İbrahim Karagül Yenişafak gazetesindeki yazısında “Hesaplaşma küresel ölçekli,bu iş henüz bitmedi” diyor. İşte o yazı..
Yeni bir darbe girişimi olur mu?
Ya da Türkiye’yi iç savaşa sokup dize getirmeye yeltenenler bundan sonra nasıl bir senaryo ile karşımıza çıkar? Hiç ummadığımız yerden ve türden bir ters yumruk yer miyiz?
Etrafımızdaki ülkelerde yaşananlar, Türkiye için neler planlanmış olabileceğine dair bize ipuçları sunuyor mu? Ya da sadece 15 Temmuz dehşeti, nasıl bir tehditle yüz yüze olduğumuza dair bize gerçek bir perspektif sunmaya yetti mi? Yoksa yine “bu iş bitti”kolaycılığına mı sığındık?
Hesaplaşma küresel ölçekli, bu iş bitmedi
Çok ciddi sorularımız var? Bu sorulara verebileceğimiz cevapların hemen hepsi can yakıcı türden. Ciddi endişelerimiz var. Endişelerimizin kanıtı, bugüne kadar yaşadıklarımızdır. Daha bugüne kadar yaşananlarla ilgili hesaplaşma tam yapılamadan, sorgulama tam yapılamadan, resmin tamamı tam görünmeden hiçbir şey için “tamam, bu iş bitti” kolaycılığına sığınmasın kimse.
15 Temmuz’dan önce de aynı kolaycılığa teslim olmuş, Gülen ve teröristlerinin yeni bir hamle yapamayacağını sanmış hatta 17-25 Aralık saldırısını unutturma yoluna gitmişlerin yeniden bir uyku dönemiönermesine kanmasın kimse.
Bu hesaplaşmanın küresel ölçekte yaşandığını, tarihsel bir planın“esası” olduğunu, Osmanlı‘nın yıkılışından bu yana devam ettiğini, Türkiye meydan okudukça devam edeceğini, meselenin sadece FETÖ ile başlayıp bitmediğini bilenler endişenin gerçek anlamını da biliyorlar.
Savunma hattını zayıflatanlar var
Onların dışındakiler ya saflıklarından ya resmi tamamıyla okuyamamaktan ya da “her krizi kâra dönüştürme” gibi çirkin planlardan hareketle Türkiye’yi bir şekilde o savunmasız alana itmeye çalışıyorlar. Bu tuzağa birkaç kez düştük! Siyasetten, bürokrasiden, iş dünyasından gelen “normalleşme” adı altında “örtülü müdahaleler” ile savuma kalkanlarımız zayıflatıldı.
İşte tam bu dönemde bizler hep, “acımasız mücadele” çağrıları yaptık. Bunun ne anlama geldiğini de, Türkiye’nin nasıl bir küresel saldırı dalgasına direndiğini de, coğrafyaya yönelik harita taslaklarının Türkiye ayağının nasıl hazırlandığını da biliyorduk.
Bu yüzden fert fert, ev ev, sokak sokak, mahalle mahalle savunma hatları oluşturulması gerektiğini çokça ifade ettik. Türkiye diz çökmedikçe, Birinci Dünya Savaşı’ndan bu yana devam eden vesayete isyan ettikçe, Türkiye coğrafyayı ayağa kaldıracak siyasi söylemlere ev sahipliği yaptıkça bu mücadelenin devam edeceğini biliyorduk, biliyoruz.
Tehdit müttefiklerden, o ittifaklar bizi korumaz
Meselenin sadece FETÖ olmadığını, sadece PKK olmadığını, PYD olmadığını, çoklu, çok cepheli bir saldırının söz konusu olduğunu, bu örgütlerin operasyonel anlamda tetikçi olarak kullanıldığını, bütün örgütlerin bu büyük savaş için seferber edildiğini, Kuzey Suriye Koridoru‘nun Türkiye’yi çevreleme/kuşatma planı olduğunu, artık saldırının Türkiye’nin müttefiklerinden geldiğini ve Güney’den yürütüldüğünü bir kez daha söyleyelim.
Türkiye derhal, bağlı bulunduğu uluslararası kurumlarla ilişkisini sorgulamalı. Onlardan ayrılsın demiyorum, kimse yanlış anlamasın. Sadece bu ilişkileri rasyonel bir zemine oturtmalı. Her ülke, her devlet, bıçak kemiğe dayandığında kendi savunma refleksiyle hareket eder. Hiçbir ülke, kendi geleceğini içinde bulunduğu ittifaklara emanet edemez, kendi savunmasını onlara havale edemez. Bu tam anlamıyla bir intihardır.
Yalama olmuş, eskimiş palavralar
Türkiye’nin içinde bulunduğu güvenlik eksenli ulusüstü kurumların tavırları Türkiye için tehdit kaynağı haline gelmiştir. Sağlıklı bakabilenler karşı karşıya olduğumuz tehditlerin doğrudan bu merkezlerden kaynaklandığını görecektir. Ülkenin egemenliği, bağımsızlığı, yarın hesapları NATO ya da başka örgütlerin desteğine bağımlı halde tutulursa bu ülkenin bir geleceği olmayacaktır.
ABD’nin Suriye politikalarına bakın, Almanya’nın ya da İngiltere’nin politikalarına bakın, Avrupa Birliği’nin genel anlamda Türkiye’ye bakışına dikkat edin. Hepsi Türkiye’nin aleyhinedir, daha ötesi Türkiye’yi vurmaya, Suriyeleştirmeye dönük kurgulanmıştır. Kimse bu gerçekleri Batı karşıtlığı, ABD karşıtlığı gibi yalama olmuş, eskimiş palavralarla örtmeye kalkışmasın.
Bu halde bile yine o kapılara dayanıp “acaba bana da bir iktidar alanı çıkar mı” gibi arayışlarda olanlar, ya bu ülkelerin kötü niyetini bilmiyor, ya bu kötü niyetten medet umuyor ya da Türkiye’nin ve bölgenin genel eğilimlerini okumakta zorlanıyor demektir.
Dostları Türkiye’ye kurşun sıkarken..
15 Temmuz açıkça ABD planıyken, darbe girişimi değil bir iç savaş müdahalesiyken, Türkiye’nin haritası değiştirilmek istenirken bize düşen, geriye kalan tek bir zorunluluk vardır, en büyük mücadeleye hazır olmak.
Açık söyleyeyim, artık o ittifakların bizim için anlamı kalmamıştır. Böyle bir dünya da kalmamıştır. Çok kutuplu, çok başkentli, çok daha karmaşık uluslararası ilişkiler ağı ortadayken Türkiye’yi yeniden tek yanlı bağımlılıklara mahkum etmek bizi öldürür.
Zaten bu bağımlılığı reddettiğimiz için saldırı altında değil miyiz? Özgürleşme istediğimiz için bütün terör örgütleri ile vurulmuyor muyuz? Bu örgütlerin büyük çoğunluğunun arkasında bizim müttefiklerimiz yok mu? 17 Aralık onların planı değil mi? 15 Temmuz onların değil mi?
Bize kurşun sıkanlar onlar değil mi? 7 Haziran seçimlerinden sonra mücadele ettiğimiz terör işgali onların planı değil mi? Bundan sonra karşılaşacağımız kötü senaryoları daha şimdiden onlar pişirmiyor mu?
Sadece siyasi ve güvenlik eksenli değil, ekonomik anlamda da Türkiye’yi onlar çökertmek istemiyor mu? Erdoğan’ın New York görüşmelerinden ve kararlı tavırlarından hemen sonra Moody’s’e o kararı onlar aldırmadılar mı?
Bunları söyleyin bir günde biter..
Dünyayı yönetenler bu acımasız saldırıları, Türkiye’yi yönetemedikleri için yapmıyor mu? “Tamam, bıraktık, biz sizinleyiz” desek, “sizin sözünüzden çıkmayacağız” desek, “bütün dünyada sizin operasyonlarınız için mücadele edeceğiz” desek, “tek yanlı bağımlılık ilişkisine yeniden teslim oluyoruz” desek, “Osmanlı sonrası vesayeti kabul ediyoruz, 21. Yüzyılda da aynen devam edelim” desek, bütün bu saldırılar bir günde sona erecektir.
Ama biz bir yüz yıl daha kaybetmiş olacağız. Büyük hedeflerin büyük mücadeleleri olacaktır. Yüzyıllardır büyük devlet olmaya alışmışlara, küçülmeyi dayatamaz, kabul ettiremezsiniz. Teslim olduğumuz anda Türkiye küçültülecektir, hesap budur.
Ya büyüyerek var olacağız ya küçülerek. Küçülmeyi kabul edenler kenara çekilsin, onlar bu ülkenin geleceğinde hiçbir rol oynayamayacaktır. Bedel ödense de tarih yazanlar yüz yıllık hesaplaşma için ortaya atılanlar, bütün ülkeyi direnç haritasına dönüştürenler olacaktır.
Bize terör örgütü rolü verecekler..
Ve biz teslim olduğumuz anda, diz çöktüğümüz anda, “tamam, siz ne derseniz o” dediğimiz anda PKK’nın, DAEŞ’in, bugün bize saldırtılan örgütlerin seviyesine düşeceğiz. Çünkü onlar vekalet savaşlarını artık örgütlerle yürütüyorlar ve bize dayatacakları tek şey de vekalet savaşlarında cephe tutmak olacaktır.
Bu hesaplaşma kaçınılmazdır. Zaten Türkiye, hesaplaşma olmadan yeniden biçimleniyorsa orada ciddi bir sorun vardır ve yeni tür vesayete teslim olmuş demektir. Bugün olanların tarihi bugünkü gibi yazılmayacak. Tarih dönüştürücü rol gelecekte yazılacak ve coğrafyanın siyasi tarihinin nasıl değiştirildiği işte o zaman anlaşılacak.
Bu yüzden, bugünün mücadele öncülerinin temelini attığı şeyi gelecek nesiller bizden daha net anlayacak. Başını önüne eğmiş, hafızasız ve perspektifsiz çevrelerin “uyutma” operasyonlarına karşı işte bu yüzden dikkatli olunmalı.
Açık savaş yaşıyoruz
Türkiye yeniden kuruluyor. Bir geleceğin temelleri atılıyor. Bu büyük yürüyüşü durdurmak için saldırılar devam edecek, mücadele hiç kolay olmayacak. Ama bu ülkenin insanları, Anadolu asla pes etmeyecek. 15 Temmuz’da nasıl sokaklara akın ettiyse çok daha başka formatlarla yeni mücadele yöntemlerini göstermekten çekinmeyecektir.
Tam da bu yeni kuruluş döneminde kimse bizi sınırlarımızın sıfır noktasında kilitlemeyle kalkışmasın. Bu hal savunmasızlık halidir. Hiçbir devlet kendini sınırın sıfır noktasında savunmaz, savunamaz. Bunu yaparsak savaşı ülkenin içlerine servis edecekler ve bu savunma hattı Anadolu içlerine kadar gerileyecektir. Şurası net, açık bir savaş yaşıyoruz. O darbe girişimleri, o terör saldırıları, o koridor projeleri, o yönetici aklı sabote etme, tarih yapıcı öncüleri saf dışı bırakma müdahaleleri hep savaşın bir parçasıdır.
Biz bu savaşı gördük, anladık!
Biz bu savaşı gördük. Arkasındaki güçleri gördük. Türkiye içindeki vatan hainlerini gördük. Biz bu topraklarda Haçlı Savaşları’nı gördüğümüz için, Moğol istilasını gördüğümüz için, …