Yusuf Kaplan’ın Yenişafak gazetesindeki “Mirac’ın anlalmnı anlattığı yazısı…
Alemlere rahmet olarak gönderilen Efendimiz (sav), bu gece iki aziz ve leziz yolculuk gerçekleştirdi.
Önce Kudüs’e götürüldü.
Ardından arş-ı a’lâ’ya, sidretü’I-müntehâ’ya, yani, nihâi, “son nokta”ya…
Kudüs’e yapılan ilk yolculuk, yani İsrâ hâdisesi, Hakikat Yürüyüşü’nün başlangıç noktası’ydı. Yol’a çıkıştı. Yol’a çıkılmıştı…
İkinci hâdise, yani Mirac, İlâhî Huzur’a Yüksel/ti/liş’ti. Yolculuk’tu. Asıl yolculuk buydu.
YENİDEN DOĞUŞ VE YENİLENEREK DOĞRULUŞ
İki hâdise de, olağanüstüydü, beşerüstüydü; zamanlar ve mekânlarüstüydü. Mülk âleminden melekût âlemine yapılan yolculuklardı.
İnsanı, beşerî putlardan ve dünyevî kirlerden arındırarak, insanlığa insanlığını hatırlatacak, bütün varlığa ve insanlığa İslâm’ın rahmet kanatlarını gerecek yeniden doğuş ve yenilenerek doğruluş yolculuğuydu Efendimiz’in bu iki beşerüstü, zamanlar ve mekânlarüstü yolculuğu.
Bu iki yolculuğun bize öğrettiği ve hediye ettiği şey, Yol ve Yolculuk hakikatleriydi: Yol’un adı: Hakikat’ti. Yolculuğun adı, Hakikat Yolculuğu. Meyvesi ise Yükseliş‘ti.
Beşerî olan’dan İlâhî olan’a, mülk âlemi’nden melekût âlemine yükseliş…
Ve melekût âleminden süt emerek yenileniş, arı-duru, tertemiz bir kişiliğe bürünüş…
Yeniden doğuş ve yenilenerek doğruluş…
Deyim yerindeyse, Kudüs yolculuğu, yeniden doğuş‘un başlangıcı, Mirac yolculuğu ise yenilenerek doğruluş‘un adıydı.
ÖNCE “L”, SONRA “İLL”
Başka bir ifadeyle, Efendimiz (sav), İsra / Kudüs Yolculuğu’nda, “Lâ” demiş, bütün beşerî ve dünyevî putları elinin tersiyle itmiş ve yeniden doğuş‘un formülünü vermişti; Mirac Yolculuğu’nda ise, insanın nereye ve nasıl yönelebileceğine işaret etmiş, “İllâ” yani “yalnızca O’na” yönelinebileceğini göstermiş, O’na yükselmiş ve yenilenerek doğruluş’un yüce formülünü ilan etmişti.
Önce “Lâ” / “Hayır!” diyerek bütün putları reddedeceksin ve ayartıcı mülk âlemi’ni terkedeceksin ki, yeniden doğuş gerçekleşsin. Melekût âlemi’ne açılan kapılar, sonuna kadar önüne serilsin…
Sonra, “İllâ” / “Yalnızca O’na!” yönelmek imkân dâhiline girsin, insan, zaman-mekân sınırlarını aşsın, İlâhî Kaynak’a ulaşsın, orada yunsun, yıkansın, arınsın ve yenilenerek doğrulsun, melekût âleminden devşirilen leziz ve diriltici meyveleri bütün insanlığa sunsun, insanlığa ve varlığa hakikat aşısı yapsın.
İSRA VE MİRAC, NAMAZ’DA ÖZETLENMİŞTİ
Mirac’da, Efendimiz’e ve ümmetine namaz hediye edilmişti. “Namaz, mü’min’in miracı”ydı.
Aslında, bu iki gece yolculuğu, namaz’da özetlenmişti: Namaz’a başlarken alınan iftitah tekbiriyle mü’min, beşerî ve dünyevî olan herşeyi “Lâ” diyerek elinin tersiyle iter: Sanki Kudüs / İsra Yolculuğu’nu tekrar eder; bütün putları reddeder.
Secde’de ise, “illâ” / “yalnızca O’na” yönelir ve secde ederim, der: Böylelikle, miracını / yükselişini gerçekleştirir.
Sağa ve sola, meleklere selâm vererek dünyaya arınmış, temizlenmiş ve dirilmiş olarak döner, yenilenerek doğrulur ve hayatın hakikatle buluşması yolculuğuna bizzat tanıklık eder.
Namaz, hakkıyla ve huşû ile kılındığında…