Vaktiyle büyük bir mülk ve onun genel olarak makul davranan bir maliki varmış; mülkün sahibi çevreye nispetle farklı bir dünya görüşüne, adalet ve ahlaka sahip mülk de çok değerli olduğu için pek çok düşmanı, bu güzel mülke göz koyanı, iştahı kabaranı olmuş. Düşmanlar her vasıtayı mübah sayarak maliki esir almak ve mülke el koyup paylaşmak istiyorlarmış, fakat akıllı malik, işini mükemmel yapan bir muhafız bulmuş, ona istediği kimseleri yardımcı ve korumacı olarak alma, mülkü koruma, güçlendirme ve başkalarına örnek hale getirmesi için geniş yetkiler vermiş.
Muhafız uzun yıllar vazifesini olabildiğince iyi yapmış, mülkü korumuş ve geliştirmiş. Düşmanlar bir yandan içeriden hainler devşirerek, diğer yandan dışarıda mülkü paylaşmak için sıraya girmiş kurtlarla işbirliği yaparak plan üzerine plan kurmuşlar, defalarca saldırmışlar, mel’un amaçları için her aracı mübah görüp kullanmışlar. Fakat muhafızın akıllı, hikmetli, firasetli davranış ve tedbirleri sayesinde bir türlü emellerine ulaşamamışlar.
Düşmanlar anlamışlar ki, bu mülkü elde edip paylaşmanın tek yolu bu akıllı ve güçlü muhafızı malikin gözünden düşürüp işten el çektirmek, sonra da kolayca mülkü elde edip paylaşmak. Bunu anlayınca dört elden harekete geçip malik nezdinde muhafızını itibardan ve gözden düşürmek için olanı abartarak, olmayanı uydurarak, malikin işini çıkmaza sokacağı ve mülkün dağılmasına sebep olacağı belli olan bir takım adayları överek, yalancı şahitlerle parlatarak ellerinden geleni yapmaya koyulmuşlar. Malik zaman zaman muhafızını sorgulamış, onun savunmasını ve işini düzgün yaptığını görerek görevine devam kararı vermiş.
Bu böyle sürüp giderken düşman, muhafızın yeterince yıprandığına kanaat getirip mülkü ele geçirmek için bir saldırı yapmaya karar vermişler.
Muhafız bütün tedbirlerini almış iken, vazifesini hakkıyla yapmakta ve saldırıyı püskürtmek için gecesini gündüzüne katarak gayret etmekte iken, vazife yerinden bir an bile ayrılmasının zararlı olacağı kesin iken düşman propagandasının etkisinde kalan malik onu vazife yerinden çağırıp birkaç gün yanında tutup denemeye, ders ve nasihat vermeye, karar vermiş. Muhafıza çağrısı ulaşınca o da emin bir ulak ile şu haberi göndermiş: “Efendim, ben emrinize amadeyim, her an gelip sizi dinler, ders ve nasihatinizden istifade ederim. Ancak şu anda beni geçici de olsa görevimden alırsanız düşman mülkü ele geçirir, mel’un emeline ulaşır, bundan sonra sizin ders ve nasihatinizin hiçbir faydası kalmaz. İzin verin, şu iç ve dış mülk düşmanlarının saldırısını püskürteyim, sonra dersinizi istediğiniz kadar dinlemek üzere geleyim!
Bu bir hikâye, vaki veya kurgulanmış, ama can alıcı, gerçek ve güncel soru şudur: Siz bu malikin yerinde olsaydınız böyle bir durumda ders ve nasihat vermek için muhafızınızı görevinden ayırır mıydınız?
Bu soruya “Evet” cevabı veriyorsanız ikinci soru şudur:
Siz ona ders vereyim derken mülkün elden gitmeyeceğine dair elinizde kesin verileriniz ve kanıtlarınız mı var?
“Yahu bu hikâye ve sorular da nereden çıktı?” diyen olursa cevap vereyim:
Ders almayı hiç düşünmeden devamlı ders vermekten söz edenler var ya işte bu yazıyı onlar için yazdım!