Ramazan geliyor

Yazarlar
Abdurrahman Dilipak’ın Yeni akit gazetesindeki yazısı… Ohhh! Ramazan geliyor. İçinde Kadir Gecesi olmayan bin aydan daha hayırlı bir ay geliyor. Bırakın kiylükal’i.. ye’si.. Ramazan geliyo...
EMOJİLE

Abdurrahman Dilipak’ın Yeni akit gazetesindeki yazısı…

Ohhh! Ramazan geliyor.

İçinde Kadir Gecesi olmayan bin aydan daha hayırlı bir ay geliyor. Bırakın kiylükal’i.. ye’si.. Ramazan geliyor..

Ne kadar sabırsızız.. Dün, yarım saatte bir gelen belediye otobüsünü beklerken “Dün bu da yoktu. Elhamdülillah. İnşallah daha iyi olacak, ha biraz gayret” diyen Anadolu’nun o mütevekkil, kanaat sahibi insanlarının yerini aceleci, asabi kalabalıklar aldı. Elinde bira kutusu ile metrobüs beklerken 3 dakika gecikti diye küfürler edip reklam panosunu tekmeleyen, piercingli, dövmeli, yırtık pantolonlu gençler aldı.

Biz kanaat lokantasına ya da bereket çorbacısına giderdik, şimdikiler pizza salonlarına, cafelere gidiyorlar.. O gençlerin nineleri, dedeleri Besmele ile sağ adımla binerlerdi otobüse, binince şoförü selamlardı. Biliyorsunuz artık şoförle konuşmak yasak. Bu yasak selamı kapsıyor mu bilmiyorum. Ama artık insanlar eskisi kadar selamlaşmıyor..

Başkalarından dürüstlük bekleyenlerin kendileri ne kadar dürüst.. Çuvaldızı başkalarına batırmadan önce kendimize bir iğne batırmamız gerekmez mi.. Hani “ele verir talkını, kendi yutar salkımı” diye bir söz var ya!

Ramazan geliyor. Şeytanlar bağlanacak. Hava değişecek.. Bakış, duruş, düşünüş, algı, bir çok şey değişecek. Tevbe ve affetmeye daha yakın olacağız. Birileri, şeytanın evinde tam pansiyon kaldığı için Ramazanın geldiğini farketmeyecek bile. Mesela, “niye bize değil, Suriyelilere veriliyor” diye konuşanlara siz neyi anlatacaksınız, “bereket” ve “ihsan”ın onların dünyasında bir karşılığı var mı? Yoksa biz onlara bunları öğretmemiş olabilir miyiz. Bana göre, Suriyeliler bizim gönderdiğimiz ekmeği yiyorlar, biz onların duasının bereketi ile pasta yiyoruz.

Sahi, hani, “sabredenlerden ve sabrı tavsiye edenlerden” olacaktık.. Herkesin bir “Rızkı” vardı hani, kimse rızkından fazlasını yiyemezdi.

Herkes zam istiyor da, kimse ödediği pirimi düşünmüyor. Herkese zam verince, artan talebi karşılayan bir üretim yoksa ya da herkes aynı şekilde daha fazla kazanmak isterse, aldığınız para nereye gidecek. Emeklinin aldığını, asgari ücreti artırınca bunun ekonomiye maliyeti ne olacak. Kaşıkla verip kepçe ile alacaklarsa, bunun ne anlamı var. Sadece kaynak bulmak yeterli mi? Üretim, kalite, verimlilik, rekabet edebilirlik, yerel, ülkesel, bölgesel, global rasyolar, dengeler, öncelikler, ihtiyad payları hepsinin birlikte düşünülmesi gerekmez mi.. Tamam, kalkındıkça gelir de artacak. Ben ilk emekli olduğumda emekli maaşı 500 liranın çok altındaydı. İyi primleri artırsınlar, daha fazla maaş alırsınız.. Kaldı ki her şey sadece maaş değil, sağlıkta, ulaşımda, doğrudan ve dolaylı bir sürü destek var dün olmayan..

Hakkari’ye havaalanı yapıyorsunuz, adam “ben zor geçiniyorum, bana faydası ne” diyor.. Yatırımcı gelecek, turist gelecek, bunun etkisi zaman içinde her yerde gözükecek ama umurunda değil. Ezberlediği sloganları tekrarlayıp duruyor birileri. Söylesen de fayda yok. Görmek, duymak istemiyor. Ankara’daki milletvekilinin maaşına takmış, onun giderini düşünmüyor.. Futbolculara laf yok. Çocuklar futbolcu olmayı hayal ediyor ya da türkücü. Çevresinde gidip gelen ciplere bakmıyor, vergi vermiyor, kaçak elektrik kullanıyor, ama ona göre herkes hırsız. “Devletin malı deniz, yemeyen domuz”, o hesap. O zaman bu öfke nefretten değil, kıskançlıktan sanki.

Ramazan gelmek üzere. Şimdi arınma zamanı. Herkesin özeleştiri yapması gerekecek.. Bir imtihan içinde olduğumuzu unutmamamız gerek. Şunu görelim, bugün ortaya çıkan  bu durum elbette seçmenin iradesinin sonucudur. Ama derin bir gerçek daha var. O da bu durum Allah’ın iradesinin tecellisidir..

Bir topluluğa olan öfkemizin bile bizi onlar hakkında adaletsizliğe sevketmemesi gerek.

Yazının devamını okumak için…