Erdoğan, “HDP eşittir PKK, eşittir YPG/PYD” tanımlamasını yaparken, AKP İzmir Büyükşehir Belediye Başkan adayı Nihat Zeybekçi’nin,“HDP yasal bir siyasi partidir. Ancak aynı parti terör eylemleri ile ilgili tek bir güçlü mesaj vermedi. Bir gün bile terörü lanetlemedi” demesi arasındaki çelişkiye dikkat çekmekle yetinip, Erdoğan ve İktidarın yürüttüğü, “CHP, İYİ Parti ve Saadet Partisi HDP’yle işbirliği yapıyor. Millet İttifakı, Kandil ve Pensilvanya’nın talimatlarını yerine getiriyor” kampanyasını masaya yatıralım.
Velev ki, doğru.
Tüm devlet imkan ve istihbaratları ellerinde olduğuna göre, meydanlarda halka şikâyetten önce, acilen o terör merkezlerinden talimat aldığını bildiklerinin seçime girmesini engellemeleri gerekmez mi?
İkincisi; Velev ki, öyle. Neticede bu partilerin her biri muhalefette. Yani yaptıkları veya yapacaklarının devlet politikalarına herhangi bir etkisi olmayacak. Ayrıca seçildikten sonra sözkonusu bağlantıları ortaya çıkanların yerine “Kayyum”atanacağı şimdiden söylenmiyor mu?
Üçüncüsü; Evet, çok ciddi bir Kandil ve Pensilvanya sorunumuz var. Var da, bunları ülkenin ve milletin başına bu denli bela edenleri unutalım mı?
Pensilvanya’dan başlarsak; Devletin her hücresine hangi dönemde böylesine nüfuz ettiler?.. Geçmişte hangi partiden milletvekili kontenjanı istediler?.. Meclis’te hangi yasaları, kimlerin imzaları ve oylarıyla çıkarttırdılar?.. Özetle, “Ne istedilerse” kim verdi?..
“KELİMELERDEN KORKANLAR BÜYÜK DEVLET İNŞA EDEMEZ”
Kandil ve HDP’ye gelince;
HDP eş başkanı Sezai Temelli’nin, “Kürdistan’da biz kazanacağız. Batı’da AK Parti ve MHP’ye kaybettireceğiz” açıklaması üzerine yeni bir tartışma başladı.
Temelli’ye ilk tepki gösteren Erdoğan oldu ve “Ahlâksıza bak ya!.. Türkiye’de Kürdistan diye bir bölge ne zaman çıktı?” diye sordu.
Erdoğan’ın sorusu doğru da HDP bu ifadeyi ilk defa mı kullandı ve başka kimler söyledi?
Erdoğan’ın daha 1993’te Refah Partisi İl Başkanıyken, “Türkiye Cumhuriyeti’nde 27 etnik grup yaşıyor. Bu 27 etnik grubun da varlıklarının tanınması gerekiyor”deyip, “Osmanlı eyaletler sistemi benzeri” bir sistem önerdiğini hatırlatmakla yetinip, AKP iktidarı döneminde olanlara geçelim.
Barzani, Türkiye için “Kuzey Kürdistan” demiyor mu? Televizyonlarında, Türkiye’nin birçok şehri “Kürdistan haritası” içinde gösterilmiyor mu? Ankara, bunlara herhangi bir tepki gösterdi mi, gösteriyor mu?
Biliyorsunuz, 2013’te Erdoğan, Barzani’yi Diyarbakır’da ağırladı ve ilk kez, “Kuzey Irak Kürdistan bölgesi” ifadesini kullandı.
MHP başta olmak üzere muhalefet partilerinin sert eleştirileri üzerine de özetle şu açıklamaları yapmadı mı?
“MHP’nin yöneticileri şurada Meclis Kütüphanesinde gitsinler, ilk meclis zabıtlarını okusunlar. Bugün MHP ve CHP neye karşı çıkıyorsa ilk Meclis zabıtlarında o karşı çıktıkları şeyleri görecekler. Gazi Mustafa Kemal’in nutuklarında görecekler. Kürt, Gürcü, Arap, Laz kelimelerini Kürdistan kelimesini o Meclis zabıtlarında görecekler. Kendi tarihini bilmeyen, cehalet ve karanlıktan başka hiçbir şey söylemez. Osmanlıya gittikleri zaman Doğu’nun Kürdistan, Karadeniz’in Lazistan eyaleti olduğunu görecekler. Bunları görmezden gelemezsiniz. Bize bölücü diyorlar. Peki Mustafa Kemal de mi bölücüydü? Bütün Meclis mebusları da mı bölücüydü? ‘Kürt damadımız’ var diyen Alparslan Türkeş de mi bölücüydü? Korkuyla büyük devlet olunmaz. Kelimelerden korkanlar, kendi icat ettiği tabulardan korkanlar büyük devlet inşa edemezler.”
“KUZEY KÜRDİSTAN’A HOŞ GELDİNİZ”
Barzani’nin, Diyarbakır ziyaretinden devam edelim.
Dönemin Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir, onu şu sözlerle karşılamadı mı?
“Değerli başkan, Kuzey Kürdistan’a hoşgeldiniz. Bugün Güney Kürdistan’ın başkanı, memleketi olan Amed’dedir.”
Barzani de, “Amed’e gelişimiz kardeşlik ve barış mesajını taşıyor. Sayın Başbakan Erdoğan’ın başlatmış olduğu barış sürecini, keza sayın Öcalan’ın bu yaklaşımını takdirle karşılıyoruz. Kürdistan halkı sabırlı olsun, sabırlı davransın” karşılığını vermedi mi?
TERÖRİSTBAŞININ NEVRUZ MEKTUBU
İmralı’daki teröristbaşına geçelim.
350’yi aşkın gazetecinin akreditasyon yaptırdığı, televizyonlardan naklen yayınlanan Diyarbakır’daki 2014 Nevruz’unda şimdinin HDP eş başkanı Pervin Buldan ile tutuklu olan Sırrı Süreyya Önder tarafından okunan mektubunda, “Barışımız hükümetler ya da devletler için değil, bu toprakların binlerce yıllık kadim değerlerini özümseyen, dünya kültürel mirasının eşsiz hazırlayıcısı olan Anadolu, Kürdistan ve Mezopotamya halkları içindir” demedi mi?
Aynı toplantıda meydandakilere viedo mesajıyla seslenen Kandil’deki teröristbaşlarından Cemil Bayık, “Batı Kürdistan, Kürdistan halkı” ifadelerini kullanmadı mı?
Ya Meclis?
HDP’liler her kürsüye çıkışlarında “Kürdistan”ı vurgulamadı mı?
Tek bir örnek; 2014’te, hem de 23 Nisan özel oturumunda dönemin HDP eş başkanı Ertuğrul Kürkçü, “Kürt, Ermeni, Asuri ve Süryani katliamlarını” anlatıp, “Ulus devlet” anlayışını yerden yere vururken, şunları söylemedi mi?
“Kürtçe ve Arapça konuşanların çoğunlukta oldukları iller ve yörelerde, Kürdistan’da ve Kürdistan’dan göç edenlerin yoğun olarak yaşadıkları diğer kentlerde… Kürdistan’da siyasal gerilimlerin ve şiddetin ortasında yaşayan çocuklar ve gençler…”
DOLMABAHÇE’DE KİM VARDI
AKP Genel Başkan Yardımcısı Mahir Ünal’ın dünkü şu açıklamasıyla bitirelim:
“Bir video düştü televizyonlara. Şişli’de CHP’nin belediye başkan adayı ve HDP’nin Şişli ilçe başkanının, Türk Bayrağı’nın ve Atatürk’ün önünde Türkiye’nin bir bölgesini Kürdistan olarak nitelendirip, nasıl bir birliktelik oluşturduklarını anlatan bir video. Bugüne kadar milletimize gerçekleri söylemekten başka bir şey yapmadık. Siyaset iradeyle yapılır, irade yoksa vesayet var demektir.”
Doğruysa, Ünal da bu eleştirisinde haklı.
Ancak hemen 27-28 Şubat 2015 tarihlerinde neler olduğunu hatırlayalım mı?
27 Nisan’da HDP heyeti ve dönemin Kamu Güvenliği Müsteşarı İmralı’ya gitti. Görüşme konusu, teröristbaşının özellikle “Bir darbenin yıldönümüne denk gelmesi” açısından 28 Şubat’ta duyurulmasını istediği Dolmabahçe mutabakatıydı.
Teröristbaşının, “Siz bu ortak açıklamayı yarın hükümet yetkilileriyle birlikte yaparsınız. Onların da üç kişi olması lâzım. O konuda sanırım bir sorun yok”şeklindeki sözleri üzerine Kamu Güvenliği Müsteşarı, İçişleri Bakanı ve Grup Başkanvekili’nin geleceğini belirtti. Teröristbaşı da şunu söyledi:
“Grup Başkanvekili Mahir Ünal’ın gelmesi önemlidir. Çünkü yasalar Meclis’te yapılacak. O da Meclis’teki grubun başındadır. Böylece kamuoyuna karşı bu yasaların yapılacağını taahhüt etmiş olacak.”
Neticede ertesi gün HDP’den Pervin Buldan, Sırrı Süreyya Önder, İdris Balüken ile dönemin Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, İçişleri Bakanı Efkan Ala ve de AKP Grup Başkanvekili Mahir Ünal biraraya gelip, “Türk Bayrağı’nın ve Atatürk’ün önünde” Dolmabahçe mutabakatını açıkladı.
Ez cümle; Keşke HDP, PKK ve Pensilvanya’ya ilk taşı en günahsız olanlar atsa!..
Odatv.com