Fuat Uğur’un Türkiye gazetesindeki yazısı…
Çözüm Süreci’yle ilgili olarak İngiltere’nin İrlanda Kurtuluş Ordusu (IRA) ile 17 yıl boyunca sürdürdüğü barış görüşmelerine çok sık atıf yapılıyor. İngiliz hükümeti ile IRA arasındaki barış görüşmeleri Başbakan Tony Blair döneminde başlatıldı ve en kritik10 yıl boyunca da Blair’in danışmanı Jonathan Powell’dı.
Kanlı savaşı bitiren bu sürecin en önemli aktörlerinden biri olan Jonathan Powell “Teröristlerle Konuşmak” adıyla bir kitap yazdı ve haliyle Türkiye kamuoyunun da ilgi odağı oldu.
Powell da Türkiye ile çok ilgili. Çünkü Türkiye de benzer bir süreçten geçiyor. AK Parti iktidarı aynı, hatta daha ağır psikolojik bariyerleri aşarak, siyasi risk alarak ve halkı ikna ederek başlattığı süreci bugüne dek getirdi. Dahası hükümet, Jonathan Powell’ın sık sık bilgisine ve görüşlerine başvurdu. Dolayısıyla Powell hükümetin meseleye ne kadar ciddiyetle yaklaştığına bizzat tanık oldu.
Ancak çözüm sürecini başarıya ulaştıran taraflardan birinin AK Parti iktidarı ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan olmasından ölesiye nefret eden kimi yazarlar ve gazetecilerin, Jonathan Powell’la konuşurken yapmadıkları soytarılık kalmadı. Amaçları, ne yapıp edip Powell’dan iktidar ve Erdoğan aleyhinde bir çift laf almaktı. O ise her defasında bu tür süreçlerde “güçlü liderlik”in önemine vurgu yaptı ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın da güçlü bir politik figür olarak bu süreci başarıyla götürdüğünü söyledi.
Bu komedi, geçen hafta Powell’ın kitabının yayınlanması nedeniyle düzenlenen konferansta tüm ihtişamıyla sergilendi. Kitaba tam 20 sayfa önsöz yazıp da Türkiye’deki Çözüm Süreci’nde iktidarın, Erdoğan’ın rolünden tek kelime etmemeyi başaran Cengiz Çandar da konferansta konuşmacıydı. Konferansın Moderatörü ise kitabın editörü Seyfi Öngider’di.
Nasıl bir konuşma şehvetiyse bu, Seyfi Öngider “kısa konuşacağım” diyerek başladığı sözlerini 45 dakikada bitirebildi. Dağınık ve bir o kadar da temelsiz konuşmasında özetle dediği, demek istediği şuydu:
“Aman ha Jonathan, sakın ola ki şimdi konuşurken bu çözüm sürecini iktidarın ve Erdoğan’ın başlattığını, sürdürdüğünü söyleme. Erdoğan’ın bir diktatör olduğunu söyle olur mu?”
Jonathan Powell ise konuşmasına “Ben bu kadar uzun konuşmayacağım” diyerek başladı ve onları çıldırtma pahasına önce Erdoğan’ın liderliğini övdü, ardından özetle şöyle dedi:
“Süreç, 10 yıl öncesine göre çok iyi görünüyor. Tabii yol üstünde bazı iniş-çıkışlar var. Hiç, 10 sene önce, MİT Müsteşarının İmralı’ya gidip Abdullah Öcalan ile konuşacağı düşünülür müydü? Barış sürecini sürdürmek için hükümeti cesaretlendirmek gerekir. PKK’nın da silahla çözüme ulaşamayacağını idrak etmesi gerekiyor. Silahlı gruplarla müzakereye oturmak kolay değil. Bundan dolayı hükümeti takdir ediyorum…”
Ve dediği gibi de konuşmasını 20 dakikada bitirdi. Salondaki dinleyiciler buz kovası eylemi yapmışa döndü.
Ardından söz alan Cengiz Çandar ise tam bir saat mikrofonu bırakmadı. Türkiye’deki çözüm sürecini anlatırken Özal dahil herkesi anlattı ama Erdoğan’dan tek kelime etmemeyi başardı, tıpkı önsözünde olduğu gibi.
Asıl bomba ise Seyfi Öngider’den geldi ve “Zamanında Cengiz Çandar, Özal’ın mesajını Öcalan’a götürmüştü. Eğer Özal yaşasaydı, bugün Hakan Fidan’ın yerinde Cengiz Çandar olacaktı” deyiverdi. Çandar “Yok canım ben gazeteci olarak o mesajı götürdüm” dediyse de ortaya çıkan kepazeliği daha fazla tevil edemedi.
Bu komedi ve benzerleri sık sık tekrarlanıyor.
Ülkemizde muhalefet eden kimi yazar taifesi çalışma masalarının ardında sükûnetle düşünen ve zihnimizde pencereler açan bilge kişilikler olmak yerine, yel değirmenlerine karşı savaş açan haçlıları andırıyor. Üzerinde yeterince düşünülmemiş ve hayli kaba kalan bu muhalefet etme biçiminde ne eleştirel bir çözümleme, ne yeni bir bakış açısı ne de mesafe koyma tavrı var.