Rusya ve İran Suriye’ye el koydu

Yazarlar
İbrahim Karagül’ün Yenişafak gazetesindeki yazısı… Savunma hattınızı sınırlarınızda kurmayın. Eğer sınırlarınızda kuruyorsanız savaşı kendi topraklarınıza davet etmiş olursunuz. Eğer bunu ...
EMOJİLE

İbrahim Karagül’ün Yenişafak gazetesindeki yazısı…

Savunma hattınızı sınırlarınızda kurmayın. Eğer sınırlarınızda kuruyorsanız savaşı kendi topraklarınıza davet etmiş olursunuz. Eğer bunu yapıyorsanız şehirlerinizi, evlerinizi savunmanız imkansız hale gelecektir.

İstanbul’u Bosna’da, Bağdat’ı Edirne’de savunan bir jeopolitik birikimden gelen Türkiye’nin kendi savunma hattını sınırlarının çok ötesinde kurması gerekir.

Somali’den Yemen’e, Basra Körfezi’nden Balkanlara ve Kafkaslara kadar oldukça geniş bir savunma tahkimatı yapılamazsa Türkiye’nin gelecek planları çok ağır bir sınavdan geçecek demektir. Sınırların ötesinde oluşturulacak bu dairenin sağlam zemine oturması, başarılı olması ya da imkansızlığı, Türkiye için güçlü bir gelecek olup olmayacağının da habercisi olacaktır.

Vekalet savaşının Türkiye ayağı başladı

Çünkü, sınırların ne kadar güven içinde olduğu, askeri/güvenlik tahkimatının ne kadar sağlam olduğu artık ülkelerin güvenliği için birebir ölçü olmaktan çıkmıştır. Vekalet savaşlarının alabildiğine yaygınlaştığı, örtülü savaşların alabildiğine geniş coğrafyalara yayıldığı bir dönemde, bütün bunların aslında devletler savaşı olduğunu, bir tür küresel hesaplaşma olduğunu söylemeye bile gerek yoktur.

Türkiye’nin Güney’den gelen, özellikle bugünlerde Suriye’den gelen bütün tehditleri kendi sınırlarında karşılaması bölgesel kaos fırtınasının içeriye davet edilmesi olacaktır. Nitekim son üç aydır karşı karşıya bulunduğu iç güvenlik sorunları, PKK ve YPG üzerinden Türkiye’ye açılan bir savaştır, bir dış müdahaledir. 

Bölgesel kaos fırtınasının Türkiye içine servis edilmesidir. Suriye savaşının Türkiye’ye taşınmasıdır. Bu müdahalenin içerideki sermaye ayağı, medya ayağı, siyasi ayağı da şekillendirilmiş, bu çevreler arasında bir koordinasyon da biçimlendirilmiştir.

Büyük tehlike buradadır ve birileri bunu sanki adım adım gerçekleştirmektedir.

İç işgal girişimi

Suriye’nin Kuzeyi’nde oluşturulan Kuzey Koridoru, bu yönde planlanmış Türkiye karşıtı en tehlikeli projedir. Geçmişi Irak işgaline kadar uzanan bu plan, Suriye’nin de dağılmasıyla şimdi uygulanmaktadır. Türkiye’nin son anda müdahale edip bir yerde kestiği koridorun gerçekleşmesi için yeni adımlar atılmaktadır.

Bu yüzden PKK ve YPG üzerinden ülke içinde saldırı merkezleri oluşturulmuş, dar anlamda terörün çok ötesinde iç işgal senaryoları devreye sokulmuştur. Çözüm Süreci boşa çıkartılarak başlatılan bu müdahale, hiçbir şekilde terör meselesi değildir ve Kuzey Koridoru’nun kesilmesine duyulan öfkeden kaynaklanan bir intikam harekatı boyutu da vardır.

Bölgesel savaşa kadar gidebilir

Rusya’nın Suriye’ye önce hava saldırılarıyla girmesi, ardından İran ile ortak kara operasyonlarına dönüşme eğilimine girmesini bu çerçevede okumak lazımdır. Rusya ve İran, Suriye’ye el koymuştur. Hesapları sadece Şam rejimini korumak, Beşşar Esad’ı ayakta tutmakla sınırlı değildir. Bu, çok ciddi bir jeopolitik müdahaledir, Ortadoğu güç haritasını kökten değiştirecek etki bırakacaktır.

IŞİD bir kamuflajdır. 

Operasyonlar için gerekçe olarak üretilmiştir. Rus hava saldırılarının da IŞİD’i değil doğrudan ılımlı muhalefeti hedef alması projenin gerçek niyetini ortaya sermektedir.
Rusya ve İran, yani Asyalı iki güç, İran-Lübnan hattını sağlamlaştırma, Atlantikçi güçlerin Suriye’deki mevzilerini geri itme, Moskova’nın tarihsel stratejik hedefleriyle İran’ın bölgesel emperyal hedefleri üzerinden bölgesel savaşa yol açacak bir işgal başlatmıştır. 

Örtülü savaş devletler savaşına mı dönüyor?

İki ülkenin müdahalesi Suriye’nin işgalidir. Bunun, ABD’nin Irak’ı işgalinden hiçbir farkı yoktur. Gürcistan’ı vurduğunda, Kırım‘ı ilhak ettiğinde Atlantik güçlerinin hiçbir şey yapamadığını, aciz kaldığını farkeden Moskova, cesaretini İran’ın hırçınlığı ile örtüştürmüş ve böyle bir işgal planlanmıştır.

Rusya çıkarlarını ve güvenliğini Akdeniz’de korumaktadır. Savunma kalkanını Suriye’de başlatmıştır. İran ise savunma kalkanını Lübnan ve Yemen’den sonra Suriye’de güçlendirmektedir. Tahran, bir taraftan Basra Körfezi‘ni tam denetime almakta, bir taraftan Akdeniz‘e yerleşmekte, diğer taraftan da Kızıldeniz‘e ulaşmaktadır. Batı ile yaptığı son nükleer anlaşmanın verdiği nefes aralığı ile cesaretini tam bir emperyal hırsa dönüştürmektedir.

İki ülkenin açıktan müdahale ettiği Suriye’de, bu ülkelerin karşısına başka güçlerin devlet olarak çıkması bugünkü dünyada mümkün görünmemektedir. Böyle bir şey “olağanüstü durum“dur ve sonuçları çok yıkıcı olacaktır. Çünkü bir tür dünya savaşı anlamına gelecektir. Varolan örtülü dünya savaşının açık savaşa dönüşmesi ilan edilecektir.

Tanklar Kabe’ye doğru gidiyor!

Öyleyse bu iki gücü Suriye’de durdurmanın tek yolu vekalet savaşıdır. Örgütlerin birçok yerde devletlerin yerine ikame edildiği düşünülürse, örgütler üzerinden İran ve Suriye’ye karşı keskin bir savaş başlayabilir. Suriye, Moskova’ya acı bir Afganistan daha yaşatabilir. Rusya’yı açıktan karşılarına almayanlar bunu örtülü bir şekilde yapacaktır.

Böyle bir savaşın ise çok uzun süreceği, müdahaleci güç için acımasız tecrübelere yol açacağı bellidir. Suriye muhalefeti ve örgütler artık yeni bir savaşla yüz yüzedir. Bu da yeni müttefikler ve yeni düşmanlar demektir. 

Artık bu kesinlikle Suriye savaşı değildir. Bölgesel savaşın ilk adımı atılmıştır. Bundan sonra Basra Körfezi ülkeleri, birkaç yıl içinde istikrarsızlaşacak, ardından savaş Suudi Arabistan’ın içlerine servis edilecektir. İran’ın, daha doğrusu Fars emperyal arzularının son noktada tanklarını Kabe’nin kapılarına dayamak istediğine dair hiçbir kuşku kalmamıştır.

Rus füzesi Moskova’ya, İran kurşunu Tahran’a 

Türkiye, müdahaleyi çok iyi okumalıdır. Rus-İran aksının Suriye’deki tasarruflarının en şiddetli etkisi Türkiye’nin çıkarları üzerine olacaktır. İşte o zaman savunma hattı sınırlara kadar çekilmiş olacak, bu da istikrarsızlığın Türkiye içine yayılmasına neden olacaktır. Ankara, Suriye muhalefetini hiçbir zaman yalnız bırakamaz.

yazının devamını okumak için…