar, tezgâhlar, karanlık ittifaklar sizin işiniz. Siz bir durun, birazcık milleti rahat bırakın, memleket güllük gülistanlık olur.”diyor.İşte o yazı..

Akşamın güzel saatleri…
Seçim tablosu yavaş yavaş ortaya çıkmaya başlamış.
Kafelerdeki yüzler dağılmış, sitelerin “ulusolcu” sosyal tesislerinde hava bulutlu, mahalle esnafının hali tavrında ise tatlı bir “toparlanma” hali…
Esnaftan birkaç ahbap tabureleri kaldırıma çekmişler, sonuçlar üzerine laflıyorlar.
Mahallenin (gerçekten) profesör ve pek seküler, pek global, pek “halkçı” abisi de oradan geçerken sohbete dahil oluyor.
Laf HDP baraj altı kalır mı sorusundan “hani koalisyona mecburduk” şakalaşmalarına kadar uzayınca profesör abi patlayıveriyor: “Yahu iktidar bu kadar önemli mi?
Tabii hep “iktidar“da kalan elitlerden olmaya ömrü boyunca özel bir önem veren sevimli abilerine uygun bir cevap veriyor esnaf ama orası ayrı hikâye.

***

Böyledir…
Hep zeytinyağı kıvamındadırlar.
Hep üste çıkmaya, hep üstte kalmaya çalışırlar.
Bunu bir tür sosyal sınıf refleksi olarak görmek daha doğru olur.
O nedenle gerçekte sandıktan da nefret ederler.
Emin olun, şimdi de seçimli sisteme her zamankinden çok öfkeliler.
Çünkü biliyorlar; halkı çok kızdırırlarsa işin sonunun yüzde 60’a kadar gitme ihtimali var.
Biliyorlar, bu ülkede MHP’li, HDP’li, CHP’li ayrımları bile bazen yanıltıcı bir örtüden ibarettir. Çok zorladığında, bu ülkenin sosyolojisi sadece ikiye ayrılır; elitler ve halk.
Bütün bunları biliyorlar da…
Kendilerine “hep zeytinyağı, hep zeytinyağı… iyi de nereye kadar?” diye sorma vakitlerinin gelip gelmediğini bilemiyorlar.

***

Bu sosyal kesimi artık kendi haline bırakma zamanının geldiğini söylemeyi ne çok isterdim.
Zaten medyaları, TÜSİAD’ları, şık sahilleri, keyif mekânları ve “kültürel iktidarları” ile halleri hiç de fena değil. 
Hezeyanları ile baş başa kalsınlar, bize ne!
Çünkü biraz da kendimize dönüp bakmalıyız.
Biraz da “öteki yanı” hakkıyla tahlil etme zamanı.
Biraz tefekkür zamanı.

yazının devamını okumak için…