Abdullah Yıldız’ın Yeniakit gazetesindeki yazısı…
Anayasa değişikliği, ABD’de Trump dönemi, Halepli kardeşlerimizin çilesi, Ortadoğu’da ve ülkemizde devam eden terör… Bunların hiç biri, bazı hocalarımız arasındaki “nizâ”nın hızını kesmiyor!
Müslüman gruplar ve kanaat önderleri arasındaki nizâlaşmadan bu kardeşinizin çok rahatsız ve müteessif olduğunu; zira on yıldır Namaz Gönüllüleri Platformu, beş yıldır da Eyüp Buluşmaları ve Diriliş Buluşmaları çerçevesinde Müslümanların birlikte çalışmalarına büyük emek verdiğini bilirsiniz.
Yıllardır şevkle ve zevkle birçok hocamızla birlikte yürüyoruz ama yazık ki bazı hocalarımızın kavgalarını, medyada ve özellikle de sosyal medyada birbirlerini ağır ifadelerle eleştirmelerini önleyemiyoruz. Elbette bu kötü eleştiri üslûbu, aynı hocalarımızın davet ve tebliğ üslûplarına da yansıyor. Bu hâl insanımızı çok üzüyor, çok yoruyor; dahası aziz İslâm dinini de çok örseliyor!
Bu üzüntülerini paylaşan çok kardeşimiz var… İsmini bulamadığım bir kardeş esefle diyor ki:
“Muhterem hocalarım! Farkında mısınız bilmiyorum ama sizleri savunmaktan ve sözlerinizi tevil etmekten yahut sizleri eleştirmekten ve müritlerinize cevap yetiştirmekten yorulduk. Muarızlarınıza laf yetiştirmekten çenemiz, twit atmak için klavye kullanmaktan kolumuz, nasıl savunsak yahut nasıl eleştirsek diye düşünmekten zihnimiz, gerilmekten ruhumuz yoruldu.
… Bize bu kadar zulmü reva görmeyin. Bize acıyın. Bize acımıyorsanız kendinize acıyın.
… Anlattığınız dinle, bu dini anlatma üslubunuzla iyi bir Müslüman olduğumuz tartışılır, ama kesin olan bir şey var ki sizlerin yüzünden herkesle papaz olduk. Üç kişi üç konuda üç gün birlikte düşünüp birlikte hareket edemez oldu.
Muhterem hocalarım! Sizin yüzünüzden sadece dindarlar yorulmadı, Din de yoruldu. Maşallah bir tek siz yorulmadınız. Hani diyorum ki, biraz bizi ve bu dini yormayı bıraksanız da hiç olmazsa şu elin gâvurlarını ve diğer dinleri yorsanız, inanın ki çok büyük sevaba girersiniz, size milletçe dua ederiz.”
Mahmut Eraslan kardeşimiz de “Hocalarımızın dikkatine” diyerek sitemlerini sunuyor:
“…Kendi aranızda hayırda değil adeta şerde yarışıyorsunuz. Sizi sürekli gaza getiren, alkış tutan fanatikleriniz ne size ne de bu topluma iyilik yapmıyorlar/yapmıyorsunuz. Şöyle bir geriye gidin, sizden önceki âlimlere bakın; bir adım ileriye gidin, kendinize bakın. Yaptığınız konferanslar, konuşmalar kimleri diriltiyor, kimleri öldürüyor, bir ölçün; birleştiriyor mu yoksa bölüyor musunuz?
… Yazdıklarım Ömer’in konuşması esnasında ayağa kalkıp ‘Ey Ömer yanılıyorsun’ diyen kadının yaklaşımından öte bir şey değildir. Eğer işin hakkını verecekseniz sizin de ‘Biz yanıldık’ demeniz gerekiyor; çünkü ben yalnız değilim milyonlarca insan aynı düşünüyor artık. …Sizler farkında mısınız hayattayken ölü konumuna düştünüz… Acaba eski/eskimeyen âlimler kadar aranacak, anılacak mısınız?
Niyetim sizi kınamak değil, kardeşçe ve açık bir dille uyarmaktır. Siz kendilerini âlim olarak görenler; koltuğunuzu ve konumunuzu koruyamadığınız için söz cahillere kaldı. Eğer en kısa sürede bir araya gelerek istişare etmez, helâlleşmez, kendinize bir çekidüzen vermezseniz Allah sizin yerinize başka bir topluluğu getirir. Onlar Allah’tan Allah da onlardan razı olur. “Âlimin ölümü âlemin ölümüdür” vurgusunu ben artık ruhun bedenden çıkışı ile sınırlı algılamıyorum! İçerisinde çok daha derin manaları barındırıyor sanki?”
Bir kardeş; “Hocalar birbirinin açığını aramakla meşgul; oysa bize, açık arayanların değil, örtenlerin mutlu sona ereceğini öğüt veriyorlar” diyor.
Ve Mustafa Öner kardeşimin mesajı:
“Okçular tepesi vardı tarihimizde! Bir anlık tamah ile terk ettiğimiz! Sonrasında büyük hüsran, pişmanlık ve belleğimize ayetler ışığında alabilenlerimize bırakılan büyük ders! En sevmediğimiz ve fakat “Ben Müslümanlardanım» diyen kardeşlerimizin arkasında okçular tepesini gözetmemize engel ne ola ki! Ey Müslümanlar! Dinin sahibi Allah’tır, bizler değil! Hâlleşmek ve nasihatleşmek dışında varacağımız yer, birbirimizi boğazlamaktan ötesi olmayacaktır!…”
Son söz: Bu nizâyı bitirmezseniz siz biteceksiniz, bitiyorsunuz!