Tha Kılınç Yenişafak gazetesindeki yazısında Katr-Körfez ülkeleri arasındaki son krizi değerlendiriken : “Trump’ın, Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi ile yakın görüntü vermesi ve konuşmasında Hamas’ı “terör örgütü” olarak özellikle anması, Müslüman Kardeşler Teşkilâtı (İhvân) ve Hamas’a yakın desteği bilinen Katar’ın yalnızlaştırılması için bir işaret fişeği olarak mı algılandı?” diye soruyor. İşte o yazı…
Körfez ülkeleri, geçtiğimiz haftayı ilginç bir diplomatik krizin gölgesinde geçirdi. Katar resmi haber ajansı Qana’nın Emir Temîm bin Hamad’a atfen yayımladığı, İran’ı öven ifadelerle patlak veren kriz; Katar’ın “Elektronik saldırıyla karşı karşıyayız; sitelerimiz hack’lendi” açıklamasına rağmen durulmadı. Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Mısır medyası, ortak bir stratejiyle Emir Temîm’i bizzat hedef alan bir saldırı kampanyası başlattı. Hatta Mısır’da yayımlanan Ahbâr gazetesindeki başyazıda, Emir için “Doha’daki sabi” ifadesi bile kullanıldı.
Katar ile komşuları arasında, birçok meselede görüş ayrılıklarının bulunduğu zaten biliniyor. Dolayısıyla son gerilim, bölgeyi yakından izleyenler için sürpriz değil. Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Mısır medyası, sıklıkla Katar aleyhine yayınlar yapıyor. Televizyonlardan açıkça Katar hükümetinin terörle ilişkilendirildiği ateşli konuşmaları izlemeniz mümkün. Basının Emir’e açıktan saldırması da bu açıdan şaşırtıcı değil.
Ancak krizin, ABD Başkanı Donald Trump’ın Riyad’ı ziyaretinden hemen sonra yaşanması, akıllara ister istemez bazı soruları getiriyor. Trump’ın, Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi ile yakın görüntü vermesi ve konuşmasında Hamas’ı “terör örgütü” olarak özellikle anması, Müslüman Kardeşler Teşkilâtı (İhvân) ve Hamas’a yakın desteği bilinen Katar’ın yalnızlaştırılması için bir işaret fişeği olarak mı algılandı? Gayet mümkün.
ABD ile Körfez arasındaki kamuoyuna açıklanmayan müzakerelerde, İhvân ve Hamas’ın denklem dışına itilmesi konusunda özel sözler verilmiş de olabilir. Hatta İran’a karşı Körfez’e Amerikan yardımı, İhvân ve Hamas’la irtibatın tamamen kesilmesine bağlanmış bile olabilir. Böylesi bir durum, Mısır ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin canına minnet zaten.
Zamanlaması itibariyle dikkat çeken kriz, Katar’a karşı patlamaya hazır öfkenin boyutlarını göstermesi açısından da öğreticiydi. Elindeki medya imkânlarına ve paraya rağmen, birkaç saat içinde Doha yönetimi kendisini Araplara karşı yapayalnız ve kuşatılmış halde buluverdi. Yaşanan gerginlik, gelecekteki benzer durumlarda Arap ülkelerinin alacağı pozisyonları da göstermiş oldu.
* * *
Ufacık yüzölçümü ve azıcık nüfusuyla Ortadoğu’da “boyundan büyük” işlere kalkışan Katar’ın amacı ve hedefleri hep tartışılagelmiştir. “Katar, ne yapmaya çalışıyor?” sorusu, bu bağlamda sıklıkla sorulur.
Katar’ın ne yapmaya çalıştığını anlamak için, yakın tarihteki serüvenine kısaca bakmakta fayda var:
1850’den 1971’e kadar İngiliz himayesinde bulunan, o tarihten bu yana da bağımsız bir emirlik olarak varlığını sürdüren Katar, zenginliğini doğalgaza borçlu. Dünyanın en büyük üçüncü doğalgaz rezervine sahip Katar’da bugün 87 ayrı milletten insan yaşıyor. Nüfusu 3 milyon dolayında olan ülkede yerli nüfus, toplamın sadece yüzde 13’ünü teşkil ediyor. Bu yönüyle Katar, oldukça başarılı işleyen devasa bir holding görünümünde.
1995’te babası Halîfe bin Hamad’ı kansız bir saray darbesiyle devirerek tahta oturan Emir Hamad bin Halîfe, doğalgazın refaha dönüştürülmesi ve Katar’ın bugünkü gücüne kavuşturulmasında hayati rol oynadı. Göreve başlar başlamaz, BBC’nin teknik altyapısından faydalanarak El Cezire televizyonunu kuran Emir Hamad, Katar’ın medya alanında da öne çıkmasını sağladı. Arap dünyasının yerleşik yargılarına ve tabularına dokunan yayınlarıyla kısa sürede ses getiren El Cezire, Arap monarşilerinin öfkesini çekmekte gecikmedi.
Emir Hamad, 2013’te görevi oğlu Temîm’e devrederek emekliye ayrıldı. Emir’in tahttan feragat etmesinde Suudi Arabistan’ın baskısının etkili olduğu iddia edildiği gibi, muztarip olduğu ağır diyabetin bu kararda rol oynadığı da söyleniyor.
Katar, elinde tuttuğu muazzam zenginliği hem yurtdışında yatırım yapmakta hem de Ortadoğu siyasetini yönlendirmede kullanıyor. Özellikle gayrimenkul alımları ve sanata harcanan para, milyar dolarları buluyor. Kanlı ve kansız siyasi çatışmalara ayrılan fonlar da aynı şekilde…
Başkent Doha, Arap dünyasında siyasi anlamda sıkışanların iltica ettiği bir sığınak durumunda bugün. Hamas, Şam’ı terk ettikten sonra buraya yerleşti. Cezayir eski muhalefet lideri Abbâsî Medenî halen Doha’da. Geçmişte Çeçen lider Zelimhan Yandarbiyev, 2004’te bir suikasta kurban gidene kadar Doha’da yaşamıştı. Mısır asıllı âlim ve davetçi Yûsuf el Karadâvî de keza bugün Katar’la bütünleşmiş bir isim.
Anlaşıldığı kadarıyla, Katar, -muhtemelen İngiltere’nin yönlendirmesiyle- Ortadoğu’da kalıcı bir aktör olmanın peşinde. Bunu da, her ülkedeki büyük / önemli oyuncuları desteklemek ve dengeleri buna göre şekillendirmeye çalışmakla yapıyor. Son krizde görüldüğü gibi, bu tavır onu Körfez’de zaman zaman köşeye sıkıştırsa da, elindeki ekonomik ve siyasi kozlar Katar’ın güçlü bir oyuncu olarak sahnede kalmasına yardımcı oluyor.
* * *
Körfez ülkelerinin şu anda yaşadığı refah ve mutluluk ortamı…