Kut’ül Amare Savaşı Sürecinde Psikolojik Savaş-2

Yazarlar
Prof. Dr. Burhanettin Can Milli gazede “YA KUT’ÜL AMARE KAZANACAK YA SYKES-PİCOT KAZANACAK” yazısının ikincisini “Kut’ül Amare Savaşı Sürecinde Psikolojik Savaş-2” başlığıyla yazdı. İşte o...
EMOJİLE

Prof. Dr. Burhanettin Can Milli gazede “YA KUT’ÜL AMARE KAZANACAK YA SYKES-PİCOT KAZANACAK” yazısının ikincisini “Kut’ül Amare Savaşı Sürecinde Psikolojik Savaş-2” başlığıyla yazdı. İşte o yazı…

Giriş

Türkiye’de PKK-İŞİD üzerinden yapılan vekâlet savaşlarında, “şiddet içermeyen eylemlerle” “şiddet içeren” eylemlerin birlikte kullanıldığı bir aşamaya gelinmiştir. Dolayısıyla amacı farklı olan ve fakat Kadife darbeyi de ihtiva eden daha karmaşık yeni bir süreç başlatılmıştır.

Başbakan Davudoğlu’nun “Ya Kut’ül- Amâre Kazanacak Ya Sykes- Pıcot Kazanacak” ifadesini rastgele, tesadüfen söylemediği, çok hayatı bir konuya dikkat çekmek istediğini göz önüne alarak “Kut’ül- Amâre” savaşı ve “Sykes- Pıcot anlaşmasıni” bir yazı serisinde ele almanın, bugünkü ve gelecekteki nesiller açısından yararlı olduğunu düşünüyoruz. Bu nedenle, unutturulan bir zafer olan “Kut’ul Amare savaşını” ele aldık.

Bugünkü yazıda, unutturulan bir zafer “Kut’ül- Amâre” savaşı boyunca tarafların yürüttüğü psikolojik savaşı ele alacağız. Bu konuyu esas alarak yapılmış özel bir çalışmaya ulaşamadığımızı ve satır aralarında söylenmiş sözlerden hareketle konuyu ele alacağımızı hatırlatmakta fayda vardır.

Psikolojik Savaş

Psikolojik savaş, Askerî ve ekonomik harekât dışında mütalâa edilebilen insan zihnini, psikolojisini, iradesini hedef alan bütün araçların ve eylem şekillerinin kullanılmasıyla yürütülen bir savaş şeklidir (1,2). Psikolojik savaş, zihinler arası bir savaş olup, zihinler üzerine sistemli bir baskı kurma olayıdır. Karar verici merkezlere veya güçlere karşı bir liderin, bir komutanın, bir askeri birliğin, bir ülke halkının veya bir grubun direncini kırmak; onu, kaosa sürükleyerek kararsızlığa itmek, sonuçta suçlu psikolojisine sokarak teslim olmasını sağlamaktır. Bu savaşta muhataplar, hareket edemez hale getirilip suçlanır, suçlu hale sokularak teslim alınır ve eğitilerek sisteme, otoriteye bağlı hale getirilir.

Psikolojik savaşta, savaşı yürüten merkezin çeşitli kolları, farklı ideolojiler ve farklı örgütler aracılığıyla ihtilafları körükler. Karşılıklı suçlamaların yapılması sağlanarak muhataplar içinde (ülke ya da askeri birlik) gerilim artırılır. Halk ya da üçüncü taraflar, bu suçlama ve bilgi bombardımanı anaforunda korkuya kapılarak tarafsızlık yolunu seçebilir. Askeri birlikler ise savaşın anlamsızlığına ya da kazanılamayacağına inanmaya başlar. Burada hedef, lider, komutan, dava adamlarını yalnızlaştırmak; hedef kitleyi itaatsizliğe sevk etmektir.

Psikolojik savaşın başarılı yürütülebilmesinin en temel unsurlarından biri, savaşı yürüten merkezin, psikolojik savaş açacağı grup, cemaat, teşkilat, toplum veya ordu/askeri birliğe, değişik teşkilat, yapı veya fertler aracılığıyla sızabilmesidir (3-5). Sızma işlemi, yıllar öncesinden başlatılır; istenen şahıs veya örgüt, istenen konuma getirilinceye kadar sabırla bir mücadele yürütülür. Bir dantelâ gibi örümcek ağlarını örer, ilmikler, düğümler atılır ve taşlar yerine konur. Mekanizma tamamlandıktan sonra, bu sahte örgütler ve şahıslara ‘dolambaçlı harp taktiği’ uygulanarak saldırılmaya başlanır. Böylelikle yavaş yavaş meşhur edilirler. Sonra yoğun bir saldırı başlatılarak teşkilat/cemaat içinde ihtilaflar meydana getirilerek bölme, parçalama işlemi gerçekleştirilir. Bu operasyonlarla, bazen arzu edilen şahıs liderliğe yükseltilebilir. Bazen de, kamuoyunda arzu edilen hedef ele geçirilmiş ise hiçbir şey yokmuş gibi suskunluk tercih edilir ve işler bir başka bahara ertelenir. Bazen kullanılan şahıs veya örgütler, kullanan irade için tehlike arz etmeye başlamışsa ortadan kaldırılmaları, temizlenmeleri de söz konusudur.

Size rağmen, sizin adınıza, sizi yok etmek için örgüt kurmak, örgütlemek psikolojik savaşın mantığıdır. Psikolojik savaşta, aşırı hırs, asilik, şımarıklık, tamahkârlık, ihtiras, zaaf ve korku duygusu en çok kullanılan eğilimlerdir (4). Bu eğilimler kullanılarak örgütlenme, cephe hareketi ve yıpratma hareketi yürütülür.

Psikolojik savaşta, açık, gizli, yarı gizli olacak şekilde propaganda yapılır. Gerçekte psikolojik savaş hemen hemen bulanık propaganda ağırlıklıdır. Kaynağı açık değildir. “İddialar var”, “duyumlar var”, “halk arasında söylentiler var” şeklindeki değerlendirmeler, psikolojik savaşta çok sık kullanılan kavramlardır (2).

Türkiye’de her ihtilaldan önce yoğun bir psikolojik savaş ortamı yaşanması, yığınla cinayet işlenmesi, sabotaj ve bombalama eylemlerinin olması, kitle hareketlerinin yoğunluk kazanması bu anlayışın ürünüdür. Türkiye’deki gençliği kamplaştırıp birbirine kırdıran ve bu yolla şartları olgunlaştırıp siyasi iktidarları yıpratarak darbeye zemin hazırlayan, aynı derin mekanizmaya bağlı düşman görünen kardeşlerdi.

Halk, bu operasyonlarla ıslah edilir, uysallaştırılır, sindirilir ve teslim alınır. Bu, İblisin yolundan gidenlerin tarih boyu insanlığa açtığı bir savaşın günümüze yansımasıdır (7Araf 16, 17)

Kut’ul- Amare Savaşı İçin İngiliz Şuuraltını Okumak

1. Cihan savaşında İngilizler, ilk mağlubiyeti, Çanakkale savaşlarında almışlardır. Bu İngilizler için büyük bir itibar kaybı olmuştur. İtibarı zedelenen İngilizler, Çanakkale’nin şuur altında meydana getirdiği travmayı silebilmek için Bağdat’ın alınmasını öngörmüşlerdir (6-8). İngiliz siyasi subayı Sir Percy Cox’un, General Townshend’e “Bağdat’a girmenin siyasi olarak büyük önem arz ettiğini ve İstanbul’a girmek kadar büyük yankı uyandıracağını ve bu haberin etkisinin tüm Asya’ya yayılacağını” bildirmesi bu amaçladır (6,7). Kut’ul-Amare savaşında psikolojik etki, şuur altı o kadar önemli ki İngiliz Kurtarma Ordusu, Kut’ül-Amare’de kuşatılmış olan 6. Tümeni kurtarmak için, 6 Ocak–22 Nisan arasında, 6. Tümenin 2 katı, yaklaşık 21.973 kişi kayıp vermeyi göze alabilmiştir (6,7).  

Kut’ul Amare Komutanı Halil Paşa bu durumu; “Bütün kadrolara mensup 20.000 kadar İngiliz’in kaderi, şimdi bu çöl harbindeki muhasara sonunda belli olacaktı. Ama eğer biz muvaffak olursak, o zaman da o güne kadarki İngiliz tarihinde görülmemiş sayıda bir esir kafilesi, bizim elimize düşecekti. Hülâsa tarihi bir vaziyet içinde ve tarihi bir görev karşısındaydım. Bu görev başarılmalıydı” (8). Şeklinde ifade ederken gerek Osmanlı ve gerekse İngilizler için Kut’ul-Amare savaşının çok özel bir anlamı ve önemi olduğunu dile getirmiş oluyordu.

Bağdat gibi stratejik bir yerin İngilizlerin eline geçmesi ile hem Hindistan yolunun güvenliği sağlanacak hem de Çanakkale’de alınan mağlubiyetin İngiliz hafızasında ve müttefiklerinde açtığı yara kapanmış olacaktı. Dolayısıyla Kut’ul-Amare Savaşı, sadece bir klasik askeri savaş değil; psikolojik boyutu yüksek olan psikolojik bir savaştır da. İngilizler, Irak savaşlarında sadece mücadeleyi kaybettiklerinin değil ciddi itibar kaybına uğradıklarının farkındaydılar.

Kut’ul-Amare’de Kavramlar Üzerinden Psikolojik Savaş Yürütmek

Psikolojik savaş, zihinler üzerine yoğunlaşmış, muhatabın iradesini çözmeye, suçlu olduğuna inandırmaya, teslim almaya ve eğitip eski sisteme kazandırmaya dönük bir savaştır. O açıdan, bir inanç, bir din, bir ideoloji veya bir sistem için mücadele eden insanların, uğrunda mücadele verdikleri, inanç, din, ideoloji, sistem, düşünce ve fikirlerin gözden düşürülmesi gerekir. Fikri temsil eden şahısların, isimlerin, kavramların yıpratılması esas alınır. Bu amaçla, diğer psikolojik savaş faaliyetlerinin yanı sıra, o inanç veya düşünce sistemindeki temel, önemli kavramların anlamları çarpıtılmaya, değersizleştirilmeye, değiştirilmeye veya unutturulmaya çalışılır (1).

Bağdat’a doğru ilerleyen İngiliz ordusu içerisinde İngilizlerin yanı sıra, Hintli Müslümanlarla Hindular bulunmaktaydı. Hindu ve Müslüman Hintlilerin sayısı, İngilizlere göre daha fazlaydı. İngilizler, Aziziye’de hazırlıklarını yaparlarken Osmanlılar da Bağdat yolundaki son savunma noktası olan Selman-ı Pak’da hazırlıklarını yapmaktaydı.  Selman-ı Pak’ın stratejik öneminin ötesinde psikolojik bir önemi vardı. Çünkü ilk sahabe neslinden Selman-ı Farisi’nin türbesi burada bulunmaktaydı.  Bölgenin isminin Selam-ı Pak olmasının sebebi orada bulunan sahabenin isminden dolayı idi.  

Selman-ı Farisi’nin türbesinin bulunduğu bu bölgenin, İngilizlerin eline geçmiş olmasının Müslümanların şuur altında yapacağı tahribat, çok büyük olacaktır. Böyle bir bölgeyi, Müslüman Osmanlı kuvvetlerinin canla başla, fedakârca savunmaları, güçlü bir direniş ortaya koymaları, Aziziye’de hazırlıklarını yapan İngiliz komutan Townshend için beklenen bir durumdur. Ancak İngiliz Ordusu içerisindeki Hintli Müslümanların Bölgenin ismini öğrendiklerinde nasıl bir tepki verecekleri belli değildir. Savaşmak istemeyebilirler, İngilizlere olan güvenleri sarsılabilir. Her iki halde de ordu içerisinde disiplin bozulabilir. Bu ihtimalleri   düşünen Townshend, psikolojik savaş yürüterek Selman-ı Pak bölgesinin adını “Helenistik dönemdeki adı olan Ctesiphon” ile değiştirmiş ve bu ismin herkes tarafından kullanılması talimatını vermiştir ( 6,7).

Sonuç: “Muharebe Kazanıldı Harb Değil”

Farklı değer sistemleri arasındaki savaşın genel özelliği, sınırsız ve topyekûn özellikli olmuş olmasıdır. Askeri, ekonomik, psikolojik ve sosyolojik savaş türleri, karşılıklı olarak birbirlerini etkiler. Kut’ul Amare Savaşının Çanakkale’den sonra kazanılmış ikinci büyük savaş olmasının, hem Osmanlı’nın hem de müttefiklerinin üzerindeki etkisi çok yüksek olmuştur. Osmanlı’nın mağlubiyetler döneminde, böylesine bir zafer kazanmış olmak, zafer dönemi şuur altının harekete geçmesine sebebiyet vermiştir.

Kut’ul Amare Komutanı Halil Paşa savaşın psikolojik boyutunu şu şekilde ifade etmektedir:

“29 Nisan 1916, Irak cephesinde, Kutü’l-Amare’de muhasara altına alınan İngiliz birliklerinin, ordumuza teslim oldukları gündür. Bu tarihin, yalnız Birinci Dünya Harbi’mizin kronolojisi bakımından değil, İngiliz kuvvetleri sayısında bir kuvveti, ayrı bir önemi vardır. Çünkü İngiliz tarihinde ve o güne kadar İngilizler, Kutü’l-Amare’de bize silâhlarını teslim etmek zorunda kalan İngiliz kuvvetleri sayısında bir kuvveti, hiçbir zaman ve hiçbir devir ve muharebede esir vermediler…

Irak’ta, o zaman yalnız memleketi değil, dünyayı da çalkalandıran bir zafer kazanmıştık. Ama kazanılan bir muharebe idi. Harb ise devam ediyordu. Harbi henüz kazanmamıştık, O halde yapılacak iş, artık bu zaferi arkada bırakarak, şimdi geleceği düşünmekti… (8)”

Kaynaklar

1- Korkut, R., Psikolojik Savunma, Ankara (1975) s.2-10

2- Megret, M., Psikolojik Savaş, Varlık Yayınları, İstanbul(1972), s.103

3- Lazareff, H., Fransa’da Basın Rezaletleri, TGC Yayınları, İstanbul (1995) , S:34-37,182

4- Lawrence, T.E., Bilgeliğin Yeni Direği, Rey Yayıncılık, İstanbul, 1991 S: 60-61

5- Chomsky, N, ABD Terörü, Terörizm Kültürü, Pınar Yayınları, İstanbul,(1991) S:.22-23.

6- Küçükvatan, M., İngiliz Basınında Osmanlının Kut’ül-Amare Zaferi,

Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmaları Dergisi  XIII/26 (2013-Bahar, ss. 55-85. 

7- Üzen, İ., Türklerin Kut’ül-Amare Kuşatması Sırasında İngiliz Ordusunda Bulunan Hintli Askerlerin Tutumu (Aralık 1915 – Nisan 1916), Akademik Bakış, Cilt 2, Sayı 3, Kış 2008

8- Özgelen, N., Kut’ül Amare, Komutanı Halil Paşa’nın Hatıraları, Akıl Fikir Yayınları, Mart 2016. S: 158-185.