İşte Mustafa Kutlu’nun o yazısı…
Önce zihnimiz kirlendi, sonra kendimizden şüpheye düştük, ardından inançlarımızı sorgulamaya başladık. Bu geleneği ve ahlakı yaraladı. Artık ortada bir ‘güven bunalımı’ vardı. (Mağlupken ordu, yaslı dururken bütün vatan)
Bunalımın aşılması için askeriyeden başlayarak Batı’yı örnek aldık ve onu taklit ettik. Bizde de bir seküler anlayış oluştu. Makina zafer üstüne zafer kazanıyordu. Bu bayrama bigane kalmak zordu. Bilim her şeye çare bulacaktı. Telaş etmeyin. 19. Asır bilimcilerin dünyayı cennete çevirecekleri iddiası ile beslenmiş ve bu safsata insanlığı esir almıştır.
Tâ ki I. Dünya Savaşı yaşanıncaya kadar. Anlaşıldı ki o bilimin, o makinaların, o buluşların gayesi dünyayı cennete çevirmek değil aksine cehenneme çevirmekmiş.
Medenî ülkeler bu dönemde birbirlerini yediler. Tuhaftır birbirlerini yerken Afrika’ya yamyam diyorlardı.
Bu ne biçim sarhoşluktur, kibirdir, aymazlıktır.
Bazıları karşı taarruza geçti. Artık bırakın bu materyalist görüşleri. Tuttuğunuz yol insanı tüketmekten başka şeye yaramıyor, halbuki ‘ruh’ var. Ruhun ilahi sesine çağrısına uyun ve birbirinizle barışın dediler.
Kim dinler.
Cin şişeden çıktı derler.
20. Asrın firavunları bir bomba ile bir şehri mahvetmeye adamıştı kendini. Kendi putlarını yaptılar ve ona taptılar.
II. Dünya Harbi şu yaşlı dünyanın gördüğü en büyük kâbustur. Yapılan her şey yıkıldı, tüm tezler suya düştü, hayatın mânası kayboldu. Egzistansiyalizm boşuna doğmadı.
Çıldırmamak için hayata, insana, dünyaya bir mâna vermek lazım değil mi?
Veremediler.
Ve duyulan ‘bunalım’ sonucu her şey şeklini ve mânasını kaybetti.
Yani saçma, yani absürd.
Dil, din, medeniyet, sanat. Yıkılmalı hepsi, cehennemi boylamalı.
Yıkıldı hepsi; ama yoldan sapan, bu teknolojik medeniyetin esiri olmuş insan makinadan vaz geçmedi.
Bir zehir icat ediliyor, peşine panzehirin bulunduğu söyleniyordu. (Akıl alacak gibi değil ama, önce bir ilaç yapılıyor, sonra bu ilaca uygun hastalık icat ediliyor. Yani önce füze sonra füze kalkanı). Yalan her yanı kapladı. İlahî bağını koparan ve ‘özgür’ olduğunu söyleyen insan, kendi sapık ahlakına bağlandı.
Kâr için her şey mübah.
Aralarında anlaşıp savaşları uzaklara taşıdılar. Doğal kaynaklara sahip olma yarışı tüm hızıyla sürdü.
Hakimiyetin ilacı yeni teknolojiler üretmekten geçiyordu.
Mesela iletişim teknolojileri.
Görsel medya yazılı medyayı tahtından indirdi.
Sanal medya, sosyal medya bir hayalet gibi aramıza girdi. Öyle bir gaz saldı ki ortalığa, göz gözü görmez oldu.
Ne demokrasi, ne özgürlükler, ne hukuk, ne mahremiyet hiçbir kutsal, hiçbir değer kalmadı.
İnsanoğlu bir kez daha yaptığı putun kurbanı olmuştu.
Şimdi geldik zurnanın ‘zırt’ dediği yere.
Herkesin ağzında aynı laf: ‘Dünya, hayat, insan hiçbir zaman bu kadar kirlenmemişti’.
Aslında söylenenin ‘Tüfek icat oldu mertlik bozuldu’ lafından farkı yok. İnternet ışık hızı ile yayıldı. Sosyal medya şirketleri iletişimi satmaya başladı. Uydular, böcekler, türlü âletler yatak odamızı dinliyor; sözler-kararlar-sırlar-mahrem bilgiler ortalarda geziniyordu.
Bu hani diyorlar ya ‘Sözün bittiği yer’.
Elbette öyle.
Çünkü söz zaten çoktandır âletlerin elinde.
Bu âletler olmasaydı ‘söz ayağa düşmeyecekti’. (Zaten salak bir gülümseme ile birbirimize şöyle diyoruz. Yahu şu cep telefonu olmadığı zamanlar biz ne yapıyorduk).
Bana bu âletlerin masum olduğunu söylemeye kalkmayın.
Onların kimyasal, nükleer silahlardan farkı yok. Hükumet kuran, hükumet yıkan kasetler var.
Yazının devamını okumak için tıklayınız!