“İhtilâf kötülüktür!”

Yazarlar
Abdullah Yıldız’ın Yeniakit gazetesindeki yazısı.. Bu anlamlı cümle Ashâb-ı Kiram’ın âlimlerinden Abdullah b. Mes’ûd’a (r.a) ait. Elbette burada sözü edilen ihtilâf; bakış açıl...
EMOJİLE

Abdullah Yıldız’ın Yeniakit gazetesindeki yazısı..

Bu anlamlı cümle Ashâb-ı Kiram’ın âlimlerinden Abdullah b. Mes’ûd’a (r.a) ait. Elbette burada sözü edilen ihtilâf; bakış açılarını genişleten ve “rahmet” vesilesi olan görüş farklılıkları değil, karşılıklı tartışma, suçlama ve nizalaşmalara varan -İbn Hazm’ın “belâ” dediği- uzlaşmazlıklardır. Onun bu sözü Efendimizin (s) şu hadis-i şerifi ışığında anlaşılmalıdır: “İsrailoğulları, sorularının çokluğu ve Peygamberlerinin emirleri üzerindeki ihtilâfları yüzünden helâk oldular.” (Müslim, Nesâi, İbn Mace, Ahmed)

Bu ara, Müslümanlar arasındaki ihtilafların derin ayrılıklara, aykırılıklara ve hatta çatışmalara dönüşmesi vakıası üzerine okumalar yapıyorum. Elimde Taha Cabir Alvani‘nin “İhtilaf / Farkın Farkındalığı” isimli kitabı var. Alvani’nin tespitleri, üzerinde ciddiyetle düşünmeyi hak ediyor doğrusu:

‘Günümüzde İslâm ümmetinin başındaki en tehlikeli hastalık uzlaşmazlık ve ihtilaftır. Bu hastalık her bölgeyi, her şehri, her toplumu etkileyecek hale geldi. Zararlı etkisi fikirlere, inançlara, ahlâka ve davranışa, konuşma ve etkileşim biçimlerine nüfuz etti. Hem kısa hem de uzun dönem hedefleri ve amaçları dönüştürdü. Tıpkı karanlık bir hayalet gibi insanların ruhunu kuşatıyor, atmosferi zehirliyor ve sonunda kalpleri kısır ve ıssız yerlere dönüştürüyor. Birçok insan birbiriyle ihtilaf içinde. Bu durum, tüm İslâm esaslarının, emirlerinin ve yasaklarının, yalnızca insanları anlaşmazlığasevk ettiği ve onları öldürücü bir çatışmaya sürüklediği izlenimini doğuruyor.’ (s.14) 

Alvani, kitabın önsözünde; sayısız İslâmî grup ve hizbe bölünen Müslümanların çoğunun önemsiz fıkıh ve ilahiyat konularına dalıp anlaşmazlığa düştüklerini ve “hakiki İslâm“ı temsil etme iddialarını desteklemek için diğerlerini kâfirlik, irtidad ve sapkınlıkla suçladıklarını, böylece “şeriatın yüksek ilke ve amaçlarını” kaçırdıklarını gören halkın hayâl kırıklığına dikkat çeker ki, en yaman gafletimiz budur.

“Allah’a ve Resulüne itaat edin; çekişmeyin, yoksa yılgınlığa düşersiniz ve kuvvetiniz gider” (Enfal 46).

“Allah’a yönelerek O’na karşı gelmekten sakının, namazı dosdoğru kılın; dinlerinde ayrılığa düşüp fırka fırka olan, her hizbin de kendinde olanla övündüğü müşriklerden olmayın” (Rum 31-32).

“Kendilerine ilim geldikten sonra, sırf aralarındaki ihtiras yüzünden ayrılığa düştüler” (Âl-i İmran 19).

Bu âyetler bağlamında, peygamberlerin ümmetlerinin çöküşünün; dar görüşlü hizipçiliğin, ihtilafın ve uzlaşmazlık hastalığının doğrudan sonucu olduğunu hatırlatan Alvani, “Fırka fırka olup dinlerini parçalayanlarla senin hiçbir ilişiğin olamaz.” (Enam 159) âyetinin; hoşgörüsüz, diğerlerini dışlayıcı, ‘ilâhî vahyin tek gerçek sahipleri’ olma iddiasından doğan bütün hizipçilikleri lanetlediğini söyler (s.16).

Şu tespitler ne kadar manidar: ‘Dar bakış açıları meselelere dengeli ve bütüncül bakışı engelliyor ve yalnızca küçük bir yönü görmelerine neden oluyor. Bu yön her açıdan şişirilip büyütülüyor ve diğer tüm yönlerin ve sorunun tamamının dışlanmasına yol açıyor; başkalarını yargılama, reddetme veya kabul etmenin temeli haline geliyor. Bu yönü güçlendirmek için farklı görüşe sahip Müslümanlara karşı din düşmanlarından bile yardım alınabiliyor‘ (s.18).

Müslümanlar arasındaki ihtilafın etkileri ve nedenlerinin sürdürülmesinin, İslâm davasına büyük ihanet olduğunun altını çizen Alvani, der ki: ‘Bu tavır, Müslümanların umutlarını ve beklentilerini yeniden canlandıran çağdaş İslâmî uyanışı yok etmeye eştir; İslâm’ın ilerlemesine ket vurur; İslâm davası uğruna mücadele edenlerin samimi çabalarını boşa çıkarır ve Allah’ın gazabını doğurur.’

Bu ortamdaki öncelikli görevimizi ise şöyle özetler: ‘Günümüzde genel olarak Müslümanların ve özel olarak İslâm’a hizmet edenlerin -Allah’a imandan sonra- en önemli yükümlülüklerinden biri, tüm İslâmî gruplar ve unsurların birleşmesi ve bu gruplar arasındaki ihtilafa neden olan tüm faktörlerin ortadan kaldırılması için gayret göstermektir. Eğer bu hedefe ulaşılması imkânsız görülüyorsa, o zaman gelin ihtilaflarımızı en aza indirelim ve atalarımızın koyduğu davranış adabı ve normlarının sınırları içinde kalalım’ (s.139-140). 

İslâmî dirilişi gerçekleştirme amacı ile bir araya gelip, büyüklerimizin edep sınırları -ki haftaya bundan söz etmeliyiz- içinde birlikte yürür isek, işte o zaman Allah’ın yardımına lâyık olabiliriz.