Süleyman Seyfi Öğün Yenişafak gazetesindeki yazısında: Trump’ın seçilmesiyle Obama’nın Ortadoğu politklarının sona erdiğini, Ortadoğu’da Rus ve İran etkinliğinin azalacağını ve kartlerın yeniden karılmakta olduğunu söylüyor.
Esad’ın onlarca mâsumun hayâtını kaybettiği kimyâsal saldırısı sonrasında ABD devreye girdi. Trump bunun kabûl edilemez olduğunu ifâde etti. Hemen ardından da misilleme olarak Esad’ın askerî varlığını hedefleyen etkili bir füze saldırısı düzenlendi. Müdahalenin devâmının gelip gelmeyeceği belirsiz gözüküyor. Ama bu kadarı bile bölgede çok mühim bâzı değişikliklerin arefesinde olduğumuzu düşündürtüyor. Bu tabloyu nasıl değerlendireceğiz?
Rusya’nın Esad’ın yanında ve arkasında olarak Suriye’ye yerleşmesi aslında son derecede garip ve sıradışı bir durumdur. Normal olanı, Doğu Akdeniz ve Mezopotamya coğrafyasında Rusya’ya nefes aldırmamaktır. Elbette sâdece Rusya da değil; bu coğrafyada ne Almanya ne de Fransa’nın kuvvetlenmesi istenmiştir. Hem stratejik olarak hem de tabiî kaynaklar îtibârıyla son derecede kritik olan bu coğrafyanın sâhib-i aslîsi Büyük Britanya ve ABD’dir. Yalta Düzeni içinde, bir zamanlar, bâzı BAAS rejimlerinden bir düzeyde destek bulan Sovyet nüfûzunun yaşanmış olduğunu unutuyor değiliz. Ama bu yakınlaşma hep sınırlı kalmış; Soğuk Savaş’ın ardından da yok olup gitmiştir. Pekiyi nasıl oldu da Rusya bu kadar rahat bir şekilde bu coğrafyaya yerleşebildi?
Artık görmek gerekiyor ki, Atlantik Batısı ile Kıt’a Avrupa hedefine epeydir Rusya’yı koymuş durumda. Aslında kendi içinde sorunlu olan bu iki Batı, Rusya’yı dize getirmek istiyor. Sebepleri farklı.. Pan-Avrupa, Rusya’ya enerji açısından bağımlı olmayı sindiremiyor. Atlantik Batısı ise, Rusya’yı Pasifik üzerinden değerlendiriyor. Niyetleri Çin-Rusya eksenli Asyaik-Pasifik bir ittifakı geriletmek. İşin ilginç tarafı, Rusya’yı dize getirmek için nereden başlanacağı, nerelere ağırlık verileceği konusunda farklı fikirlerin olması. Demokratların iktidârı sırasında iyi kötü bir stratejide anlaştıkları görülüyor.
Buna göre önce Willy Brandt doktirini çökertildi. Rusya-Avrupa arasındaki târihsel yakınlık sona erdirildi. Ardından Rusya’yı Avrupa üzerinden sıkıştıracak bir plân denendi. Pan-Avrupa ve Atlantik güçleri NATO’nun Avrupa’da güçlendirilmesi temelinde bir ağırlık oluşturdu. Ukrayna ve Kafkaslar zorlandı. Rusya’nın buna cevâbı çok sert oldu. Kırım’ın işgâli ve Ukrayna’da iç savaşı ve neredeyse fiili bir bölünmeyi devreye soktu. İpler gerildi ve Rusya sıkı bir ambargoya tâbi tutuldu . Ama bunun da bir etkisi olmadı. Pan-Avrupa ile Atlantik ittifâkı bu denemelerinden bir sonuç alamadı.
Eğer seçilmiş olsaydı, Hillary Clinton’ın doğrultusu aynı süreci ısıtmak olacaktı. Almanya,Fransa ve NATO bürokrasisi arasındaki beklentiler de bu yöndeydi. Ama öyle olmadı.Trump’ın seçilmesi bu ihtimâli devre dışı bıraktı. Pan-Avrupa ve NATO büyük bir boşluğa düştü. Trump’ın Rusya’ya “mavi boncuk” dağıtan söylemlerinin jeo-politik bir sınırlama içinde karşılığı olduğu görülüyor. Trump’ın karşı çıktığı, Atlantik Batısı ile Pan-Avrupa Batısının birlikte yürüttüğü bir doktrindi. Bunun sınırsız ve koşulsuz bir Rusya sempatisi olarak değerlendirilmesinin hatalı olduğunu düşünüyorum.
Ağırlığını Avrupa’ya veren Obama’nın Ortadoğu’yu kan davâlarına boğup süresiz bir istikrarsızlık içinde tutarak yönetmek gibi bir tercihi vardı. Bu tercihin hatırına Obama yönetimi, Türkiye, Körfez ülkeleri ve hattâ İsrâil’e bile sırt çevirmekten çekinmedi. Bu işi; İran ile ABD arasındaki buzları eritmeye kadar ileri götürdü.
Avrupa’da sıkışan Rusya da boşluğu gördü ve Suriye’ye girdi. O, artık “sâhipsiz” kalan bu coğrafyada istediği gibi at oynatan bir aktör hâline gelecekti. Ama bu süreçte Rusya’nın en büyük zaafı işin içine İran’ın da girmiş olmasıydı. Rusya-İran ve Esad arasında kurulan ittifak, Irak’a da sirâyet ediyor ve ittifâkın çok büyük bir alanı etkileyebileceği bir kapasite kazanma ihtimâlini doğuruyordu. Bu durum bölgeyi tam manâsı ile bir türbülansa sokuyor; eş anlı olarak İsrâil, Türkiye ve Körfez devletlerinin, İran’ın ve Hizbullah’ın güçlenmesine dâir tepkilerini açığa çıkarıyordu.
Trump işte tam bu noktada esaslı bir dönüşümü başlattı. Pan-Avrupa ile Atlantik arasındaki ittifâkı sona erdirdi. Brexit ile Almanya ve Fransa’yı dışladı. NATO’yu boşa çıkardı. Artık anlaşılıyor ki, önümüzdeki dönemde Trump iki siyâseti devreye sokacak. İlk olarak Rusya ile Avrupa üzerinden kafa kafaya gelmeyecek. Bunun yerine Çin-Rusya ilişkilerini bozacak adımlar atacak. İkincisi; önceliği Orta Doğu’ya verecek; Rusya ile İran arasındaki bağı kopartacak ve İran denklemden çıkartılacak. Bu da Rusya’yı Ortadoğu’da yalnızlaştıracak ve daha kolay bir hedef hâline getirecek. Elbette …