Ayağımıza taş atsalar ne yazar, yolumuza diken dökseler. Arkamdan küfretseler. Onlar cahildirler bilmiyorlar dememiz gerek. Hem değil mi ki beni gören, duyan, bilen bir Rabbim var. O, kuyudaki Yusuf’u Mısır’a sultan edendir. Ne gam! “Allah’ın dediği olacak” ya hu, “Ve bil kaderi hayrihi ve şerrihi minellahi teala” demiyor muyuz! Hayır da şer de Allah’ın iradesine tabidir. Biz O’nun rızasını isteyelim. Haşa Allah’ın yetmeyen gücüne güç, yetmeyen aklına akıl, yetmeyen parasına para yetirecek değilsiniz. Allah’ın kimseye ihtiyacı yok. O dilerse kâfirler eliyle dahi dinine hizmet ettirir. Ne o “Beka sorunu” ya hu! Tövbe estağfurullah!. Dini kavramları siyasi polemiklere alet etmeyelim lütfen! Hem bize denmedi mi “Size hayır gibi gelen şeylerde şer, şer gibi gelen şeylerde Allah hayır murat edebilir”. Ya hu, “Kuyudaki Yusuf’u Mısır’a sultan eden Allah” bizi görmekte, duymakta ve bilmektedir. Yüzümüzü O’na dönelim. Gam yok! Panik yok! Tereddüt yok! Bu olanlara gelince, imtihan oluyoruz. Kim ne yapıyorsa yapsın. Kader, rızık, ecel değişmeyecek, ama bu vesile ile birileri cennete, birileri cehenneme gidecek. Şunu diyebiliyor musunuz? “Rabbim ben senden, benim hakkımdaki hükmünden razıyım, yeter ki, sen benden razı olan, beni sabreden, şükreden, direnenlerden bulacaksın..” İşte asıl mesele bu!
Şu ayet meali hep aklımızda olsun, “İçimizdeki beyinsizlerin işledikleri yüzünden bizi helak eder misin Allahım”. Bir de şunu unutmayalım, “Allah cahil ve zalim topluluğa, müfsitlere, müstekbirlere, mütrefinlere, münafıklara, yeryüzünü ifsad edenlere, İlahlık ve Rablik taslayanlara yardım etmez”. Sakın onlara yardım etmeyin, “onlara yaklaşmayın sonra ateş size de dokunur”.
Çaresiz değiliz biz.. Çünkü çare, Allah’ın açıklanmış rızasının tecellisinin vesilesi olmak gibi bir yolun yolcusu isek, “Biz”iz, biz!. Allah bizim ellerimizle zalimleri cezalandırmak, mazlumlara yardım etmek ister. Biz Hakk’ın ve halkın gören gözü, işiten kulağı, tutan eli, haykıran sesi olacağız. Haksızlık kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsun, mazlumdan yana zalime karşı olacağız, zalim babamız da olsa, o da sultan olsa, mazlum düşmanımız da olsa! İster siyaset ister bürokrasi ya da herhangi bir şekilde güç sahiplerine karşı hakkı söylemek gerek. Kibir içinde başı dönen güç ve servet sahipleri eğer zulme alet olmuşsa, ona hakkı hatırlatmak, hem mazlumlara yardım etmek, hem de zalimin zulmüne engel olmak bağlamında her ikisine de yardım etmek anlamına gelir.
Her daim yüzümüz Hakk’a dönük olmalı. Pir Sultan’ın dediği gibi:
“Kadılar müftüler fetva yazarsa / İşte kemend, işte boynum asarsa
İşte hançer, işte kellem keserse / Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan”..
Şu “Taşgetiren vakası”na gelecek olursak, bu işler bu noktaya gelmemeli, bu noktaya gelmeden tedbir alınmalıydı ama olan oldu. İnsanlar böyle kolay harcanmamalı.
“Alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste” denir. Her aykırı sesi susturmaya kalkarsanız, bu süreç böyle devam ederse konuşan kimse kalmaz…
Bakın bir insana yapılan haksızlık bütün bir topluma yöneltilmiş bir tehdittir.
Böyle olmaz. Erdoğan, “bu partide raconu ben keserim” diyor ama, birileri racon kesmeye devam ediyor. Sırtını partiye dayamış birileri piyasada, medyada, yargıda, hatta mafya adına racon kesmeye kalkıyor. İhaleler onlardan sorulur, atamalar da.
Ahmet Taşgetiren’in “Ne oldu” yazısı, hep örtülmeye çalışılan bir konuyu gün yüzüne çıkardı.
Ahmet Taşgetiren’i uzun süreden beri tanırım. Bu camianın derdiyle dertlenen, ömrü bunun mücadelesi içinde geçmiş bir insan. Hepimizin hataları olabilir. Taşgetiren’le farklı düşündüğüm noktalar da… Ama bu durum benim için kabullenilebilecek bir durum değil.
Hem geleneksel medyada hem de sosyal medyada birtakım kişi ve gruplar bazı insanları hedef haline getirip, itibarsızlaştırmaya çalışıyorlar. Bunlara medya tetikçileri diyebiliriz. Kendileri gibi düşünmeyenleri hedef tahtasına oturtuyorlar. Onlar için geçerli olan sadece kendi doğruları ve çıkarları, bu emellerinde ellerinden geleni ardına koymuyorlar.
Bu böyle gitmez. Bu durum insanların kafalarında soru işaretleri oluşturuyor. Çünkü bu gruplar birileri adına hareket ettiklerini iddia edip, koca bir camiayı töhmet altında bırakıyorlar. Bu gidişata bir dur demek gerekiyor. Yoksa bu durum ileride çok daha büyük zararlara yol açabilir.
Siyasiler toplumun gündemindeki öncelikli konularda fazla bir şey söylemiyorlar.
Sağı da solu da böyle. Suali mukadderlere cevap verilmiyor. Aile, gençlik sorunları ıskalanıyor. Yolsuzluk, rüşvet ve torpil olayları da. CHP bu konularda AK Parti’yi suçluyor ama İlgezdi olayını, buna benzer daha bir sürü olayın üzerini örtme çabasındalar.
28 Şubat’ta basına uyguladıkları baskıyı gelin bizden sorun.. AK Parti ile 28 Şubat kıyaslanmaz. Ama bakıyorum da iktidara geldiğimizde eleştirdiğimiz birçok konuyu biz yapar hale geldik. Ne çabuk da bozulduk yahu ve bu bozulma hızla ve artarak devam etmekte. Bu yapı bu şekilde devam edemez. Bir an önce kendimize bir çekidüzen vermeliyiz.
Dindar insanlar birçok alanda kazanımlar elde ettiler. Siyasiler milletin vekaletini emanet alarak bu noktalara geldiler. Bunun kıymetini bilmemiz lazım. Yoksa bu nimetler ve imkanlar bir anda elimizden kayıp gider.
Ayet buyuruyor ki, “Biz (galibiyet ve hakimiyet) günlerini (ve dönemlerini) insanlar (toplumlar) arasında dolaştırıp dururuz.” Kur’an’dan çıkaracağımız çok ders var ve bu imkanları elimizde tutabilmek bizim elimizde..
Bakın, bu sansürcü kafa, aslında kendilerine bağlı medyayı da bitirdiler. Bakmayın yüz binlerle ifade ettikleri gazeteleri, gerçek tiraj on binlerle ifade ediliyor. Ve olmayan tirajlarını yüksek göstererek, halktan ve kamudan, ilan ve reklam verenler üzerinden haksız kazanç sağlıyorlar.