Ömer Lekesiz Yenişafak gazetesindeki yazısında , “çocuğa kitap okuma alışkanlığı nasıl kazandırılır” sorusunu tartışıyor…
Yazarlığın, iyi okurluğu içkin olduğu ve yazarların kitabı kolayca sevip, gürül gürül okudukları sanıldığından, şu soruya sıkça muhatap oluyorum:
“Çocuğuma kitap okumayı nasıl sevdirebilirim? Ne yaparsam yapayım, telefonu elinden bıraktırıp, üç satır kitap okutamıyorum.”
İşin aslına bakarsanız bu soru benim yumuşak karnıma denk geliyor, çünkü ben eğitim işlerinden hiç anlamam, dolayısıyla pedagojik bir formasyondan da külliyen mahurum bulunuyorum.
Bu nedene bağlı olarak soranları suçlayamıyorum elbette. Onlar, okur-yazar olmam bakımından en azından ferdi tecrübelerimin yoğun ve sordukları konunda olumlu (pratik) bir sonuç üreteceğine olacağına inanıyorlar.
Öyleyim de sanırım, çünkü kendimi bildim bileli okuduğum gibi, son zamanlarda “bu yazma işine nereden bulaştım, sadece okur olarak kalsaydım; yazmak okumanın zevkini yer yer sekteye uğratıyor” bile diyorum.
Hal böyle olunca, sorulan hususun mahiyetine ve cevaplandırılmasına mahsusen, onu kendi içime döndürdüğümde şu yeni soru ortaya çıkıyor:
“Biz kitap okumaya nasıl başladık ve istikrarlı bir okumayı nasıl sürdürdük?”
Neden ben değil de biz dediğimi birazdan söyleyeceğim ama öncelikle kitaplı bir ailede doğmuş diğer bir ifadeyle gözünü bu dünyaya açtığında kitaplarla karşılaşmış olmanın öneminden söz etmeliyim.
Bu bahiste şahsen ben çok şanslıyım ve bunun güzel bir nasip kısmet hatta kader olduğunu düşünüyorum.
Bu manada altı çizilmesi gereken ilk husus şudur:
Kitaplı evde doğan bir çocuk da kitabı sevmeyebilir, okumayabilir. Bunun örnekleri hiç de az değildir, çünkü mum dibine ışık vermez. Ama kitapla ünsiyeti bulunmayan ebeveynin kendi çocuklarına kitabın güzelliğini, faziletini gereğince anlatmaları da, başta hal ve fiil çelişkisi nedeniyle neredeyse imkansızdır.
Düşünün ki, işten yorgun argın geldiğini ve ancak film izleyerek veya oyun oynayarak rahatlayacağını düşünüp bilgisayarın başına kurulan bir babanın, televizyonun kumandasını kendine mal edinerek onunla kanallar arasında yüzen çocuğuna “bırak kumandayı, biraz kitap oku yahu, sen ne biçim öğrencisin” demesi gerçekte onun, “ben ne biçim bir babayım, yapmadığım şeyi evladımdan istiyorum” demesidir ki, zaten çocuğun da buna benzer bir cevapla ona mukabelede bulunması, bu yüzden babasına karşı ukalalık etme suçlamasıyla, meselenin ahlaki bir sorgulamaya dönüşmesi ve anne merhametinin çocuktan yana işlemesiyle konunun disiplinsiz annelik suçlamasına erişmesi çok gecikmeyecektir.
Öncesi bu ama hepsi bu değil. Ebeveynin kitap okuma tarzı ve hangi türden kitapları okuduğu da önemlidir.
Örneğin komplo teorilerini seven ve onları anlatan kitapları otobüste, durakta, yatakta, mutfakta… okuyabilen ebeveynin çocuğuna kitap okumayı, doğru bilgilenme ihtiyacını etkili bir şekilde anlatması da oldukça zordur.
Şundan ki, çocuk internet yoluyla, komple teorilerini anlatan filmlerin tamamına ulaşma imkanına sahiptir ve bu manada iyi izlediği bir film, onlarca kitabı okumasını gereksiz hale getirmektedir.
Dolayısıyla bu durumda ebeveynin kitap sevgisi, okuma arzusu, okuma ciddiyeti, bilgilenme ihtiyacı (veya öncelikleri) konularında kendi samimiyetini, isabetini sorgulaması gerekir.
İşin sonrası çocuğunun önce taklit ederek, sonra el yordamıyla ve bilahare bilinçli tutumuyla kendi seçimini yapabilmesidir.
Biz demiştim yukarıda. Çünkü, kitap ferden seçilir ve ferdiyetçi bir yönelimle okunur. Bu yüzden, büyük büyük yazarlar kitap okumayı bir yalnızlık felsefesine indirgeyip, bunun üzerinden cilası muhteşem ama içeriği bomboş bir dizi vecize yumurtlamaktan geri kalmazlar.
Fert vurgusuna rağmen, kitap asıl arkadaş(lar)la okunur. Bunun iki güzel yanı vardır. Birincisi, iyi kitaplara erişimi kolaylaştırır, ikincisi okunanın doğru anlaşılıp anlaşılmadığı konusunda hazır bir test ortamı yaratır.
Çocuk, kitap okuma konusunda kendi ebeveyninden çok arkadaşlarından örneklenir ve okuduklarını ancak onlarla tartışabilir. Kendi anne ve babasıyla tartışamaz çünkü onların ezici bilgisi altında ezilmekten çekinir.
Biz bunun bilincinde miydik bilmiyorum ama, kitabı çoğul olarak (arkadaşlarımızla) okur ve çoklu tartışırdık.
Bu nedenle, okuyanlarla arkadaşlık etmenin, kitap sevgisi ve okurluk konusundaki ilk doğru tercih olduğuna inanıyorum.
Çünkü son tahlilde kör ile yatan şaşı kalkar.