Gıll ü Gış

Yazarlar
Abdullah Yıldız’ın Yeniakit gazetesindeki yazısı.. “Sosyal Medya Ahlâkı” başlıklı yazımda medyada kullanılan “kirli dil”e dikkat çekmiştim. Zira medyada kullanılan dil, -...
EMOJİLE

Abdullah Yıldız’ın Yeniakit gazetesindeki yazısı..

“Sosyal Medya Ahlâkı” başlıklı yazımda medyada kullanılan “kirli dil”e dikkat çekmiştim. Zira medyada kullanılan dil, -İslâmî ıstılahtaki tabirle- tam anlamıyla bir “gıll ü gış” içeriyor.  

Gıll ü gış: ‘aklın muhtelif fikirler üzerinde kararsızlığı, şüphe ve tereddüt; gönül darlığı ve bozukluğu; kin ve hile; haset ve garaz; hıyanet ve adavet, gizli düşmanlık’ demektir.

Hayat kitabımız Kur’ân, bizleri, “ğıll”den sakınmamız için duaya davet eder (Haşr 59/10):

“Rabbimiz! Bizi ve bizden önce iman etmiş kardeşlerimizi bağışla. Kalplerimizde iman edenlere karşı bir ğıll (kin) bırakma. Ey Rabbimiz! Sen çok şefkatli ve çok merhametlisin.”

Yüce Rabbimiz tüm müminleri; ‘kalplerinde iman edenlere karşı herhangi bir olumsuz düşünce ve duyguya (ğıll) yer bırakmamaları’ için uyarıyor. Zira “ğıll”in bir anlamı da ‘her tür kötü/olumsuz inanç, kanaat, duygu ve düşünce’.Âlimlerin, âyete dair beyanları özetle şöyle: 

Rivayete göre; ashabın Kur’ân hocalarından Abdullah b. Ömer, birinin Hz. Osman hakkında çirkin sözler söylediğini işitti; onu çağırıp bu âyetiokudu ve sonra ona gereken ikazları yaptı.

Müslümanın kalbinde diğer Müslümanlar için kin, düşmanlık ve nefret olmamalı; aksine o, diğer Müslümanların mağfireti için dua etmelidir. Ancak imanı zayıflayan kişi başka bir başka mümine kin besleyebilir… Bir defasında Hz. Peygamber (s.) ard arda üç gün “Şimdi buraya Cennet ehlinden biri gelecek” der ve her defasında da ensar’dan bir şahıs gelir. Bunu gören Abdullah b. Amr (r.a), bu şahsın Hz. Peygamber’in (s.) sürekli kendisini müjdelemesine sebep olacak hangi amelleri işlediğini merak eder ve ne yaptığını görebilmek için o kimse ile üç gece birlikte kalır. Ancak onun farklı hiçbir hareketini göremez. Ve açıkça ona “Ey kardeşim, Hz. Peygamber’in (s.) seni devamlı cennet ile müjdelemesine sebep olan ne yapıyorsun?” diye sorar. O da: “Benim ne yaptığımı sen de gördün, ancak bir şey var ki, belki de sebep odur. Ben hiç bir Müslümana kin beslemiyor ve Allah’ın nimet verdiği kimseye hased etmiyorum der.

Bu, bir Müslümanın, diğer Müslümanın sözünde veya amelinde hata görmesi halinde onu ikaz etmeyeceği anlamına gelmez. Bir mümin, kardeşinin “yanlış”ına “doğru” diyemez. Ancak bir şeye delille yanlış demek ve edeple onu açıklamak gerekir. Buğz, nefret, kin, gıybet, sövgü bir mümine yakışmaz… Bir müminin, görüşüne katılmadığı kişi veya gruplara buğz ve nefret etmesi ve onlara sövmesi Allah’tan korkan bir kimsenin yapmayacağı derecede şeni/çirkin bir harekettir. Bunu yapanlar, ‘Kötü sözün müminler hakkında söylenmesi yasaklanmıştır. Bizim buğz ettiğimiz kimseler ise, mümin değil münafıktır’ şeklinde bir gerekçe öne sürerler. Fakat bu gerekçe söz konusu günahtan daha da çirkindir yani onların özürleri kabahatlerinden büyüktür. Müminlerin müminlere kin duymamalarını ve onlara mağfiret dilemelerini emreden ayet, onların bu sözde gerekçelerini bertaraf etmek için yeterlidir (Tefhimü’l-Kur’ân).

 Mümin, mümin kardeşi ne kadar hata ve kusur sahibi olursa olsun, onu hep sevecektir. Ama onu sever olması, elbette o mümin kardeşinin hatalarına göz yumması, onu günahlarını sîneye çekmesi, onu uyarmaması, onu düzeltmeye çalışmaması, ona karşı emr-i bi’l ma’ruf ve nehy-i ani’l münker yapmaması anlamına gelmez. Aksine bunları yapması, ona sevgisinin ve merhametinin ifadesidir… Onu kötülemek, ona kin tutmak, hakaret etmek, onun aleyhinde konuşmak bir mümine yakışmaz… Tam tersine Allah için sevdiği kardeşini Allah için uyarır, ona cennet yolunu açıp, cehennem yoluna barikat koymak için çırpınır (Besairü’l-Kur’ân).

Zira Allah, Cennette müminlerin “göğüslerinde gıll’den ne varsa çekip alacaktır” (Ârâf 7/43).

Dünyada iken, iyi insanlar arasında ne kadar husumet, dostça olmayan duygular ve yanlış anlaşılmalar var idiyse, ahirette bunların tümü izale edilecektir ve onlar kalpleri düşmanlıktan tümüyle temizlenmiş ve canciğer dostlar olarak kol kola cennete gireceklerdir (Tefhimü’l-Kur’ân).

Rivayete göre; Hz. Ali (r.a) A’râf/43.âyeti okurken şöyle der: “Umuyorum ki; Allah, benimle Osman, Talha ve Zübeyr arasındaki yanlış anlamayı kökünden halledecektir” (Taberi Tefsiri).