Hayrettin Karaman Yenişafak gazetesindeki yazısında rüşvete fetva verdiği iddialarına cevap vererek , rüşvetin ne olduğunu ve verdiği fetvayı açıklıyor.
Cevap:
Peygamberimiz (s.a.) “Rüşveti verene de alana da Allah lanet eder” buyurduğu halde bir mümin nasıl rüşvete fetva verebilir!?
Bana bu ağır iftirayı yapanlara Allah hak ettikleri cezayı verecektir.
Allah ve Resulü yalan söyleyeni ve iftira edeni de mahkum ediyor, ağır cezalar çekeceklerini bildiriyor, ama bu adamlar korkmadan, çekinmeden yalan söylüyor ve iftira ediyorlar.
Şimdi ben buradan çağrı yapıyorum: Nerede, ne zaman, nasıl rüşvete fetva vermiş isem bunun delillerini, belgesini, şahidini açıklasınlar.
Bu iftira, birçok örneğini bu diğer ithamlarda gördüğünüz gibi yine bir saptırmadan kaynaklanıyor. Şöyle ki:
Bana vaktiyle, “devlet ve belediyelerde yetki ve makam sahibi kişiler, buralarla iş yapan kimselere “şuraya yardım edin, şu hayra katılın” diyebilirler mi, bunu sakıncası olur mu” diye sorulmuştu. Ben de özetle ve mealen şu cevabı vermiştim: “Evet, insanları hayra yönlendirebilirler, hayır hasenat yapmaya teşvik edebilirler, ama bunun şartları vardır: 1. Yönlendirenler ve onun yakınları bu hayırdan istifade edemezler, 2. Yetkilinin tavsiyesine uyan kişi, bunu kullanarak devletten ve belediyeden hakkı olmayan bir menfaat sağlayamaz, 3. Mesela bu hayır sahibi ihalelere giriyorsa bu yönlendirme ihaleden önce yapılmamalı, iş bittikten sonra olmalı ve bir önceki maddede söylediğim gibi yapılan hayır, daha sonra haksız bir menfaat sağlamanın vesilesi olmamalıdır.”
Eğer biri çıkar da buna rüşvet derse o kişi, rüşvetin manasını bilmiyor demektir.
Evet ben rüşvetin de, yolsuzluğun da haram olduğunu, herkesin bu günahı işleyenleri ıslah etmek ve zararlarını önlemek için gayret etmeleri gerektiğini açık ve kesin olarak söylüyorum. (Yazının sonunda bir kitabımdan aktarma da yapacağım.)
Ama bu arada şu yanlışlara da dikkat çekiyorum:
1.İnsanları etkilemek için suçun ve günahın adını değiştirmek, mesela yolsuza hırsız, hırsıza rüşvetçi demek doğru değildir.
2. Yolsuzluğu, rüşvetçiliği, hırsızlığı kim yapmış ise kınama ve cezalandırma da onunla sınırlı tutulmalı, masum insanlar şaibe altına sokulmamalıdır.
3. Yolsuzlukla mücadelede samimi olunmalı, kesin bilgi ve belgeye sahip olanlar derhal gerekeni yapmalı, olmuş ve olmamış yolsuzluklar dosyalanıp bekletilerek zamanı gelince hükümeti gözden ve iktidardan düşürmek için kullanılmamalıdır. Yolsuzluğu engellemek için gerekeni yapmak yerine istismar yolu tutulursa mücadeleye ket vurulmuş olur.
Benim rüşvet ve diğer haksız kazançlar konusunda ne söylediğimin özeti Helaller Haramlar isimli kitabımda şöyle yer almıştır ve bu kitap, yetmişli yıllardan bu yana belki elli kere basılmıştır:
Mal dokunulmazlığı:
İslâm özel mülkiyeti, kişilerin mal mülk sahibi olmalarını —helal kazanç, hibe, miras gibi meşru yollardan elde edilmiş olmak şartıyla— caiz görmüş, mülkiyet hakkını korumak için tedbirler almıştır. Bu tedbirler sosyal adâleti temin ve ceza tedbirleri olmak üzere ikiye ayrılabilir.
Sosyal adâlet:
Sosyal adâletten maksad toplumun her ferdine fırsat eşitliği tanımak ve herkesin insana yaraşır şekilde yaşama imkânını temin etmektir. Bu, İslâm devletine vazife olarak verilmiştir. Ayrıca zekât, nafaka, yardımlaşma, faizsiz borç verme, vakıf ve hayır müesseseleri de bu tedbirler arasında anılmaya değer.
Ceza tedbiri:
Bir kimseyi, özel mülkiyet düşmanlığına sevkeden haklı sebepleri ortadan kaldırıp sosyal adâleti temin ettikten sonra sıra ceza müeyyidesine gelir. Mal dokunulmazlığı ile ilgili müeyyidelerin hem maddî, hem de manevî olan çeşitleri vardır:
a) Hırsızlık ve gasp: Hırsızlık ve gasp haram kılınmış, hırsızlık suçuna karşı ağır cezalar konmuştur. (el-Mâide:5/38).
b) Haksız kanaç: Bir başkasının malına, meşru olmayan, rızasına dayanmayan yollarla el uzatmak yasaklanmıştır.
c) Rüşvet: Haksız bir menfaat sağlamak üzere selâhiyetli kişilere menfaat sağlamak şeklinde tarif edebileceğimiz “rüşvet” yasaklanmış, alan, veren ve aracı olan lânetlenmiştir.
“İnsanların mallarından bir kısmını, bile bile günah işleyerek ele geçirmek için iş başındakilere yedirerek mallarınızı aranızda haksızlıkla yemeyin.” (el-Bakara: 2/188)
İş başındakilere ve selâhiyet sahiplerine verilen hediyelerin de büyük bir kısmı rüşvet sayılmıştır. Zekât vb. tahsildarları hediyelerle döndükleri zaman Hz. Peygamber (s.a.v.) “evlerinizde otursaydınız bu hediyeler size verilir miydi?” buyurarak bunların rüşvet mahiyetinde olduğunu bildirmiştir.