Herhalde sizler de farkındasınızdır; farkında olmamak mümkün değil çünkü: Gazetelerdeki siyasi yorumlardan buharlaşıverdi Ekrem İmamoğlu. Ona karşı saldırılar hiç kesilmeksizin devam ediyor, bunların hatta daha da arttığı bile söylenebilir; ancak adı geçirilmeden yapılıyor saldırılar…
Ekrem İmamoğlu var olmasına var, fakat adı yok…
Neden acaba?
Meğer emir büyük yerden gelmiş; medyaya Ekrem İmamoğlu‘nun adının kullanılmaması telkin edilmiş… Adı yerine yazılarda artık ‘CHP adayı’ denmesi veya ille ad verilecekse ‘CHP adayı İmamoğlu’ biçiminde kullanılması isteniyormuş…
Bu bir söylenti. İnanmakta önce tereddüt ettim, ancak koca koca adamların bir gün öncesine kadar adayı adlı adınca andıkları halde, şimdilerde sadece ‘CHP adayı’ diye geçiştirmeleri söylentiye güç kazandırıyor.
Emri verenin emrinin yerine getirildiğinden kuşkusu varsa kendisini temin etmeye hazırım: Gazete köşelerinden Ekrem İmamoğlu adı neredeyse bütünüyle yok oluverdi.
Adı Ekrem ve soyadı İmamoğlu olduğu ve bunlar muhafazakar seçmen üzerinde olumlu izlenim uyandıracağı düşünüldüğü için mi?
Herhalde öyledir; aklıma başka bir gerekçe gelmiyor çünkü.
Yalnızca ‘CHP adayı’ diye anıldığında muhafazakar seçmenin elinin CHP’ye oy vermeye gitmeyeceği düşünülüyor olmalı.
Oysa bu son seçimde (31 Mart) hiç de azımsanmayacak sayıda muhafazakar seçmen, oyunu, ‘CHP adayı’ olduğunu da bilerek, Ekrem İmamoğlu için kullandı. Rakamlar bunu gösteriyor. ‘CHP adayı’ partisinin İstanbul seçmeninden 25 yıldır alamadığı bir oyu devşirerek seçimi kazandı.
Önümüzdeki seçimde de, adı ister anılsın ister anılmasın, belediye başkanlığını Ekrem İmamoğlu‘nun kazanma ihtimali hala var.
Medya gücü ve seçmenin gücü
Emirle gazetelere ve televizyonlara hükmeden/ler, böyle yan yollara başvurmak yerine, daha önce yaşanmamış bu gerçeğin sebepleri üzerinde düşünüp ona göre tedbirler alsalar daha akıllıca davranmış olur/lar.
Hiç unutmamaları gereken bir gerçeği de burada hatırlatmak isterim: Emir ve talimatlarla hareket ettiklerinin fark edilmesi, güvenilirliği zaten yerlerde sürünen medya organları ile yazarlar ve yorumcuların durumlarını, takip edenler gözünde daha da kötüleştiriyor.
Medyanın bugünkü durumu da bazı muhafazakar seçmenlerin son seçimde ‘CHP adayı’ Ekrem İmamoğlu‘na oy verme sebeplerinden biri zaten.
Benim üç günde fark ettiğim konu herkesin dikkatini çeker hale geldiğinde, daha önceki seçimde eli ‘CHP adayı’na oy vermeye gitmemiş olan bir seçmen kitlesi daha, 23 Haziran günü, Ekrem İmamoğlu‘nu tercih ederse buna hiç şaşırmayacağım.
AK Parti’nin en yumuşak karnı, medyasıdır.
“Ülkenin şu sırada kendisini iyice belli eden ekonomik sıkıntıları mı AK Parti seçmenini yeniden düşünmeye sevk ediyor, yoksa yazıları ve yorumları izleyen kesimlerin günün herhangi bir saatinde okuyup dinlediklerine duydukları öfke mi?” sorusuna, her gün gazetelere göz atmak zorunda biri olarak, ‘medya’ cevabını tek geçerim.
Aslına bakarsanız, ekonomi yönetimi ile medya yönetimi, farklı ellerde değil zaten.
Hikayesi olanla hikayesi olmayan
Geçmişte yaşanmış bugünü andıran siyasi olaylardan da biliyoruz: Seçmenler kolay taraf değiştirmiyor, ancak ne oluyorsa oluyor, birdenbire tuttuğu partiler yerine alternatiflerini denemeye karar verebiliyorlar.
“Çağ atlatmak” deyimini biliyorsunuzdur. Turgut Özal‘ın Anavatan Partisi için kullanılırdı o deyim. Seçmenine güvenen Özal, hayli zaman, kadrosunu, “Bizim alternatifimiz yok” diye avuttu. 1989’da Cumhurbaşkanı seçildi ve ardından yapılan ilk seçimde (1991), ANAP seçmeni, oyunu, parçalı bir hükümeti tercih eder biçimde kullandı.
Seçmen Anavatan Partisi’nin alternatifi bulunduğunu herkese -bu arada Özal‘a da- öğretmiş oldu.
Benzer bir durum AK Parti’yi iktidara taşıyan 2002 seçiminde de yaşanmadı mı? O seçimde de, yılların partilerinin seçmenleri, yeni alternatifler istikametinde tavır aldı.
AK Parti’ye karşı sipere yatmış olan medya gücü, 2002 seçiminde, çok çabaladı, ama seçmeni istediği istikamette davranmaya sevk edemedi.
“Muhtar bile olamaz” manşetleri eşliğinde Tayyip Erdoğan‘ı siyasi yasaklı haline getirebildi o günün medyası, AK Parti’yi liderden mahrum bırakarak seçime girmek zorunda bıraktı.
Bıraktı da ne oldu? AK Parti önüne konulan bütün engelleri aşarak iktidara geldi.
Kendi hikayesi bile AK Parti’nin bugünkü yanlışlıklarını görmesi için yeterli.
Sahi, ilk kurulduğunda AK Parti’nin bir hikayesi ve o hikayeyi dinlemeye hazır bir kamuoyu vardı. Tayyip Erdoğan‘ın okuduğu şiir yüzünden ‘siyasi yasaklı’ hale getirilmesi de o ‘hikaye’nin bir parçasıydı.
Bugün kimin ‘hikayesi’ var?
CHP adayı Ekrem İmamoğlu‘nun mu, AK Parti adayı Binali Yıldırım‘ın mı?
Emir bana kadar ulaşmadığı için yazımın içerisinde birkaç kez Ekrem İmamoğlu‘nun adını geçirmiş olabilirim.
Kusuruma bakılmasın.