Abdülkadir Selvi Yenişafak gazetesindeki yazısında ABD’nin Şengal’de yeni bir Kandil oluşturduğunu ve bunun Türkiye için Kandil’den daha tehlikeli olduğunu yazarak “ABD, Şengal Dağı’nın, Ebu Hacer Havaalanı’na bakan yüzünü PKK’nın kontrolüne veriyor. Böylece Barzani’nin Peşmergeleri ile Ebu Hacer arasında, PKK’lılardan oluşan bir tampon bölge oluşturuyor.”diyor İşte o yazı…
Suriye’de savaşa giriyor muyuz?
Türkiye bir süredir bu sorunun cevabını merak ediyor.
Başbakan Davutoğlu, önceki gün Ukrayna’da dün ise AK Parti grubunda yaptığı konuşmada bu sorunun cevabını verdi: “Suriye’de savaş tehlikesi varsa bunu oluşturan asla Türkiye olmayacaktır, Türkiye’yi 5 yıldır savaşın dışında tutan biziz. Türkiye savaştan uzak durmak için yanı başındaki güvenlik problemlerini bertaraf etmek için güvenlik tedbirleri almakta.“
Sadece Başbakan’ın açıklamaları ile yetinmedim. Bu konuda nabız tutmaya çalıştım. Türkiye’nin tek başına Suriye’deki savaşa girme diye bir planı yok. Tam aksine Suriye’deki savaşı Türkiye’den uzak tutmak için yoğun bir çaba var. Türkiye, savaş tehlikesini uzak tutmak için caydırıcı güç ortaya koyuyor. Eskilerin deyimi ile “Hazır ol cenge ister isen sulh-u salah” durumu.
Türkiye, koalisyon ortaklarının Suriye’de kara operasyonuna girmesini ise zaruri görüyor. Türkiye’nin bu tezi yeni değil. Ancak son gelişmeler ışığında yeniden gündeme getirildi. Suriye’de DEAŞ’a yönelik ABD öncülüğünde koalisyon oluşturulunca Türkiye, sadece havadan yapılacak müdahalenin yeterli olmayacağını savunmuştu. Dünyanın 22 ülkesi DEAŞ’a karşı operasyon yapıyor, ama DEAŞ geriletilemedi. Bu çok komik bir durum değil mi? Türkiye, hava operasyonlarının kara hareketiyle entegre bir şekilde yürütüldüğü taktirde başarılı olacağını savundu. Karşı karşıya olduğumuz tablo Türkiye’nin haklılığını ortaya çıkardı.
Suriye’deki savaşın büyük göç dalgalarına neden olduğu dönemde Türkiye, uçuşa yasak bölge ilan edilmesi, tampon bölge kurulması, güvenli alanlar oluşturulmasını teklif etti. ABD kılını kıpırdatmadı. Tehlike çığ gibi büyüyerek bu noktaya geldi. O gün ABD’yi dinlemeseydik, fiili bir durum oluşturup, Cerablus’un derinliklerine “Güvenli Bölge” kursaydık şeklinde değerlendirmeler yapılıyor. Çünkü o zaman Rusya, Suriye savaşına fiilen katılmamıştı. Rus uçakları tepemizdeyken koalisyon ya da NATO şemsiyesi olmadan “Güvenlikli Bölge” kurmak daha zor.
Azez-Tel Rıfat hattının düşmesiyle birlikte 400-500 bin Suriyelinin sınırlarımıza dayanması tehlikesi ortaya çıkınca, bu kez, “Güvenlikli bölge” formülünü gündeme getirdik. Türkiye zaten fiili olarak Suriye sınırının içinde, 8 kamp kurdu. 77 bin Suriyeli burada barındırılıyor. Ancak sayının 400-500 bina ulaşması durumda buranın uçuşa yasak bölge ilan edilmesi gerekiyor.
Türkiye, güvenlikli bölge oluşturulduğu taktirde buranın güvenliğini sağlamak için, sınırdan 10 kilometre derinliğe girmeyi planlıyor.“Güvenlikli Bölge” konusunda Türkiye’nin 2 alternatiften oluşan bir planı var.
- 1-Koalisyon şemsiyesi altında olsun.
- 2-NATO şemsiyesi altında olsun
Almanya Başbakanı Merkel’in çağrısına ABD’den de olumlu yanıt gelirse, koalisyon uçakları bu bölgenin havadan güvenliğini sağlayacak. ABD buna yanaşmazsa, geriye NATO formülü kalıyor. Tel Rıfat düştükten sonra Azez’in düşmesi an meselesi. Halep’le birlikte yarım milyon insan Türkiye sınırına yönelecek. Bu sorun artık Suriye’nin iç savaşı olmaktan çıktı Türkiye’nin ulusal güvenlik sorunu haline dönüştü.
Türkiye’nin sınırları aynı zamanda NATO’nun sınırı. Ruslar bu bölgenin çökertilmesini sağlamakla sadece Türkiye’yi hedef almıyor aynı zamanda NATO ittifakına darbe vuruyor. Türkiye bu mültecileri Suriye sınırları içinde oluşturulacak güvenlikli bölgelerde tutamazsa ne olacak? Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın işaret ettiği gibi, Suriyeli mülteciler Avrupa ülkelerinin sınırlarına dayanacak. NATO yeni göç tehdidini kendi sınırlarına yönelik bir tehlike olarak görüp harekete geçerse, karadan Türkiye’nin korumasında havadan ise NATO şemsiyesi altında, Suriye sınırlarının 10-25 km derinliklerinde Güvenlikli Bölge kurulabilir.
ABD’nin planları sayesinde Rusya, Suriye’ye girdi. Böylece NATO ittifakının geleceğine tehlikeye atacak bir operasyon süreci başlattı. Eğer NATO, Güvenlikli Bölge konusunda inisiyatif alamazsa, bir süre sonra Rusya karşısında yenilmiş bir ittifaka dönecek. Durum bu kadar ağırlaşmış durumda.
48 saattir Türkiye ile Almanya, ABD’yi harekete geçirmek için yoğun bir çaba içinde. Rusya vuruyor, PYD ilerliyor, ABD ise seyrediyor. Bu satırları yazdığım sırada henüz ABD’nin rengi belli olmamıştı.
Türkiye’nin, Fırtına Obüsleriyle YPG’yi vurması, ABD’yi memnun etmedi. Çünkü ABD’nin kafasında başka bir plan var. G20 zirvesi için Antalya’ya geldiğinde Putin, “Amerikalılar orayı Kürtlere vermek istiyor” demişti. Şimdi Putin ile Obama el ele bu planı gerçekleştiriyorlar.
ABD Irak’ı işgalinde Barzani ve Talabani kuvvetleriyle işbirliği yapmıştı. Suriye’de ise PYD-PKK ile işbirliği yapıyor. ABD’nin himayesi, Esed rejiminin desteğiyle Suriye’de PYD’ye kantonlar kuruluyor. ABD, Şengal’de PKK’ya ikinci bir Kandil kuruyor. Ancak bu ikinci Kandil, birincisinden daha tehlikeli. Kandil Türkiye’ye 290 kilometre, Şengal ise 30-35 kilometre mesafede.