Terörün gerçek amacı ve bazı sorular

Yazarlar
Cemil Ertem Aksam gazetesindeki yazısında terör ve terörün amaçlarını sorguluyor. İşte o yazı… Türkiye, yakın tarihinin en önemli günlerini yaşıyor; bu günler bizim içinde bulunduğumuz yüzyıldaki yeri...
EMOJİLE

Cemil Ertem Aksam gazetesindeki yazısında terör ve terörün amaçlarını sorguluyor. İşte o yazı…

Türkiye, yakın tarihinin en önemli günlerini yaşıyor; bu günler bizim içinde bulunduğumuz yüzyıldaki yerimizi belirleyecek. Terörün amaçlarından biri de oluşturduğu toz dumanla ülke çıkarına çalışan siyasi karar alıcılarda körlük sağlamaktır. Terör, yalnız toplumsal felç ve yılgınlık sağlamak için değildir, bununla beraber bürokratik mekanizmada felç oluşturma işlevini de üstlenir terör. Terör, ülkenin tek gündem maddesi haline gelir; bunun dışında her şey ayrıntı ve önemsizdir. Çünkü terör insan hayatı dışındaki diğer bütün alanlardaki güvenlik politikalarını önemsizleştirir. Ülkenin genel sağlık güvenliği, enerji güvenliği, gıda ve çevre güvenliği birden önemsiz, atlansa da olur alanlar haline dönüşür.

Bu arada öyle bir karar alınır ki, ülkenin yüz yıllık ekonomik geleceğini biz “birilerine” vermiş oluruz. İşin garip tarafı bu kararı alanlar da, bunu pekâlâ ülkenin yaranına yaptığını sanabilirler; çünkü terör, doğru karar alma, tartışma mekanizmalarını felç etmiştir.

Birinci hedef: İnsan kaynağı 

Batı, Afrika’yı bu yöntemle yüzyıllardır yoksul bir sömürge olarak elinde tuttu ve bütün yeraltı-yerüstü kaynaklarını ele geçirdi, yağmaladı. Yıllar süren kabile savaşları, Afrika toplumunun insan kaynağını yok ediyordu. Bir ülkenin doğal zenginliklerine, kaynaklarına el koymak için ilkönce onun insan kaynağını devre dışı bırakmak ele geçirmek, bütün sömürge tarihinde birinci kuraldır. İnsan kaynağı iki türlü devre dışı bırakılır; birincisi iç savaş ya da savaşla-özellikle eğitimli genç nüfusu- devre dışı bırakmadır. İkincisi ise, ideolojik ve siyasi mekanizmalarla, maddi araçları da kullanarak, “seçkin” sınıfları satın almaktır. Bu ikinciler genellikle siyaset bürokrasinde, medyada ve stratejik şirket ve eğitim kurumlarında istihdam edilirler.

Ben Batı’nın sanayi devriminden itibaren geliştiği üç temel sömürgeleştirme dönemi olduğunu düşünüyorum. Tam şimdi üçüncü aşamadayız.

Mesela birinci aşamayı en güzel Cecil Rhodes profili anlatır.

Terör ve sömürgeleştirme:

Birinci aşama 

Cecil Rhodes, bütün Afrika’yı sömürgeleştirmek için daha 1880’lerde kolları sıvamış ve Cape Town ile Kahire arasında kesintisiz bir demiryolu fikrini ortaya atmıştı. Cecil Rhodes, Britanya’nın, Afrika’yı sömürgeleştirmek için Afrika’ya ihraç ettiği en büyük sömürgecilerden biridir. Afrika’da kurduğu De Beers şirketi ile bir sömürgeci iş ve devlet ‘adamı’ olmayı başaran Cecil Rhodes, kendini şöyle ifade ediyordu: ‘Benimsediğim fikir, toplumsal bir sorunun çözümüdür; yani, Birleşik Krallık’ın 40 milyon sakinini kanlı bir iç savaştan korumak için, biz sömürgeci devlet adamları, nüfus fazlasını yerleştirmek, onlar tarafından fabrikalar ve madenlerde üretilecek ürünlere yeni pazarlar sağlamak için yeni topraklar ele geçirmeliyiz. Eğer iç savaştan kaçınmak istiyorsanız, emperyalist olmak zorundasınız.’ Rhodes, görüldüğü gibi oldukça samimi bir sömürgeci idi. Ancak tabii ki onun kaçınmak zorunda olduğu iç savaş İngiltere gibi ülkelerle ilgili. Rhodes ‘un demiryolu ilerledikçe Afrika’da da iç savaş aynı hızla ilerliyordu. Rhodes, 1902’de Cape Town ‘da öldü. Aslında yapmak istediklerinin çoğunu yaptığını söyleyebiliriz. 20. yüzyılın başında Cape Town’dan Kahire’ye Afrika sömürgeleştirilmişti ve şu yaşadığımız günlere kadar yeraltı kaynakları yağmalanacak ve iç savaşlar hiç durmayacaktı.

2. aşama 

Ancak hem Ortadoğu’da hem de K. Afrika’da, 2. Dünya Savaşı’ndan sonra Rhodes tipi işadamı-siyasetçi ‘yabancılar’ yerlerini yerel diktatörlere bıraktılar.

Bu işte ikinci dönemdi. Doğrudan değil, dolaylı sömürgeleştirme devreye girmişti. Çünkü Britanya’nın doğrudan sömürgeleştirme devri kapanmış, ABD’nin ‘bağımsız’ ulus-devletler zamanları başlamıştı. Yeni dönemin iş ve devlet adamları, ‘bağımsızlık’ kisvesi altında Albay Kaddafiler, Nasırlar, sonra da Esed gibi aileler olacaktı.  Türkiye’de de bu dönemi daha özgün ama benzer dinamiklerle yaşadı ve Türkiye’de bu dönem, Lozan’la başlayıp 27 Mayıslarla, 12 Eylüller ve 28 Şubatlarla devem eden dönemdir. 21. yüzyılla birlikte, yerel diktatörler, Türkiye gibi ülkelerde de darbeler ve zayıf koalisyon hükümetleri ile askeri vesayet dönemleri de bitti.

3. aşama ve Türkiye… 

Ancak yeni bir sömürgeleştirme yöntemi ile tanıştık bu dönemin bitiminde… Yerel diktatörlerin, askeri vesayetin yerini devleti ele geçirmeye çalışan çeteler ve yerel terör örgütleri aldı. Batı’da ayrılıkçı örgütler (IRA, ETA gibi) yapılan barış müzakereleri ile masaya otururken, Türkiye’de masayı deviren yerli taşeronlar devreye sokuldu. Şimdi-neredeyse- PKK yanlısı olan FETÖ’nün bütün çözüm sürecinde ve daha öncesinde yaptıklarını hatırlayın… Irkçı yayınlar ve ellerindeki yargı eliyle, sürecin önünü kesmeye dönük, her türlü provokasyonu yaptılar. 

Ben bu anlamda, FETÖ ile PKK arasında artık bir fark görmüyorum. Çünkü her ikisi de 3. dönem sömürgeleştirme aparatı…

Ancak, yine bu dönemde, başta Türkiye olmak üzere, gelişmekte olan ülkelerde, dönemi ve süreci okuyan siyasetçiler ortaya çıktı. Bu siyaset, geleneksel-soğuk savaş- sağ ve sol kutuplaşmasından ayrı yeni bir dinamizmi ve halk iradesini devlete taşıma çabasını içeriyordu. Bunun Türkiye’de ifadesi Erdoğan çizgisi olmuştur. Şimdi bu çizgi ile yeni sömürgeleştirme kıskacının Türkiye’deki amansız mücadelesinin tam ortasındayız. Bu açıdan bu politik sürecin yalnız iki tarafı vardır ve herkes tarafını seçmek zorundadır. Ya katil sömürgeci terörden ya da ülkenizden yana olacaksınız.

Sembolik üç soru… 

Yazının devamını okumak için…