Müslümanın Hatasını Büyütüp Küffarın Fitnesini Örtmek

Yazarlar
Abdullah Yıldız’ın Yenişafak gazetesindeki yazısı… İçinde bulunduğumuz Receb-i Şerif ayı, dört “haram/hürmetli” aydan biridir… Hz. Peygamber (s.a) hicretin 2. yılının Cemâziyel...
EMOJİLE

Abdullah Yıldız’ın Yenişafak gazetesindeki yazısı…

İçinde bulunduğumuz Receb-i Şerif ayı, dört “haram/hürmetli” aydan biridir…

Hz. Peygamber (s.a) hicretin 2. yılının Cemâziyelâhir ayının son günlerinde, Abdullah b. Cahş liderliğinde sekiz kişilik bir müfrezeyi, Mekkeli müşriklere ait bir kervanın üzerine göndermişti… Birlik, saldırı ihtimali üzerine kervana hücum edip reisini öldürdü; iki kişiyi de esir alıp ganimetlerle beraber Medine’ye döndü. Olay Receb ayının 1. gününde olduğu halde onlar henüz, önceki ayın son gününde olduklarını sanıyorlardı. Bunun üzerine Kureyş müşrikleri ile gizli müttefikleri Yahudiler ve Medineli münafıklar, İslâm’a karşı propagandaya giriştiler: “Haram ayda kan döküyorlar!” diye Rasûlüllah (s.a) ve Müslümanlar aleyhinde ‘algı operasyonu’ başlattılar…

Bakara 217. âyet, Müslümanları ‘saldırgan’ olarak tanıtan bu Müşrik-Yahudi-Münafık kampanyasının söylentilerine cevap verdi:

“Sana haram ayda savaşmayı soruyorlar. De ki: O ayda savaş büyük bir günahtır. Fakat insanları Allah’ın yolundan alıkoymak, O’nu inkâr etmek, Mescid-i Haram’ın ziyaretine engel olmak ve halkını oradan çıkarmak, Allah katında daha büyük günahtır. Fitne ise adam öldürmekten daha beterdir. Onlar, güç yetirebilseler, sizi dininizden döndürünceye kadar sizinle savaşmaya devam ederler. Sizden kim dininden döner de kâfir olarak ölürse, onların bütün yapıp ettikleri dünyada da ahirette de boşa gitmiştir. Bunlar cehennemliklerdir, orada sürekli kalacaklardır.”

Bu olay Hz. Peygamber’in (s) izni olmaksızın gerçekleşmişti. Müfreze, ganimet ve esirlerle birlikte Medine’ye geldiğinde Rasulüllah (s), o ganimetten Beytülmal’in payı olan beşte biri de kabul etmemişti. Kısaca olay kural dışı olup emirlere aykırı bir hareket idi…

Bazı Müslümanlar ise, Müşrik-Yahudi-Münafık ittifakınca yönetilen algı operasyonuna kanarak söylemlerini haklı görmeye, eleştirilerinin samimi olduğunu ve bu anlaşmazlığın ortadan kaldırılması halinde onlarla barış yapılabileceğini düşünmeye eğilimli idiler. İşte bu ayet, Müslümanları onlar hakkında bu tür fikirler beslememeleri için uyardı. Zira onların derdi, gerçeğin ortaya çıkması değil, Müslümanları karalamak ve İslâm’ı engellemekti. Bu nedenle âyette Müslümanlara, düşmanları hakkında safdil düşünceler beslememeleri söyleniyor ve kendilerini “inançlarından döndürmeye çalışanların en büyük düşmanları olduğu” hatırlatılıyor… 

İnsanları Allah yolundan alıkoyanlar, Allah’ı ve Mescid-i Haram’ın saygınlığını inkâr edenler onlardı. İslâm’ı engellemek için her yola başvuran, bütün büyük suçları işleyen onlardı. Allah’ı inkâr edip başkalarını da O’nu inkâra zorlayan onlardı. Mescid-i Haram’ın dokunulmazlığını hiçe sayanlar, saygınlığını çiğneyenler; Hicretten önce on üç yıl müminlere, sırf dinî inançları yüzünden her türlü işkenceyi ve baskıyı yapanlar onlardı. O halde, Mescid-i Haram civarındaki halkı yurtlarından sürüpfitne çıkarmak, Allah katında yasak ayda savaşmaktan çok daha büyük bir suçtu… 

Onlar “güç yetirebilseler, sizi dininizden döndürünceye kadar sizinle savaşacak olanlar” idi…

Bazı tefsirlerden (Tefhimü’l-Kur’ân, Fî Zılâli’l-Kur’ân…) istifade ile anlamaya çalıştığımız -ve bu köşede daha önce de yer verdiğimiz- Bakara 217. âyetin bu yorumu, Türkiye Müslümanlarına diri mesajlar veriyor:

İslâm’a karşı “tek millet” olan küfür ehli, geçmişte ve günümüzde her fırsatta İslâm karşıtı şeytani kampanyalar yürüttükleri, cami, başörtüsü vb. İslâmî semboller üzerinden İslâm düşmanlığı yaptıkları ve insanları Allah yolundan alıkoyup müminlere her tür baskı, zulüm ve işkenceyi reva gördükleri halde, -bu âyetin iniş sebebi olan olayda görüldüğü gibi- bazen görev hatası yapan bazı müminleri ‘yegâne suçlu’ göstererek bir algı operasyonu yürütüyorlar ve bazı safdil Müslümanları kendi yanlarında konumlandırabiliyorlar. 

İmdi, İslâmiyet’in yeniden tarihin aktif öznesi olmasını önlemek için tüm imkânlarını seferber eden küreselşer güçler ve yerliişbirlikçileri bugün ümmete karşı “Hayır” cephesi kurmuşken, Müslüman’ı hatalı görüp karşı safta saf tutan bazı safdil Müslümanları yadırgıyoruz. “Evet”, ya-dır-gı-yo-ruz!