Yusuf Kaplan’ın Yenişafak gazetesindeki yazısı…
Ramazan, bir medeniyet: İslâm’ın Mekke sürecinde hayat buluşu’nun, Medine sürecinde hayat oluşu’nun ve medeniyet sürecine dönüşerek herkese, bütün varlığa ve tabiata hayat sunuşu’nun gerçeğe dönüştüğü bir hakikat medeniyeti ve mevsimi.
Sünnet-i Seniyye anahtarıyla çıkılan bir Fütûhât-ı Medeniyye yolculuğu…
İSLÂM’IN ÖZÜ, ÖZETİ VE ÖZETLENİŞİ
Ramazan, İslâm’ın özü ve özeti bir mevsim. Ramazan’da İslâm’ın Müslümanlardan talep ettiği bütün ilkeler hayat buluyor. Dolayısıyla Ramazan’da İslâm’ın özetlenmesi, olağan bir iş’le, olağanüstü bir işleme dönüşüyor.
Bu, özetlerken özü özümsemenin kazandırdığı bir özellik. Fenomenolojinin izah edebileceği olağanüstü bir durum: Yaşanan tecrübeyi olağanüstü kılan fenomen, doğrundan oruç üzerinde yoğunlaşılıyor olmasıdır: Bir ibadet üzerinden İslâm”ın insandan talep ettiği bütün emirler, ilkeler, tasavvurlar, tahayyüller eş zamanlı olarak harekete ve hayata geçiriliyor.
Yani biz, oruç tutmakla sadece oruç tutmuş olmuyoruz; orucun bizi tutmasına, tutup kaldırmasına, başka bir düzleme taşımasına da tanıklık etmiş oluyoruz: Böylelikle varlığa, topluma, tabiata ve hakikate dâir bütün bir anlam haritasını ve anlamlandırma pratiklerini de aynı ânda hayata ve hareke geçirmiş oluyoruz.
ALELADE’DEN FEVKALADE’YE BİR FETİH VE BÜTÜNLEŞME YOLCULUĞU
Ramazan’ın en önemli özelliği insanı bütün tabiatlarla ve bütün hakikatlerle buluşturuyor olmasıdır. Yine fenomenolojinin izah edebileceği bir harikulâdelik de burada gizli. İnsan, Ramazan’da oruç tutarken hem bizzat tabiatı tecrübe ederek keşfediyor; hava’nın, su’yun, gece’nin gündüzün rengini, kokusunu, dokusunu bilfiil soluyor. Ramazan orucu, bir ay boyunca tabiatla kurduğumuz ilişkiyi altüst ediyor ve tabiatla doğrudan, yaşayarak, organik bir ilişki kurmamıza imkân tanıyor.
Böylelikle hem tabiatın keşfedilmemiş kıtalarını, bizzat hava’yı, eşyayı bambaşka bir hâlet-i ruhiye ile soluyarak keşfedebilme imkânına kavuşuyoruz; hem de bir yandan eşyanın hakîkatini, öte yandan da insanın kendi hakîkatini -zaaflarını ve erdemlerini- keşfetmesi sürecini bilfiil yaşıyoruz.
Özetle aç kalmak gibi olağan, sıradan, alelade bir iş’le; tabiatla, kâinât’la, Yaratıcı ile, diğer varlıklarla ve bizzat eşyanın kendisiyle topyekûn olağanüstü, fevkalade bir ilişki kuruyoruz. Ramazanda insan, insan olarak kendisini keşfediyor, dolayısıyla kâinât’la, Yaratıcı’yla, diğer varlıklarla, tabiatla bütünleşerek kendisini aşabilmenin yollarını da fethediyor bizzat.
Fethin, bir açılma eylemi, kapıların, gönüllerin ve zihinlerin açılması fiili olduğunu düşünecek olursak, insan, Ramazan’da her şeyden önce bizzat kendisini tecrübe ediyor, varoluşunu yaşıyor adım adım, an be ân, aç durarak pür dikkat tabiatın sesine kulak kesilerek: Tabiatı dinliyor, havasını suyunu, rengini, kokusunu, dokusunu başka türlü soluyarak, yaşayarak, tecrübe ederek bütün yönleriyle tabiatı.
OLUŞ MEVSİMİ: MEKKE SÜRECİ VE İLÂHÎ ŞİAR
Sonuç itibariyle, ramazan bir oluş mevsimidir; insanın varlığın, hakîkatin, tabiatın ve Yaratıcı’nın varlığını bizzat tecrübe ederek hissettiği bir varoluş mevsimi.
Oluş, dinin insanla birlikte varolması sürecidir: Bu, mekke sürecine denk gelir: Bütün varlıkların ve hakîkatin şuuruna erme sürecine gir/diril/en insan tipi inşa edilir bu süreçte.
Bu süreçte, insana müdahâle eden ve insanın özümsediği şuur, İlâhî Şiarlara bağlanma, İlâhî Şiar’larla yola çıkma şuurudur.
VAREDİŞ MEVSİMİ: MEDİNE SÜRECİ VE NEBEVÎ ŞUUR
Ramazan aynı zamanda bir varediş mevsimidir.
Varediş mevsimi, medîne sürecine denk gelir: Medine sürecini hayata geçiren şuur, Peygamberî Şuur’dur.
Peygamberî Şuur’la, önceden kendilerine her türlü işkence ve hakareti reva gören müşrik, Yahudi ve Hıristiyan topluluklarla her şeye silbaştan başlanıldığını haber veren bir Sözleşme yapılır: Mekke süreci nasıl varlığı harekete geçirmişse, Medîne süreci de vicdan’ı harekete geçirir.