Mahalle çöktü, dertleşmeye mahal kalmadı.

Yazarlar
Hüseyin Akın’ın Milli gazetede Müslümanların bireyselleşmesini, başkalaşmasını  dile getirdiği “Salyangoz pazarına nur yağıyor” başlıklı yazısı. Gittikçe daralıyor ve kendimizde karar kılıyoruz. ...
EMOJİLE

Hüseyin Akın’ın Milli gazetede Müslümanların bireyselleşmesini, başkalaşmasını  dile getirdiği “Salyangoz pazarına nur yağıyor” başlıklı yazısı.

Gittikçe daralıyor ve kendimizde karar kılıyoruz.

“Biz” diyenler birer birer “ben” demeye başladı.

Bu hayra alamet değil.

Kendimizde karar kılmamız şahsiyetimize irca olmamıza vesile olsa sorun değil, tek kelimeyle bireyselleşiyoruz.

Eskiden mahalle vardı.

Aynı ideal ve ülkülere sahip, müşterek rüyalar gören insanların oluşturduğu mahallenin namusu vardı.

Hızla terminoloji değişikliğine gittik. Uzun bir süre “camia” kelimesinin etrafında dönüp durduk.

Şimdilerde platformlar, ortamlar ve gözde mekânlar arasında gidip geliyoruz.

Geldiğimiz yer “evimiz” değil.

Ev çoktandır bizi bir araya toplayan korunak olmaktan çıktı.

Bir zamanlar sabitemiz olan ev şimdilerde ara sıra kaldığımız, gecelediğimiz bir zihinsel mekân haline geldi.

İnancımız evimizdi, şimdi inanç ve ideallerimiz evimiz olmaktan ziyade takıldığımız kafe, beklediğimiz otobüs durağı, bakıp geçtiğimiz güzergâh olmaya daha yakın.

Peki, niye böyle oldu?

Neden artık sahip olduğu inanç insanları birbirine yaklaştırmaya, halini hatırını sorup acısını paylaşmaya yetmiyor?

Ne çok nefret yığınaklarımız var.

Ne çok kin depoluyoruz.

Elektronik ortamların haline bakın.

Bilinçaltını nasıl da yüzeye çıkarıyor.

Debelenip debelenip kıyıya vuruyoruz.

Düşmana ihtiyacımız yok.

Hasım olarak biz bize yetip artıyoruz.

Yanınızdaki insanlar bile mutluluğunuzu paylaşmıyor artık.

Dilinizin sürçmesi için nöbet tutuyorlar.

Marifet iltifata tabi değil.

Hatalarınızı yüzünüze vurma çarşıları açılmış.

İyi insanların altından iyi atları bile almaya kalkıyoruz.

Ölülerimiz eşitlik mücadelesi veriyor gibi.

Dişleri birbirine eşit olmayan taraklarla fırçalıyoruz birbirimizi.

Mahalle çöktü, dertleşmeye mahal kalmadı.

Kafa denkliği, menfaat birliktelikleri İslam kardeşliği ile yer değiştirdi.

Rüşvet-i kelam hiç bu kadar çeşitlenip yaygınlaşmamıştı.

Artık retwet etmek, favorilerine eklemek gibi şeyler bir rüşvet çeşidi.

Birbirimizin canını acıtmaktan müthiş zevk alıyoruz.

Kendimize ait haklı gerekçelerimiz naslarımız haline gelmiş.

Entelektüel çukura düşenlerimizin çehreleri kibir ve kompleksten bir haftada sanki plastik cerrahiden geçmiş gibi kasıntı formuna bürünüyor.

Ya Rabbi, bu nasıl dünya?

Dünyaya imtihan için geldiğini her fırsatta dile getiren insanlar sınavda boş kağıt verme yarışına girmişler adeta.

İnci mercan değil, çakıl taşı kavgasından birbirimizi yaralayıp medeni ölümle öldürüyoruz.

Ağzımızda Yunus çikleti, Mevlana balonu, Hacı Bektaş lokması…

Kıvırmaları sema dönüşü diye yutturmaya kalkanlar var.

Mahalle çöktü dostlar.

Hayallerimizle inşa ettiğimiz sitelere, kimseyi yanımıza yaklaştırmadığımız gettolara taşındık.

Birbirimizi gerçekten sevmiyoruz.

Sevsek yüzümüze can gelirdi.

Sevsek sabahlarımız daha bir aydınlık olurdu.

Sevsek sevdalandığımız kişiler, peşinde koştuğumuz şeyler, cümleye taşıdığımız kelimeler yer değiştirmezdi.

Birbirimize selam verecek vaktimiz yoksa gözümüz kimseyi görmeyecek denli meşgul isek, birbirimizi sevmediğimizin resmidir.

Bir de kalkmışız ortalıkta salyangoz satanlara bağırıp çağırıyoruz.

Buna hakkımızın olmadığının farkında bile değiliz.

Çünkü mahalle bizim mahallemiz olmaktan çoktan çıkmış.

Salyangoz pazarına nur yağıyor.