Gökhan Özcan’ın Yenişafak gazetesindeki yazısı…
Farkında mısınız, kendine küçük bir dünya kurmaya rıza gösterenlerin diğerlerinden çok daha büyük bir dünyası var!
“Gökkuşağı meteorolojik bir olaydır, abartmayın!” diyen kafa, hiç şüphe yok ki biyolojik bir canlıya aittir.
Bunu da gördük; insanlar, hayran olunacak şeyleri herkesten önce keşfedebildiği için bile kendine hayran olabiliyor.
Kelime tariften büyüktür; değil mi ki her tarifi, bir tek kelimeyi anlatabilmek için yapıyoruz her zaman!
“Yazdıklarınızın bir bütünlüğü yok!” dedi editör. “İyi ama romanımın adı zaten ‘Parçalanma’!” dedi genç yazar.
Hayatında her şey yolunda giderken bile neşelenmeyi bir türlü beceremeyenler, bin bir zorlukla ayakta kalmaya çalışanların her fırsatta neşelenebiliyor olmasına nasıl da sinir oluyor!
Sokak çalgıcıları gibiyiz hepimiz; çaldığımız kırık dökük şarkılar için gelip geçenler bir an olsun duraklasın, farkımıza vardıklarını belli edecek şekilde gülümseyerek şapkamızın içine birkaç sevgi meteliği bıraksın istiyoruz.
Bazen bir şey oluyor, içimizden bir ses, “Ben hâlâ buradayım” diyor kulağımıza, yine de şükretmeyecek miyiz?
İnsanın kendi gençlik fotoğrafını sevdiği birine aitmiş gibi kendi cüzdanında taşıyacak kıvama gelmiş olmasına kısaca ihtiyarlık diyoruz.
Ne zaman kendisinin bir fotoğrafını görse “Suret surete bakıyor” diyerek gülümseyen insanlar da var.
Deniz fenerleri gibi ücrada yaşamak istiyorsan, illa ki bir parça tuzlu su yutacaksın, hayat böyle!
Sürekli birbiriyle yer değiştiren şakacı hava limanları ve nereye ineceğini bilemeyen şaşkın uçakları konu alan bir bilimkurgu senaryosu üzerinde çalışmayı isterdim… Ama daha fazla oyalanmadan giyinip işe gitmem gerekiyor!
“Oğuz Atay’ın Tehlikeyi Oyunlar’ı var mı?” diye sordu müşteri. “Hayır ama isterseniz alt katta Monopoly filan var” dedi alâkasız tezgahtar.
Ağzı açık uyuyanlar, negatif korelasyon meselesini çözmek için bulunmaz bir fırsat sunar, gözler açıkken ağız kapalı, ağız açıkken gözler kapalı…
‘Eskiden buralar hep kafiyelikti’ dedi bir serbest şiir. “Öyle mi?” diyerek ilgilenirmiş gibi yaptı sürekli yanılmakta olan deneme.
Denizdeki küçük bir balık için her balıkçı bir türlü yakayı ele vermeyen tehlikeli bir seri katildir!
“Anlatsana!” dedi biri. “Anlatacaklarım bitti ama hayat devam ediyor” dedi yanındaki umursamazca.
Anlatabilsek birkaç kelimenin kâfi geleceği bir şeyi anlatamamak ne kadar uzun sürüyor.
“İşin gönül çelmektir senin, mâzursun/ Gam nedir hiç bilmezsin, mâzursun/ Her gece kan ağlarken ben sensiz/ Sen bir gece sensiz kalmadın, mâzursun” diyor aşk ile Ahmed Gazâlî hazretleri…
“Kalbin boş olur mu a gafil” dedi meczup, “kalbin dolu, sen boşsun!”