Tarihin ve coğrafyanın özeti Irak yahut Kutü’l-Amare

Yazarlar
Akif Emre Yenişafak gazetesindeki yazısında Kutü’l- Amare Zaferi’ni tarihsel şartları ve sonuçları içerinde değerlendirirken bugüne kadar böyle bir zaferden habersiz oluşumuzdan yola çıkar...
EMOJİLE

Akif Emre Yenişafak gazetesindeki yazısında Kutü’l- Amare Zaferi’ni tarihsel şartları ve sonuçları içerinde değerlendirirken bugüne kadar böyle bir zaferden habersiz oluşumuzdan yola çıkarak hatırlatıyor: “AB ortaklık sürecine girildiğinde binlerce maddelik yazılı metinlerin yanısıra yazılı olmayan siyasal dayatmaların neler olduğu ve ne şekilde tezahür ettiği önemli olsa gerek.. Sadece törensel düzeyde değil, sosyal ve kültürel kodlarımıza evrensel değerler adına müdahil olan Kopenhag kriterleri hayatımıza nasıl girdiği, değer ve ölçülerimizi, nasıl şekillendirdiği ortada.” İşte o yazı…

Yakın siyasi tarihimizde Batı ile girdiğimiz her önemli ittifak karşılığında yerli olandan uzak durmayı icbar edilmiş olmamız tesadüf değil. Bugünlerde 100. yıldönümü vesilesiyle yeniden hatırlayabildiğimiz Kutü’l-Amare Zaferi bunlardan bir örnek. Birinci Dünya Savaşı’nda kazandığımız nadir zaferlerden biri olarak silahlı kuvvetlerde kutlanan bu zafer NATO üyelik sürecinde kutlan/a/maz oldu.

Nedeni çok açık: girilen Batı ittifakının önemli üyelerinden birine karşı kazanılmış zaferin hatırlanması artık müttefik olunan İngilizleri rahatsız edebilirdi. Tabi aynı durumda İngilizler de Fransızlar da Türkleri rahatsız etmeyelim diye Osmanlı’ya karşı kazandıkları başarıları, söylemleri değiştirip değiştirmedikleri ayrı bir soru. Benzer biçimde İstanbul’un fethinin 500. yıldönümü yine aynı gerekçe ile görkemli bir kutlama yerine sönük bir anma düzeyinde kalmıştı.

1950’li yıllara ait uluslararası ilişkilerde yaşanan konsept değişikliği ileriki yıllarda benzer durumlarda nasıl kendini gösterdiği hususu da ayrıca önemli. Mesela AB ortaklık sürecine girildiğinde binlerce maddelik yazılı metinlerin yanısıra yazılı olmayan siyasal dayatmaların neler olduğu ve ne şekilde tezahür ettiği önemli olsa gerek.. Sadece törensel düzeyde değil, sosyal ve kültürel kodlarımıza evrensel değerler adına müdahil olan Kopenhag kriterleri hayatımıza nasıl girdiği, değer ve ölçülerimizi, nasıl şekillendirdiği ortada.

Kutü’l-Amare Zaferi önemli, hatırasının yaşatılması gereken bir tarih.. Fakat Birinci Dünya Savaşı’nın gidişatını değiştirecek ölçüde belirleyici bir savaş değildi. Ancak bu ülkenin evlatlarına Batı karşısında hep hezimet ve yenilgiden başka bir şey anlatmayan sahte tarih yazımını her şeyi sadece Türk-Yunan savaşıyla sınırlayan bir ufuk çizmiştir. Oysa Osmanlı Birinci Dünya Savaşı’nda yenilmiş olsa da dünya devletleri ile savaşan bir imparatorluktu. Rakipleri ise dönemin dünya güçleri yani Fransız, İngiliz ve Ruslardı.

Kutü’l-Amare savaşlarının hatırlanması en az Çanakkale kadar önemli olması sadece askeri başarısıyla sınırlı değil. Osmanlı Devleti’nin siyasal projeleri, toplumsal yapısı bakımından Irak’ta şekillenen yapı bugünleri de etkilemiştir. Bu yönüyle Irak sadece sosyal yapısıyla Ortadoğu’nun özeti değil yakın tarihin de özeti sayılır.

Irak’a yönelik Osmanlı politikaları daha sonraki Ortadoğu dizaynını önemli ölçüde etkileyecek sonuçlar doğuracaktır.

Abdülhamid dönemi panislamcılık politikalarının şekillenmesi, devlet politikası haline gelmesinde Irak’taki gelişmelerin belirleyici bir fonksiyonu oldu. Irak’taki güçlü Şii nüfusun ve hiyerarşik yapının Sünni halk arasında etkili olmaya başlaması Abdülhamid döneminin dikkat çeken önemli konularından biridir. Ekonomik durumun kötüleşmesi Ehl-i Sünnet Müslümanların, Şii Müslümanlar arasındaki dayanışma ile kendini sosyal-ekonomik güvence nedeniyle Şiileşme eğiliminin artması İstanbul’u tedirgin edecektir.

Buna karşı devlet çareler ararken, diğer tarafta Hilafet’in gücünü ve bütünlüğünü korumak için bölgede İslam ittihadı anlamında İslamcılık politikalarına hız kazandırılıyor.. Böylece Şii-Sünni ittifakının sağlanması, imparatorluğun bütünlüğünün korunması amaçlanmaktadır.

Bu politikaların en önemli sonuçları Birinci Dünya Savaşı sırasında alınacaktır. Nitekim Şeyhülislam Hayri Efendi’nin yayınladığı cihad fetvası Şii ulema arasında yankı bulacak, Şii Arap gönüllüler İngilizilere karşı Osmanlı ordusunun yanında savaşacaktır. İngilizlerin Basra Körfezi’ndeki Fav Yarımadası’na çıkarma yaparak Irak içlerine ilerleme planları önemli bir direnişle karşılaşacaktır. Osmanlı Şii tebaasının desteği ile İngilizlere karşı verilen direniş bir süre sonra kırılıp, ilerleyen dönemde Bağdat düşecek olsa da “Cihad Fetvası” belli ölçüde karşılık bulacaktır.

Panislamizm politikalarını Birinci Dünya Savaşı sırasında Irak’ta Şii-Sünni ilişkilerine yansıması yahut Şii tebaanın Sünni hilafetle ilişkileri bağlamında devlet politikaları bugünkü siyasal ve sosyal yapılanmalarda etkisini gösterecektir.

Abdülhamid’in Sünni halkın Şiileşmesi kaygısı ve bunun hilafet ve dolaysıyla devletin geleceği açısında endişe verici görmesiyle bölgeye yönelik İslam ittihadı politikalarının Birinci Dünya Savaşı’nda sonuç verecekti.

Ancak Birinci Dünya Savaşı sırasındaki tarafların sömürgeci İngilizlere karşı takındıkları tutum da Osmanlı sonrası bölgenin politik dengesinin oluşumunu birinci dereceden etkilemiştir. İngilizlere karşı direniş gösteren Şii ulema ile birlikte Şiiler siyasal olarak cezalandırılacaktı. Irak’ta siyasal dengeler oluşurken Sünni azınlığın desteklenmiş olmasında bu direnişin önemli etkisi olduğu açıktır. Ayrıca her yerde uygulanan azınlıklar üzerinden zayıflık siyaseti her anlamda Irak’ta İngilizler tarafından uygulandı. Amerikan işgaline kadar devam eden bu denklem, azınlık ama her anlamda zayıf siyasal erkin desteklenerek bağımlı kalmaları sağlandığı söylenebilir.

yazının devamını okumak için…