Tövbe vakti gelmedi mi?

Yazarlar
Nihat Hatipoğlu’nun Sabah gazetesindeki yazısı… Hayat çok kısa. Ömrün saatleri sayılı. Nefesler de öyle aslında. Hayat ile ölüm arasındaki bağın ne zaman kopacağı belli değil. Hayata dair ...
EMOJİLE

Nihat Hatipoğlu’nun Sabah gazetesindeki yazısı…

Hayat çok kısa. Ömrün saatleri sayılı. Nefesler de öyle aslında. Hayat ile ölüm arasındaki bağın ne zaman kopacağı belli değil. Hayata dair her zevki yaşamak istiyorsun. ‘Gün bu gündür’ diyorsun. ‘Bir daha mı geleceğim?’ diyorsun. Senin bu bakışına hak da veriyorum. Çünkü sen hep zevk, sefa, çal, oyna gibi bir pencereden baktın. O pencereden panorama öyle işte: Gördüğün gibi… Sen her şeyini ‘Ötede bir hayat yok, varsa yoksa her şey bugüne dair’ diyerek kurguladın. Bu kurgu üzerine kurdun. Bir an için bile olsa yanılabileceğini düşünmedin. Hâlbuki en çok yanılanlar, hiç yanılmayacağını zannedenlerdir. Sana dikkatli olmanı, hesabını düzgün yapmanı, tedbirli olmanı, öldükten sonra hiç hesaba katmadığın bir âlemle karşılaşacağını söyleyenleri dinlemedin. Kısaca bu güne kadar bildiğini yaptın. İçine doğana göre hareket ettin. ‘Benliğin üzerinde bir ben varsa, o da benim’ dedin. Tamam. Anladık. Kendini merkeze koyuyor, her şeyi kendine göre yorumluyorsun. Sen hiç mi yanılabileceğini hesaba katmadın? Ya yanılıyorsan! Ya dediğin gibi değilse! Gel kendin için biraz kendini kolla. Ahirette sana özel bir şeylerin hazırlandığını düşün. Düşünebileceğinden daha öte bir güzellik. Aklının alamayacağı kadar nimetler. Sevdiğin dostlar. Beraber olmak istediğin arkadaşlar. Hastalıksız, sınırsız, sonsuz, örselenmediğin, eleştirilmediğin bir hayat. Tiksinmeyeceğin, seni rahatsız edecek, kabullenemeyeceğin hiç bir şeyin olmadığı bir gelecek. Hâlbuki sen birkaç günlük zevkin için o güzelliklerin tümünü siliyorsun. Sahi sen kendini çok mu akıllı sanıyorsun? Kendi aklının üzerinde bir akıl kabul etmiyor musun? Hâlbuki sen yokken de şu gördüklerinin tümü vardı. Güneş, ay, rüzgâr, yeşillikler, su ve her şey. Sen tümünün ortasında var olan milyonlarca canlı gibi var oldun işte. Sana ne danışan oldu ne de sana özel tören düzenlendi. Milyonlarca varlıktan birisin sadece. Bu kadar sıradan. Bu kadar basit. Ama öte yandan da sanki her şey senin güzel, düzgün, temiz yaşaman için kurgulanmış. Başrol oyuncusu sensin. Senaryo senin etrafında dönüyor. Sahne, oyuncular, ışık, kostümler hep senin için. Ve sen bunların hiç birini yapmadın. Geldin, buldun ve oynuyorsun. Sence bunlar bir üstün aklın, büyük bir gücün ve kudretin eseri değil mi? Ne dersin? Bence geç kalıyorsun. Bak havada fırtına var. Denizdesin. Müthiş bir anafor ve dalga var. Siyah bulutlar geldi gelecek. Rüzgâr sert esiyor. Bu rüzgâr ve fırtına binlerce gemiyi yutar. Sahil ise ileride. Bekliyor. Gayret edersen fırtınadan önce sahile yanaşırsın. Hadi bakalım. Rotayı sahile, selamete, esenliğe kır. Bütün günahından, aymazlıklarından, bohemliğinden, ısrarından, nefsinin histerik vurgunlarından kaç. En uygun yol budur. Yarın dönmek istesen de imkân olmayabilir. Geç kalabilirsin. Sen olmasan da yarın olacak. Ama sen ayarında olmayabilirsin. Gel, günahların seni tüketmeden, sen onları terk et.

BÜYÜKLERİN DUALARI

Mevlâna’nın duası

“Duabir dua olmaz Rabbim. Ruhum görmese seni yüz yüze… Ezanla çağırıldığı zaman, yüzüm dönük Kâbe’ye kılarım namazımı… Sadece senin güzelliğin için kılarım. Boş hareketler, boş sözler, bir ikiyüzlü namazı, ölgün ve sıradan… Utanırım namazımdan Rabbim, basbayağı utanç duyarım. Gözlerimi artık sana kaldıramam, o cesareti kendimde bulamam. Namaza cesaret için, melek olmak gerekirdi. Ben ise, sürgünüm, düşkünüm, sapkınım. Rabbim, namazım sana erişemiyor. Yine de kılıyorum, kılmalıyım, çünkü gönlümdeki acıyı dile getirmeliyim. Senden yoksun kalınca kalbimin nasıl acıdığını sana anlatmalıyım. Bana acı Rabbim, bana merhamet ve nazar eyle. Ey Rabbim! Bana lutfeyle…”

BİR HADİS
Kardeşinegüler yüz göstermen sadakadır. İyiliği emredip, kötülükten sakındırman sadakadır. Yolunu kaybetmiş kimseye yol göstermen sadakadır. (Tirmizi)

BİR SEVAP
Hasta ziyareti yapmak… Bir Müslüman diğer bir Müslüman hastalandığında sabahleyin ziyarette bulunursa yetmiş bin melek akşama kadar o kimsenin bağışlanmasına dua ederler. Eğer akşam vakti ziyaret ederse, yine yetmiş bin melek sabaha kadar bağışlanması için dua ederler ve onun için cennette meyveler vardır.

BİR AYET
Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakınmanız için oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, size de farz kılındı. (Bakara, 18

yazının devamını okumak için…