Abdurrahman Dilipak’ın Yeniakit gazetesindeki yazısı…
Reina saldırısında yara almadan kurtulan bir hanım öyle diyordu. “Yapacak hiç bir şey yoktu. Muhammed’in Allah’ına sığındım”. Bu ifade, dindar çevrelerin alışık olduğu bir ifade şekli değil, ancak, bana göre, yine de çok önemli..
15 Temmuz gecesi, elinde Türk bayrağı ile tekbir getirerek yürüyenler arasında Sosyalist bir akademisyen de vardı. Aynı akademisyen daha bir hafta önce, “Müslümanların servet ve iktidarla tanışınca devrimci ruhlarını kaybetmeye başladıklarını, CHP’nin, BÇG’nin başaramadıkları sekülerleşmeyi servet ve iktidarın dönüştürücü gücünün başardığını” söylüyordu..
O gün elinde bayrak, dilinde tekbirle yürüyen bu kişi, aslında bu toplumun derununda gizli o “devrimci ruh”un açık bir ispatıdır.. O iman bu toplumun derununda küllenmiş bir kor gibi duruyor..
Marksist ya da Reina’da eğlenen çağdaş bayan farketmiyor.. Külü üfleyince altındaki kor bütün parlaklığı ile kendini gösteriyor. O birilerinin “irtica” dediği şey yeni bir anlam kazanıyor. İnsanların şuuraltı canlanıyor ve Hz. “Muhammed’in Allah’ına sığınıyor”lar. Birileri bu “derin gerçek”in farkında değil. Bunu hesap edemediler, anlayamadılar, onun için de 15 Temmuz’da bir direniş beklemiyorlardı.
Bu terör, bu darbeler aslında bir uyanış kamçısına dönüşüyor..
Bakın beyazların çocukları da bu acı gerçeklerin ışığında onlar anne-babalarından ayrışıyorlar.. Birçok genç inanç ve tarih konusunda anne-babalarından çok daha farklı düşünüyorlar.
O beyaz anne-babalar da artık şu kaygıyı taşımaya başladılar: Sizin, sağ-sol, İslam ya da laik olmanız, liberal, sağ-sol, çağdaş bir tarza sahip olmanız hiç bir şeyi değiştirmiyor. Malum çevrelerin hedefindesiniz ve sizi de affetmeyecekler.. Artık gerçeği görün..
Bu arada; biz de kendimizi gözden geçirelim. PKK, DAEŞ, FETÖ, bunlar her kimse bunlar bu toprağın çocukları değil mi? Peki bu iş bu noktaya gelene kadar biz nasıl sessiz kaldık..
Bunlar iş arkadaşımız, komşumuz, akrabamız.. Ama başaramadık işte. Elin adamı çok uzaklardan gelip aramıza fitne sokar.
Birileri dine karşı bir din uyduruyor ve bizim çocuklarımızı peşine takıp gidiyor.. Burada kendi payımıza bir sorumluluk da yok mu?
Fetullah hain. Tamam da, bu şarlatana inananların bu işte hiç mi suçu yok! Böyle sahte bir dine nasıl inandılar ya da inandırıldılar..
FETÖ tamam da, FETÖ’ye benzer daha bir düzine dini, ideolojik, politik, etnik temelli fesat topluluğu var. Peki onlar ile ilgili ne yapıyoruz.. Bu fesat yuvaları FETÖ’den ibaret değil ki! NLP, psikolojik danışmanlık, yaşam koçluğu olarak örgütlenenler de var. Hepsi de sağlık, mutluluk, başarı ve refah vadediyor. Onlar ihanet ağlarını örmeye devam ediyorlar.
Aman dikkat edin. Ağuyu altın tas içre sunarlar, bal da onun suç ortağı!
Hepimize görevler düşüyor. Hepimiz önce kendi nefsimizi, ilişkilerimizi gözden geçirelim. Sonra ailemiz, akrabalarımız, komşularımız, iş çevremiz..
Bu olaylar karşısında sadece cezalandırmak çözüm olmaz. Caydırıcı ceza önemli, ama özellikle gençlerin, kadınların bu çetelerin peşine takılmalarını önlemeliyiz. Takılanları nasıl kurtaracağız ona bakalım. O da yetmez, suçlular cezaevine girseler bile, onları nasıl geri kazanacağız ona bakalım..
Şimdi herkes, “Allah’ım bizi bir daha bu tür imtihanlarla imtihan etme” diyor ama ben “Rabbim, ben senden razıyım, yeter ki, sen benden razı ol! Beni sabredenlerden, şükredenlerden ve direnenlerden bulacaksın. Bana güç ve cesaret ver. Benim ellerimle cezalandır zalimleri, benim ellerimle yardım et mazlumlara. Bana hakkı hak, batılı batıl göster ve senin rızan istikametinde toplananlardan eyle! Beni nimet verdiklerinin yoluna ilet, gazaba uğrayanların değil” diye dua edeceğim.
Bakın, akacak kan damarda durmaz. Eceli gelen gidecek.. Elbette birileri cennete ya da cehenneme gidecek.. Bu dünya bir imtihan yeri..
Biz tarihin kavşak noktalarından birinde bulunuyoruz. Değişim kolay ve sancısız olmayacak.. Asırlık bir hesaplaşmanın eşiğinde bulunuyoruz.. Eğer büyük bir başarı ve zafer hayal ediyorsanız…
yazının devamını okumak için..