Engin Ardıç’ın Sabah gazetesindeki yazısı…
Mahir Kaynak herhalde ülke tarihinde “en çok küfür yemiş” devlet memuruydu.
Solcular Kaynak’tan ciddi olarak nefret ederlerdi. Bunun nedeni de elbette Kaynak’ın “9 Mart 1971 cuntasını” ele vermiş sayılmasıdır.
Solcular, bu cuntanın sol olduğunu sanıyorlardı da ondan…
Doğan Avcıoğlu-İlhan Selçuk-Cemal Madanoğlu (ve hatta Celil Gürkan) ekibi, kerameti kendinden menkul bir “asker-sivil aydınlar” topluluğuna dayanıp Türkiye’ye Arap Baas Partisi tarzı bir dikta yönetimi getirecekti. Bu bir bürokrat diktasıydı. Kendine sol süsü veriyordu ama gerçek solla ilgisi yoktu. Ne halkla ilgisi vardı ne de işçi sınıfıyla… Kemalistti, o kadar.
O günlerde bu o kadar ayyuka çıkmıştı ki, Avcıoğlu “Devrim Üzerine” diye bir kitap yazmış, Bilgi Yayınları’nın sahibi Ahmet Tevfik Küflü bunu zevkle basmış, o zamanın biz gençleri de harıl harıl okur olmuştuk. Bu kitapta darbeden sonra kurulacak yapının anahatları kabak gibi anlatılıyordu.
MİT ajanı Mahir Kaynak, bu cuntanın yargılandığı mahkemede çıktı tanık sıfatıyla konuştu. Onlardan biri gibi görünüp bütün gizli toplantıları izlemiş ve kayıt etmişti!
Solcular, daha doğrusu solcu olduklarını sananlar, sanki Mahir Kaynak esas olarak onlardanmış da “sonradan onlara ihanet etmiş” gibi bir hava yarattılar.
Oysa Kaynak asker kökenliydi, Kuleli ve Harbiye mezunuydu, “esas olarak” istihbaratçıydı. Yani cuntaya görevle girmiş, emirle çıkmıştı. “Provokatör” değildi. Önceleri cunta yanlısı olup sonradan “dönmüş” de değildi. Kendisine bunları izleme görevi verildiği için bunları izlemişti, Ticani’leri ya da Nurcular’ı izleme görevi verilseydi onları izleyecekti.
Adam işini yapıyordu, o kadar.
Cuntayı ihbar etmiş de değildi, cunta zaten MİT tarafından biliniyordu, Kaynak oraya “daha ayrıntılı bilgi” için sokulmuştu.
Üstelik bu cuntanın bazı üyeleri o kadar ahmak heriflerdi ki, Kaynak aralarına sızmak için hiçbir çaba sarfetmemiş, “bize katılır mısın” diye teklif onlardan gelmiş, teşkilat da elle gelen düğün bayrama balıklama atlamıştı!
“Demirel iktidarı ülkeyi felakete sürüklüyor” demişler, Kaynak da “saçmalamayın lan” dememiş tabii, “haklısınız” deyip dalmış içlerine…
Demirel iktidarı ülkeyi felakete sürüklemiyor, kapitalist kalkınmayı kör topal da olsa sürdürüyordu.
Ülkede ne devrim ortamı vardı ne de bunun gereği! “Demokratların bir şekilde yeniden iktidara gelmelerini” hazmedemeyen, Menderes gibi Demirel’i de deviren, üstelik bu amaçla o zamanın biz çoluk çocuklarını kullanan bürokrasi ülkeye en büyük kötülüğü etti. Ha 9 Mart, ha 12 Mart… Ha sol görünümlü ha sağ görünümlü… Aynı kapıya çıktı.
Kaynak aynı zamanda gazetelerde yazdığı yazılarda “Amerikan ve Alman gizli servisleri arasındaki çekişmeye” de ilk dikkatimizi çeken adamdır.
Solcular Kaynak’a küfür etmekten vazgeçsinler, AKP hükümetini devirmek uğruna “işkencecilerini affedenleri” de iyi tanısınlar. Solun ne olup ne olmadığını günün birinde belki öğreneceklerdir.