Keşmir yahut azınlık olmayı bilmek

Yazarlar
Akif Emre  Yenişafak gazetesindeki yazısında; Müslümanların karşı karşıya kaldığı “yeniden üretilen” İslamofobi ve “azınlık haline getirilmiş” azınlık olarak yaşama sorunu...
EMOJİLE

Akif Emre  Yenişafak gazetesindeki yazısında; Müslümanların karşı karşıya kaldığı “yeniden üretilen” İslamofobi ve “azınlık haline getirilmiş” azınlık olarak yaşama sorununu ele alıyor…

İslam âlemi için birbirine yakın ama mahiyeti farklı iki durum önemini hep korudu. Bunlar; azınlıklar sorunu ve İslamofobi…

Yakın dönemde artık gizlenemez boyutlara ulaştığı için İslamofobi gündemi hayli işgal ediyor. Daha çok Batılı ülkelerde ortaya çıkan bir nefret politikası. Her ne kadar ‘İslam korkusu’ olarak adlandırılsa da korkudan çok ırkçı bir ayrımcılığın dışa vurumu. Daha da önemlisi bunun kaynağı sosyal psikolojiden çok sosyal politikalar sonucu olduğu hatta stratejik hesapların ürünü olduğu rahatlıkla söylenebilir.

İslamofobinin farklı kültürlerin birbirine duyduğu güvensizlik, dışlama, korkudan öte bir siyaset biçimi olarak yeniden üretildiği gerçeğinin önemle altı çizilmelidir. Batılı toplumlar içinde yaşamak durumunda kalan Müslüman azınlıklara duyulan, anlaşılabilir bir tepkiden öte bir durumdan söz ediyoruz. Tarihi kökleri olan ve kültürel-dini muhtevaya sahip İslamofobi artık yeniden üretilen bir siyaset biçimdir.

Her ne kadar İslamofobi sonuçlarından biri olsa da Müslümanların yüzleşmek durumunda olduğu kalıcı sorunlardan biri de azınlık sorunudur. Müslüman azınlıkların Müslümanca yaşama haklarının nasıl sağlanacağı sorusu. Bu durum Batı’da ve Batı dışı ülkelerde farklı uygulamalarla karşı karşıya.

Batı’daki durum son dönem yaşanan gelişmelerle birlikte artık Batı’nın özgürlükçü olmakla övündüğü değerlerini aşındırmış İslamofobik bir mahiyet almıştır. Mesela artık helal kesim bir azınlığın inançlarının gereklerini yerine getirmek olmaktan çıkarılmış hayvan haklarına indirgenmiştir. Yahut başörtüsü meselesi dinin vecibesini yerine getirmek isteyene verilmesi gereken hak sayılması yerine ayrımcılık, köktencilik hatta terörizm simgesine indirgenerek yasaklamaya gidilmeye başlandı. Bu durum yeniden üretilen nefretin siyaseten tanzim edilmesidir.

Halkı Müslüman olmayan ülkelerde yaşayan, Müslümanları suçlayan en masum görüşlerden biri şudur: Müslümanlar azınlık olarak yaşamayı öğrenmeliler.

Batılı ülkelerde siyasetin bir parçasına dönüşen Müslüman azınlıkları bastırma, dışlamaya yönelik uygulamalar ortada iken Batı dışı ülkelerde durum farklı mı?

Asya’da Afrika’da azınlık olarak yaşayan Müslüman toplulukların cebri baskı ve şiddete maruz kalmaları daha çok sömürge sonrası ortaya çıkan siyasal sorunlarla da yakından alakalıdır.
Fakat burada azınlık sorunu tartışmalarında gözden kaçırılan önemli husus söz konusu Müslümanların azınlık durumuna düşürülmeleridir. Yani tarihsel olarak zaten azınlık olarak bulundukları toplum ve kültürlerle sürekli sorunlu oldukları algısına tezat modern bir durum söz konusu. Müslüman azınlıklar sorunu kadar azınlık haline getirilmiş Müslümanlar sorunu gözden kaçırılıyor.

Çatışma ve şiddetle anılan birçok bölgenin siyasi tarihi ve demografik değişimlere bakıldığında bu durum çok açık biçimde ortaya çıkar.

Sömürgecilik mirası olarak ortaya çıkan bu durumun dramatik yansımaları karşısında medyatik algı Müslümanların dünyanın her yerinde sorun çıkardıkları, şiddete başvurdukları yönündedir. Oysa geçen yüzyılda Batılı sömürgecilerin deneyimini devralan yeni ulus-devletler asimilasyon, devlet şiddeti, sürgün dahil her tür yönteme başvurmaktan çekinmeyeceklerdir. Üstelik en masum görünen uygulama demografik kayıtlarla oynayarak Müslümanları tümden etkisiz hale getirmeyi denemeleridir. Balkanlar’da, Afrika’da çok açık biçimde bu uygulama devam ediyor.

Bu durumun tüm boyutlarıyla uygulandığı en önemli coğrafyalardan biri Keşmir’dir. Üstelik uluslararası hukuk ve BM kararlarına rağmen uygulanan bir işgal ve azınlık muamelesi gören Keşmirliler… Bu yönüyle gerek tarihsel gerekse hukuki açıdan Filistin meselesine benzerlik gösterir.

Ortadoğu gibi Müslüman ülkelerdeki durumun vahameti ortada iken azınlıkları gündeme getirmenin anlamsız kalacağı itirazı yapanlar olacak elbette. Ama unutmayalım ki azınlık tanımını yapamayanlar azınlıklaştırılmış Müslümanlara sahip çıkamazlar.

Azınlıklaştırılmış Müslüman halklara sahip çıkamayanlar da kendi içlerinde atomize hale gelerek azınlıklar durumuna düşebilirler. Tıpkı Irak’taki demografik tanımlama gibi: Sünni, Şii, Kürt…

‘Gün’lü anma etkinliklerine indirgenen sorunlarımızdan biri olarak Keşmir de artık unutulup seremonik ilgiye indirgendi. Hint kıtasının tarihsel olarak Müslüman coğrafya Keşmir’e bir de bu gözle bakmak gerekir. İşgal altındaki Keşmir gerek tarihsel …

yazının devamını okumak için…