Hüseyin Kulaoğlu’nun röportajı
Meşhur âlim ve mutasavvıf Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri’nin altıncı kuşaktan torunu olan Belkıs İbrahimhakkıoğlu, Akit ailesine katıldı. Mütedeyyin aile ortamında yetişen İbrahimhakkıoğlu, yazdığı öyküler sebebiyle edebiyatçı kimliğiyle ön plana çıkıyor. İbrahimhakkıoğlu’nun şimdiye kadar kaleme aldığı eserler arasında; Hz. Âdem, Hz. Dâvud, Hz. Eyüp, Hz. İbrahim, Hz. İsa Hz. Muhammed, Hz. Musa, Hz. Nuh, Hz. Süleyman, Hz. Yunus ve Hz.Yusuf isimli Peygamber hikâyeleri dikkat çekiyor. Edebiyatçı Nazan Bekiroğlu’nun, “Her şeyi bir çırpıda özetleyen öyle bir cümle söyler ki perdeler bir anda açılır” sözleriyle anlattığı Belkıs İbrahimhakkıoğlu ile edebiyatçılığını, projelerini, kitaplarını konuştuk…
Akit okurları için sizi kısaca tanıyabilir miyiz?
– Erzurum doğumluyum. İlk ve orta tahsilimi doğduğum şehirde yaptım. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’ni bitirdim. Çalışma hayatım ise kültürel faaliyetler üzerinden yürüdü. Uzun yıllar Türk Edebiyatı Vakfı’nda bilfiil hem yönetimde, hem de mutfağında bulundum. Çeşitli gazete ve dergilerde yazılarım çıktı. Çocuklar için Peygamber hikâyeleri yazdım.
Bir edebiyatçı olarak tanınıyorsunuz ama İktisat Fakültesi mezunusunuz. Eğitim olarak neden iktisatı tercih ettiniz?..
– İktisat Fakültesi kader diyebileceğim bir şey. Ankara Siyasal Fakültesi’nde başlamıştım ama anarşinin çok sıkıntılı dönemleriydi ve ailem de bu durumdan endişe ediyordu. Sonrasında zor da olsa İstanbul Üniversitesi iktisat’a nakil yaptırdım. Çünkü İstanbul’da o dönemlerde Siyasal’ın karşılığı olabilecek fakülte İktisat’tı.
Edebiyat Fakültesi’ne niye gitmediniz de Ankara Siyasal’da başladınız?
– Biraz çevrenin etkisiyle gerçekleşti. Siyasal, yani eski adıyla Mülkiye’nin eskiler bilir; bir cazibesi vardı. Bir heves belki… Edebiyata bir basamak olur diye düşünmüştüm. Nasip. Mesela; Sezai Karakoç da orada okumuştu.
EVİMİZDE DİVAN EDEBİYATI ÜZERİNE SOHBETLER YAPILIRDI
Edebiyatla ilgilenmenizi okuyucularımızla paylaşır mısınız?..
– Edebiyat aile ortamını soluduğumuz bir nefesti ve yabancımız değildi. Hem babam, hem de aile dostlarımız sürekli evimizdeki sohbetlerde mısralarla konuşurlardı. Özellikle Divan Edebiyatı üzerine sohbetler yapılırdı ve kulaklarımız çok doluydu.
İlkyazınızı ne zaman yazdınız?
– İlkokul dörtte yayınlanmayan bir çocuk romanı yazmıştım. Orta ve lise çağlarımda denemelerim vardı.
Türk Edebiyat Vakfı ile tanışmanız nasıl oldu?..
– Merhum Ahmet Kabaklı Hoca, Ayla Ağabegüm’ün hemşehrisiydi. Ayla abla bir konu hakkında Kabaklı Hoca ile görüşecekti, ben de yanında yol arkadaşı olarak onunla Tercüman gazetesine gitmiştim. Hocanın İbrahim Hakkı Hazretlerinden dolayı aileye büyük bir ilgisi vardı. Bu tanışmadan bir sene sonra vakıfta çalışmamı istedi. Vakıf olunca hem de edebiyat vakfı olunca büyük bir sevinçle kabul ettim. O günden bu yana otuz yıldır Vakfın neredeyse demirbaş listesinde yer aldım.
Başta Peygamber Efendimiz olmak üzere 10 Peygamberin hikayelerini yazdınız. Bu kitapları yazarken neler hissettiniz?
– Önce korktum. Çünkü gelecekte bir çocuk belki de yazdığım kitaplardan dinini öğrenebilir ve başka bir kaynağa bakmaya fırsat bulamayabilir, diye düşündüm. Bu çok ciddi bir sorumluluktu. Cümlelerinizden sorumlusunuz. Hele de böyle hassas bir konuda. Bu, yalnızca mizacımla ilgili bir mesele değil. Konu çok hassas olduğu için, elimden geldiğince kaynaklardan ayrılmadan, çok yalın bir şekilde yazmaya gayret ettim.
BAŞÖRTÜSÜNÜ BİR KAVGA KONUSU OLARAK GÖRMÜYORUM
Siz de başörtülüsünüz. Başörtüsü sorunuyla ilgili ne düşünüyorsunuz?
– Başörtüsünü bir kavga meselesi olarak görmüyorum. Mesele adam olma meselesidir. Başörtüsü bu meselenin yan dalıdır. Sadece başörtüsü meselesi olsaydı bile başörtüsü konusunda içimizi çok acıtan şeyler var. Bunun için başörtülünün de kendi başörtüsüyle problemi olmaması lazım. İnanç açısından ise başörtüsü artık bizim hayatımızın tabii bir parçasıdır. Onun üzerinden kavga yürütmek bana biraz ters geliyor.
KADINLARIN İŞ HAYATINDA NASIL YIPRANDIKLARINI GÖRÜYORUM
Kadın-erkek eşitliği konusunda ne düşünüyorsunuz?..
– Allah, insanın kendi indindeki durumunu çok açık söylüyor: “Katımızda en makbul olanınız takvada en ileri olanınızdır.” Burada kadın-erkek ayrımı var mı, yok. İnsanın mizacına, meşrebine ve dünyanın ahengine uygun farklılıklar vardır. Bunlarla da oynamaya çalışırsanız, hem insanın, hem de dünyanın dengesini bozarsınız.
Çalışan modern kadını eleştirdiğiniz görülüyor. Sizin için çalışan kadın ne ifade ediyor?..
– Ben hanımların iş hayatında ne kadar yıprandıklarını görüyorum. Benim de hayatım çalışmakla geçti. Sanki kadın, modern hayatın istediği biçimde hayatın içerisinde olmazsa mutlu olamaz gibi bir anlayış var. Kadının hayatına yön verecek, kendi dinginliğini, kendi yapısından kaynaklanan güzelliğini, şefkatini, kucaklayıcılığını hayata geçirebilmesi için fıtratına uygun bir hayat tarzının olması lazım. Benim söylemek istediğim bu. Yoksa çalışmak, kadını ne aşağılatır, ne de küçültür.
SOKAK ÇOCUKLARININ VE HUZUREVLERİNİN BİR UCU BİZE DOKUNUYOR
Sizin sokak çocuklarına yönelik bir projeniz de var. Bundan biraz bahseder misiniz?..
– Bu konu içimin yarasıdır. Çocukların sahipsizliği, tiner çekmesi son derece üzücü. Çocukların sokaklarda olmasının mesulü bizleriz. Sokaktaki çocukların bir ucu bize dokunuyor. Eski toplumumuzda sokak çocukları ve huzurevleri yoktu. Toplum kendi içinde bu tür sorunları hallediyordu. Sokak çocukları için sivil toplum kuruluşlarının çok ciddi çalışmalar yapması gerektiğine inanıyorum. Bu çocukların içinde öyle cevherler vardır ki; biz tanımıyoruz, bilmiyoruz.
Akit okuyucuları için neleri kaleme alacaksınız?..
– Akit’teki köşemin adı “İnsan Hâli”. Yani insana dair her şeyi dile getirebilirim. Bir “edep” çerçevesi içinde sınırlandırarak, şahıslar üzerinden değil “haller” üzerinden günlük meselelerimizi yazmaya çalışacağım.
Hayat felsefeniz nedir?
– Biz bu dünyaya ebediyete yürümek için geldik. Ebediyete bu dünya üzerinden yürüyeceğiz. Dünya bizim için sonsuz âleme bir köprüdür. Bizi ebediyete taşıyacak olan da amellerimizdir, hayatı nasıl taşıdığımızdır. Kısacası hayata, sonsuza götüren bir yolculuk olarak bakıyorum.
‘Örtü benim bir parçam oldu artık’
Yakın zamanda örtündünüz sanırım. Örtünmeniz nasıl oldu?
– Beş sene önce Hacc’a gittiğim zaman örtünüp örtünmeyeceğimi bile bilmiyordum. Sosyal hayatın içindeydim ve bu yüzden o zamanlar daha faydalı olabileceğimi düşünüyordum. Açık olsam da her zaman sade giyindim ve kıyafetimde ölçülüydüm. Hac’da dünyanın başka bir boyutunu fark ediyorsunuz. Örtü bana sanki dünyanın fazlalıklarını kapattı. Kendimi çok iyi hissettim. Başörtüsünü; kulaklarımı kapatırsam, kötü sözlere kapatacağımı, kalbimi kapatırsam kötü hislere kapatacağımı, zihnimi kapatırsam kötü düşüncelere kapatacağımı, bir bütün olarak da yanlışa, kötüye kapanmak olarak algıladım. Hac’dan döndüğümde artık örtü benim bir parçam olmuştu. Nasıl üzerimde hırkam varsa, başımda da örtü vardı ve bir daha da çıkarmayı düşünmedim…
Edebiyatçı Yazar Belkıs İbrahimhakkıoğlu, örtünmeye nasıl karar verdiğini anlatarak şu çarpıcı değerlendirmelerde bulundu: “Beş sene önce gittiğim Hac’da dünyanın başka bir boyutunu fark ettim. Hac’dan döndüğümde artık örtü benim bir parçam olmuştu. Nasıl üzerimde hırkam varsa, başımda da örtü vardı ve bir daha da çıkarmayı düşünmedim.”
Örnek aldığınız kişi?
– Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v)
Şu anda hangi kitabı okuyorsunuz?
– Bana iyi gelecek metinleri okuyorum.
Ruh haliniz nasıl?
– Bu dünyada yolcu olduğumuz için sürekli seyahatte olan bir ruh halim var.
Yaşamak istediğiniz yer?
– İstanbul’da yaşarsam şu an yaşadığım yer Üsküdar’da. Zaman zaman kalacağım yer olarak ise Medine, daha doğrusu Kuba.
Yeni Akit