Yusuf Kaplan Yenişafak gazetesindeki yazısında,”Peygamberimizi anlamadan İslam’ın anlaşılamayacağını” söylüyor.
Hz. Peygamber (sav)’in kendisinin (=”kişisel tarihi”nin) ve mesajının, bütün insanlık, özellikle de tarihlerinin en zorlu dönemlerinden birini yaşayan biz Müslümanlar için neler “söylediğini”, ne anlam ifade ettiğini anlamaya, kavramaya ve hayata geçirmeye her zamankinden daha çok ihtiyaç hissediyoruz.
Hz. Peygamber’i, bir insan ve bir peygamber olarak bütün veçheleriyle, bütün yapıp-ettikleriyle, yani “kişisel tarihi”yle bir bütün olarak anlamadan Kur’ân’ın söylemini de, sadece Müslümanlara değil bütün insanlığa hitap eden İslam’ın mesajını ve vaadlerini de anlayabilmek ve idrak edebilmek mümkün değil.
İşte bu nokta, İslâm’ı, içi/özü boşaltılmış, başkalaştırılmış, aslî dinamikleri aşındırılmış diğer muharref dinlerden, dünya görüşlerinden ayıran; şartlar ne olursa olsun, tarihin farklı dilimlerinde yaşayan bütün Müslümanlar’a dinamizm kazandıran, dinamizmlerini sürgit canlı kılan İslâm’ın en özgün, nev-i şahsına münhasır en hayatî noktalarından biridir.
VAHYİN EFENDİMİZ’DE HAYAT BULMASI, HAYAT OLMASI VE HAYAT SUNMASI
Peygamberimiz, İslâm’ı, Kur’ân’ın bütün insanlığa, bütün âlemlere, hayatın her alanına hitabeden (ama) bütünlüklü söylemini, bizzat hayata aktaran, nasıl aktarılabileceği konusunda fiilen örneklik eden, kılavuzluk yapan bir insan ve bir peygamber.
Peygamberimiz’in, peygamber olduktan sonraki “kişisel tarihi”, İslâm’ın anlam ve sembol haritalarının, kök-paradigmalarının, anlamlandırma pratiklerinin değişik zamanlarda ve mekanlarda nasıl anlaşılıp, idrak edilip hayata aktarılabileceğini “gösteren” bir “zaman dilimi” olduğu için, İslâm’ın “özü, özeti’’dir.
İşte Müslümanlara düşen şey, insan ve elçi olarak Peygamberimiz’le, Peygamberimiz’in “kişisel tarihi”yle özetlenen, örneklenen, İslâm’ın özüne, değişik zamanlarda ve mekanlarda bihakkın nüfûz ederek yeniden-hayata geçirmek ve yepyeni şekillerde hayatiyet kazandırmaktır.
İslâm’ın, Hz. Peygamber’in bir insan ve peygamber olarak ‘’kişisel tarihi”nde özetlenmesi ve örneklenmesi, İslâm’ın her şart ve durumda geçerli olabilecek aslî özelliklerini, mahiyetini de kendiliğinden ele veriyor.
Sadece İslâm’a özgü olan bu özgün durum, İslâm’ın aynı anda hem beşerî hem ilahi olanı; hem fizikseli, hem fizikötesini; hem burayı ve şimdiyi, hem de ‘’öte’’yi aynı anda meczeden, kucaklayan, ihata eden bir din, bir tasavvur, bir hayat anlayışı olduğunu gösteriyor.
Bu durum, bütün zamanlarda ve mekanlarda İslâm’ın insana, hayata, kâinâta ve bunlar arasındaki ilişkilere ilişkin olarak her zaman yepyeni şeyler söyleyebilecek bir dinamizme, bir duyarlığa sahip olduğunu ortaya koyması bakımından çok önemli.
Bu nedenledir ki, İslam’ın, bir din, bir tasavvur, bir hayat anlayışı olarak, insanı da, hayatı da, toplumu da, kâinâtı da parçalamasını, parçalı olarak algılamasını, dolayısıyla bir Müslümanın hangi şartlar altında ve hangi zaman diliminde yaşarsa yaşasın, ontolojik bir güvensizlik duygusu yaşamasını önlüyor.
Böylelikle, bura ile öte, fizik ile fizikötesi, “din” ile dünya arasında yaratıcı, imajinatif bir irtibat kurulduğu için, Müslüman, bir yandan kendisini, eşyayı, dünyayı tanrılaştırmaya, putlaştırmaya aslâ kalkışamıyor; öte yandan da bir Müslümanın doğayı, diğer insanları, diğer âlemleri ve kültürleri kontrol etmeye, kendi süflî çıkarları için kullanmaya veya tahrip etmeye ya da yok etmeye kalkışması imkânsızlaşıyor.
DİNE, ZAMANLAR VE MEKÂNLAR ÜSTÜ ÖZELLİĞİNİ PEYGAMBER KAZANDIRIR
Bu teorik arkaplanın pratiğe nasıl aktarılabileceği konusunda ise Peygamberimiz’in “kişisel tarihi” bize örneklik teşkil ediyor.
Peygamberimiz’in “kişisel tarihi”, İslâm’ın salt zamanlar ve mekanlar üstü bir veçheye değil, aynı zamanda zamansal ve mekansal bir veçheye sahip olduğunu da gösteriyor: Kur’ân’ın aynı zamanda, peyderpey, 23 yıllık bir zamana yayılarak vahyedilmesi, bu açıdan çok önemli.
İşte bu, İslâm’ın fiilî durumlara uygulanması gereken bir mesajı ve niteliği olduğunu gösteriyor. Bu süreçte Peygamberimiz, sadece Kur’ân’ı aktarmakla kalmıyor; aynı zamanda gerek yaşadığı coğrafyada, gerekse komşu coğrafyalarda hâkim olan kültürlerle de ilişkiye geçerek İslâm’ın mesajını hayata geçiriyor.
Bizzat Peygamberimiz’in “kişisel tarihi”, İslâm’ın bu kişisel tarih’le özetlenmesi, örneklenmesi, İslâm’ın aynı zamanda güçlü bir tarih ve zaman nosyonuna, diyalojik bir niteliğe sahip olduğunu ortaya koyuyor.