Saadet Oruç Star gazetesindeki yazısında dünyadaki “açlık” sorununu, bu soruna dünyanın duyarsızlığını ve ölümle karşı karşıya olan 1.4 milyon çocuğu yazıyor…
Günlük rutin dış basın tarama turu… İngilizce kaynaklarda ABD’nin yeni başkanı Donald Trump’ın küresel sisteme ayar verme, küresel sistemin de bu yeni aktöre atarlanma haberleri ön planda. Suriye’deki kriz, mülteci dramı, çatışmalarda sivillerin zarar görmesi gibi konuların elbette rayting değeri yok uluslararası basında. Fransız basınını taradığımız zaman ise, 2017 seçimlerinin öncü depremleriyle meşgul olduklarını görüyoruz. Elbette ülkemizin içinden geçtiği süreçlerin nasıl uluslararası basında algı operasyonlarıyla tanınmaz hale getirildiğini de görüyoruz.
Ama bu haber turunda bir başlık var ki, oturduğunuz yerde kalakalıyorsunuz. UNICEF’in bir çağrısı, haber başlıklarına düşmüş: “Bu yıl 1.4 milyon çocuk açlıktan ölme riskiyle karşı karşıya.”
Haberi okumaya devam ediyoruz: “Nijerya, Somali, Güney Sudan ve Yemen’de açlık riski yükselirken, UNICEF yöneticisi hızlı bir eylem çağrısı yaptı.”
UNICEF “Zaman daralıyor,” demiş. Güney Sudan ise önceki gün resmen ilan etti açlığı.
Açlık tehlikesinin ortaya çıkışının en önemli sorumlusu insanın ta kendisi… Küresel sistemde, kapitalizmin kar amacıyla dünya kaynaklarını, dünyanın fiziki ve sosyal değerlerini altüst edercesine kullanması bugünkü açlığa neden oluyor.
İhmal edilen coğrafyalar, kuraklığın ilerlemesi, dünya kaynaklarını paylaşan kesimler arasındaki dengesizlik, dünyanın bir coğrafyasında tüketim toplumunun pompaladığı israf ve savurganlık ve başka bir coğrafyada açlıktan ölecek yüzbinlerce çocuk.
Bu yıl 1.4 milyon çocuğun açlıktan ölme riskiyle karşı karşıya olduğu haberini okuyunca zihnimde bir başka “1 milyon çocuğun ölümü” haberi belirdi.
Bu rakam Naziler tarafından 2. Dünya Savaşı sırasında öldürülen Yahudi çocukların sayısı. Holokaust yani Yahudi soykırımı sırasında Nazilerin öldürdüğü çocuk sayısından fazla çocuk bu sene açlıktan ölecek, Türkçesiyle…
Birleşmiş Milletler sisteminin bir kurumu olan UNICEF, bu acil felaketin çağrısını yaparken, BM sistemine de bir dipnot düşüyor mu merak ediyorum.
BM sistemi ya da mevcut başka bir uluslararası yapı bu felakete engel olabilecek dinamikleri araçsallaştırabilmiş mi? BM Güvenlik Konseyi’nin beş daimi üyesi bu “modern dünyanın küresel soykırımı olan açlık” felaketine çözüm getiriyor mu? Daha doğrusu böyle bir derdi var mı bu beş ülkenin?
Elbette hayır.
İşte tam da bu yüzden…