Etyen Mahcupyan Akşam gazetesindeki yazısında “ Ak Parti’nin otoriterleştiği ve İslamileşmeyi zorladığı” iddialarını irdeliyor.
Batı’dan Türkiye’ye bakanlar, ya da siyaseti Batı’daki alışkanlığa benzer düz bir okuma ile anlayacağını sananlar, son dönemde AKP’nin otoriterleştiği ve İslami bir gündemi zorladığı konusunda hemfikirler. Bu iki unsurun giderek birbirini besleyen bir dinamik oluşturduğu öne sürülüyor. Diğer bir deyişle, AKP otoriterleştikçe İslami değerleri öne çıkarıyor ve İslami değerlerin kamusal alana sürülmesinin de etkisiyle otoriterleşiyor.
Bu bakış her iki açıdan yaklaşıldığında da birer ‘açıklama’ imkânı sunuyor ve analizcileri rahatlatıyor. Bir yönüyle ortada kerhen bir dönem demokrat gözükmeye çalışmış ama şimdi dizginleri ele geçirince otoriterleşerek ‘gerçek’ gündemini topluma kabul ettirmeye çalışan bir iktidar var. Nitekim artık askerin siyasete müdahil olamadığı, AKP’nin sivil bürokrasiyi tümüyle kontrol ettiği vurgulanıyor. Zorunlu din dersi veya Osmanlıca ise İslamileşmenin tezahürleri olarak zikrediliyor. Ne var ki askerin şu anki tutumunun, herhangi bir siyasi boşluk doğduğunda da devam edeceğini beklemek bu kurumu tanımamak demek… İktidarın bürokrasiye hâkim olduğu savı ise, olayları biraz yakından takip edenleri gülümsetecek cinsten. Öte yandan din dersleri veya Osmanlıca meselesi muhafazakâr bir hükümetin doğal olarak sahip çıkabileceği nitelikler. Hele bunun ardında seksen yıllık bir ‘yaşanamamışlık’ hali varsa…
Meseleye diğer açıdan yaklaşan tezin de sağlam bir zemini bulunmuyor. AKP’nin iktidarı garanti altına alan bir toplumsal destek bulmasıyla birlikte, o zamana dek gizlediği İslami amaçları doğrultusunda davrandığı ve hem bunları bir an önce hayata geçirme kaygısıyla, hem de İslami değerlerin zaten buna yatkın olması nedeniyle hızla otoriterleştiği söyleniyor. İktidarda gözükmekle birlikte tam anlamıyla iktidar olamamanın, örneğin başörtüsü yasağına tahammül etmenin verdiği iç sıkışmanın bugün İslami kesimi psikolojik olarak daha talepkâr yaptığını ileri sürebiliriz. Ancak ortaya çıkan sonucun bir ‘İslamileşmeden’ ziyade İslami tonu gizlemeyen bir sekülerleşme ve melezleşme olduğunu görmek lazım. Diğer taraftan bu tezin parçası olarak kullanılan İslamiyet/otoriterlik ilişkisi ise zaten içerdiği oryantalizm nedeniyle fazlasıyla ideolojik ve gerçekliği kavramaktan uzak…
Bu kendini aldatmaya elverişli açıklamaların ardında Türkiye gerçeğinin AKP/İslam bileşkesi etrafında anlaşılmak ve anlatılmak istenmesi yatıyor. Türkiye’de son dönemde siyasi iktidar gerçekten de daha otoriter bir tutum izledi ve gerçekten de İslami değerlere sahip çıkan bir duruş sergiledi. Ama bunun nedeni ne AKP’nin ‘ajandası’ ne de İslamiyet’in ‘fıtratı’. Yaşanan gerçekliği AKP’nin varsayılan bazı bünyesel niteliklerine doğru daraltmak ya da İslam’ın varsayılan bünyesel niteliklerine doğru genişletmek bize o gerçekliği anlama imkânı tanımıyor. Sadece rahatlatıcı bir siyasi pozisyon sağlıyor ve neden sonuç ilişkisi nasıl işlerse işlesin AKP’yi mahkûm etmeyi mümkün kılıyor.
Oysa karşımızda basit bir gerçek var. Türkiye siyaseti halen çok aktörlü bir alan ve hiçbir aktörün davranışı diğerlerinin olası tutumundan bağımsız değil. Asker potansiyel müdahale yeteneğini koruyor, PKK yüksek pazarlık gücünü sürdürüyor, Gülen cemaati bürokrasi içinde direniyor ve parlamenter muhalefet de hükümete zarar verebilecek her türlü imkâna destek veriyor. Bu aktörlerin hiçbiri bir diğeriyle güvenilir ve kalıcı bir işbirliği üretecek durumda değil. Hepsi öncelikle gücünü ve hareket alanını koruma kaygısıyla davranıyor. Dolayısıyla hepsi de bu gerilim, kavga ve yeniden paylaşım ortamında otoriter zihniyete eğilim göstermekteler. Buna karşılık AKP iktidarının Kürt meselesinden Ermeni meselesine, sosyal yardımlarından vatandaşlığı ilgilendiren yasalara bir dökümü, bu partinin öyle kolaylıkla ‘otoriter’ diye adlandırılamayacağını ortaya koyuyor. AKP demokratik ve otoriter adımları, siyasetin ihtiyaçları doğrultusunda ve tabii kendi değerlendirme çerçevesi içinde buluşturuyor.