İbrahim Karagül Yenişafak gazetesindeki yazısında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 5 ülkeye yapacağı ziyareti değerlendirirken; bu ziyaretlerin Erdoğan’ın 16 nisan sonrası yaptığı, Menderes, Özal, Erbakan ziyaretlerinin dış uzantısı olduğunu söylüyor. Karagül: “Türkiye artık büyük oynayacaktır, belli başkentlerden yönetilen ülke olmaktan çıkmıştır, o tarih değişikliğine kendini içeride hazırlamış ve dışa dönük harekete başlamıştır. İsteseler de istemeseler de bu böyle olacaktır.” diyor. İşte o yazı…
Cumhurbaşkanı Erdoğan‘ın, 17 Nisan günü içeride yaptığı ziyaretler ile Mayıs ayında dünyanın merkez ülkelerine yapacağı ziyaretleri birlikte değerlendirelim… Nasıl bir tablo çıkıyor ortaya! Birlikte bakalım..
Erdoğan, 30 Nisan’da Hindistan, 3 Mayıs’ta Rusya, 14-15 Mayıs’ta Çin, 16-17 Mayıs’ta ABD‘yi ziyaret edecek. 25 Mayıs’ta ise, Brüksel‘deki NATO zirvesine katılacak.
ABD, Rusya, Çin, Hindistan, Brüksel-NATO..
Küresel iktidar alanı bu merkezlerde şekilleniyor. Dünya sistemi dediğimiz iktidar biçimine bu merkezlerde karar veriliyor. 21. Yüzyılın dünyası, daha sonrası yine bu merkezler tarafından şekillendiriliyor, şekillendirilecek.
Küresel krizler, uzlaşmalar, orta ölçekli ve küçük ölçekli ülkelerin kaderleri bu merkezler, güçler arasındaki ilişkilere göre biçim alıyor. Soğuk Savaş döneminde de böyleydi, ondan sonraki yirmi beş yıllık belirsizlikler döneminde de böyle oldu, bundan sonra da öyle olacak.
Menderes, Özal, Erbakan.. Ve, Fatih, Yavuz, Kanuni…
Erdoğan’ın 16 Nisan referandumundan sonra, 17 Nisan sabahı ziyaret yerleri son derece dikkat çekiciydi. Özal, Menderes, Erbakan gibi, Türkiye’nin demokrasi mücadelesinin sembol isimlerinin kabirlerini ziyaret etti. Onlar Büyük Türkiye mücadelesinin de öncüleriydi.
Bu yüzden bedeller ödemişler, zorluklara göğüs germişler ama yüz yıllık vesayet sistemini kırmak için, 20. Yüzyılın dondurulmuş tarihini sona erdirmek için destansı mücadeleler vermişlerdi.
O gün Cumhurbaşkanı’nın başka ziyaretleri de vardı ve bunların sembolik anlamı daha büyüktü. Fatih’in, Yavuz’un, Kanuni’nin kabirleri de ziyaret edilmişti. İlk ziyaretler, Türkiye’nin demokrasi mücadelesinin parçasıydı ama ikinci ziyaretler başka anlamlar yüklüydü.
O gün şu cümleleri kurmuştum:
Büyük sözlerin, büyük iddiaların çağı başladı
Küresel ölçekte yeni eğilimlere dikkat edin. Büyük sözlerin sarfedildiği, büyük adımların atıldığı, büyük iddiaların öne çıktığı çok sert bir uluslararası iklime girdik. Bu, sadece Türkiye için böyle değil, dünya genelinde böyledir. Açık müdahalelerin, sert kavgaların dünyasına girdik. Dolayısıyla herkesin aklını başına alması gerekmektedir.
Türkiye, bu yeni iklime tarihi, siyasi kimliğini yeniden inşa ederek, elini güçlendirerek, gücünü takviye ederek giriyor. Başka türlü ayakta kalması mümkün olmayacaktır. Bu aşamadan sonra alabildiğine güç yatırımı yapmak gerekmektedir. Öyle de olacaktır.
Artık,büyük sözler söyleme zamanıdır. Türkiye, büyük iddialarıyla öne çıkacaktır.
Sınırlarının güneyindeki terör koridoruna da, içerideki terör uzantılarına da, Avrupa merkezli renkli şımarıklıklara da tahammül etmeyecektir.
Yeni bir tarih başlamıştır, herkesin bu yeni durumu iyi okuması ve ona göre pozisyon alması gerekir. Geçmişimizin siyasi kimliği ile, içerideki özgürleşme çabamızla, küresel ölçekte yeni yol haritamızla bir Türkiye gerçeği öne çıkacaktır.
Mesaj açık: Yavuz da, Fatih de burada artık!
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, 17 Nisan günü yaptığı ziyaretler, hem içeride durduğumuz yeri, hem devleti tahkim etme biçimimizi, hem küresel ölçekte yönümüzü ortaya koyan mesajlarla doluydu.
İşte yeni Türkiye budur, yeni kuruluş budur, siyasi tarihimizin akışı yolunu yeniden bulmuştur. “Büyük yürüyüş” dediğimiz budur ve bundan sonra o yürüyüş daha büyük adımlarla yapılacaktır. Türkiye artık büyük oynayacaktır.
Artık bu büyük yolda Erdoğan’a, Erbakan ve Özal kadar, Yavuz da, Fatih de, Kanuni de eşlik etmektedir. Mesaj açıktır!
Ziyaretlerin bende uyandırdığı anlam buydu. Çünkü içerideki ziyaretlerin sembolik değeri buydu. Türkiye bir tarih sıçraması yapıyor, yeni bir döneme giriyor, Anadolu’ya hapsedilmiş ülke olmaktan çıkıp küresel ölçekte bir güç olma yolunda büyük yürüyüşüne başlıyordu. Erdoğan, o sembolik ziyaretlerle bunu hem içeriye hem dışarıya ilan etmiş oluyordu.
Dünyayı yöneten başkentler, ikinci mesaj yüklü ziyaretler
ABD, Rusya, Çin, Hindistan, Brüksel-NATO ziyaret takvimi de, işte o içerideki ziyaretlerin dışarıdaki trafiğidir. Dünyanın merkez iktidar alanını oluşturan başkentlerine, merkezlerine yapılacak bu yolculuklar, Türkiye’nin geleceğin dünyasını şekillendirmede ana aktörlerden biri olacağına dair güçlü işaretlerdir.
Türkiye artık büyük oynayacaktır, belli başkentlerden yönetilen ülke olmaktan çıkmıştır, o tarih değişikliğine kendini içeride hazırlamış ve dışa dönük harekete başlamıştır.
İsteseler de istemeseler de bu böyle olacaktır. Küresel ölçekte güç hareketliliği, rekabetler, çekişmeler, örtülü dünya savaşı, yeni bloklaşmalar, arayışlar Türkiye’ye inanılmaz bir hareket alanı sağlamaktadır.
Türkiye’yi bu yüzden durdurmak istediler
Referandum kampanyasında bütün Avrupa’nın ortak cephe olarak “Türkiye’yi durdurmaya” çalışması bile Türkiye’nin nasıl bir güç haline geldiğinin göstergesidir.
İşte 15 Temmuz çokuluslu darbesiyle bu sonucu engellemeye çalıştı onlar. İç savaşa sürükleyip diz çöktürmeyi planladıkları ülke, çok daha büyük bir güç olarak öne çıktı. 16 Nisan’da durdurmak istedikleri de buydu. Sistem sorunlarını çözmüş bir ülkenin nasıl küresel oyuncu olacağını, ayaklarında prangalardan kurtulan bir Türkiye’yi durdurmanın artık mümkün olmayacağını biliyorlardı.
Fatih’le, Kanuni ile, Yavuz’la masada yerimizi alacağız..
Türkiye çok ağır bedeller ödedi ama zafer üstüne zafer kazandı. Bundan sonra istedikleri kadar tehdit etsinler, istedikleri kadar “Erdoğan’ı öldürün” çağrıları yapsınlar, Türkiye yükselecek, Avrupa ülkelerinin birçoğu tarihi hezimetler, çöküşler yaşayacak.
Türkiye büyük oynayacak, büyük söz söyleyecek, bu iddialarla yoluna devam edecek. Bu büyük yürüyüşe karşı duranların zamanla nasıl küçüleceğini göreceğiz.
17 Nisan ziyaretlerinden sonra “artık Erdoğan’a bu yürüyüşte Fatih, Yavuz, Kanuni de eşlik edecek” demiştim. Menderes, Özal, Erbakan birer iç siyasi semboldü, onlarla Brüksel’de masaya oturuyor, onlardan oralardaki pazarlıkta güç alıyorduk. Ama Çin’e, Rusya’ya, ABD’ye, Brüksel’e, Hindistan’a Fatih’le, Kanuni ile, Yavuz’la gidiyoruz.
Türkiye tek başına AB’den daha büyük siyasi güçtür
Artık böyle bir Türkiye var. Ölçek büyüdü, hesap büyüdü, iddia büyüdü, Türkiye büyüdü. “Büyük yürüyüş” derken…