Yusuf Kaplan’ın Yenişafak gazetesindeki yazısı…
Başını gökyüzüne çevirerek, “Hayretimi artır ya Rab! Bana eşya’nın hakikatini öğret!” diye dua eden bir rahmet peygamberinin ümmeti olmak ne büyük nimet!
Âlemlere rahmet olarak gönderilen, Kitab-ı Hakikat “verilen”, “bütün kelimelerin toplamı” (cevâmi’üI-kelim), hakikat ummanı, kâinat’ın övüncü, kıvancı bir hakikat peygamberinin ümmeti olmak ne büyük şeref, ne büyük izzet!
Fehm etmek, fikr etmek ve şükretmek gerek!
ZAMANI VE MEKÂNI YENİDEN MÜSLÜMANLAŞTIRMAK…
Efendimiz (sav) eşya’nın hakikatlerini öğrenmek ve öğretmek gibi ulvî bir derdin ve gâyenin izini sürüyor ve ümmeti olarak bizi de bu derdin ve gâyenin izini sürmekle yükümlü kılıyor.
İşte bu ulvî dertle hemdert, hemdost ve hemhâl olabildiğimiz içindir ki, dün, insanlığa hakikat, hakikatten süt emen, herkese hayat hakkı tanıyan bir adalet, kardeşlik ve ruh medeniyeti hediye ettik.
Ama son iki asırdır köklü bir medeniyet buhranı yaşıyoruz: Medeniyet gökkubbemiz çöktü: Müslüman zihni, idraki, dili, “yer”i yerle bir oldu: Müslümanca duyuş, kavrayış, düşünüş ve yaşayış vasat’ımızı ve vasıta’larımızı, yetilerimizi ve yeteneklerimizi, ilkelerimizi ve zeminimizi yitirdik.
Zamanda ve mekânda İslâm’ın diriltici ruhu hükmünü icra etmiyor artık. Müslüman zamanı’nı ve Müslüman mekânı’nı, şuurunu ve şiiri’ni kaybettik.
Zamanı ve mekânı Müslümanlaştırmamız gerekiyor silbaştan. Bu, bizim çağın ağlarından ve bağlarından, kavramlarından ve bağlamlarından arınarak ümmîleşmemiz, çağ aşacak, çağ açacak, çağrı’sı çağ’ını kuracak bir öncü kuşak yetiştirerek yeniden Müslümanlaşmamız demek!
DERS’TEN ÖNCE DERT!
Dert büyük yani.
Öyleyse âcizane söyleyeceklerime kulak verin şimdi. Bu çağrım, herkese ama özellikle de eğitimcilerimize…
Öğrenciye, Ders’ten önce Derd’ini öğretecek Dertli hoca’lar gerek bize!
Derdimiz: Dertsiz ders, Dertsiz hoca, Dertsiz öğrenci’dir. Bu, iyi biline!
*
Derdin varsa, “inilersin”! Derdin varsa, dertli dolap gibi söylenirsin. Derdin varsa, hakikate susamışların susuzluğunu giderirsin.
*
Derdin varsa, diriIirsin. Derdini bilirsen, dertlere derman olur, hakikati bulur, diriltici ruh üflersin.
*
Derdin varsa, “ses” verirsin. Derdin varsa, nefes alır-verir, dirilirsin. Derdini bilirsen, nefes üfler, nefes olur, hakikati bilirsin.
NE MUTLU, DERT’LERİNİ BİLENLERE!
Derdini bileceksin, derdini sevecek, özleyecek ve özümleyeceksin ki, ders’ini alabilmen, ders’inin derdini de, derdinin ders’ini de bilebilmen ve sonunda nefsini yenebilmen, putları yere serebilmen, bütün ayartıcı putları elinin tersiyle itebilmen, hakikatin izini sürebilmen, hakikatin önüne nüfûz edebilmen, özüne / fıtratına / yaratılış gâyene erişebilmen, öz’ünü gür’leştirebilmen, gerçek özgürlüğüne kavuşabilmen mümkün olabilsin.
Ne mutlu dertlilere!
Ne mutlu insanlığın dertleriyle, hakikatin hayat, hayatın hakikat olması derdiyle hemdert, hemdost ve hemhâl olabilen yürek-ülkesi’nin gönül, keşif ve fetih erlerine!
Ne mutlu dertlerini bilen, insanlığın önünü açabilecek, insanlığı hakikatle buluşturabilecek dert sahibi, insanı, hayatı ve hakikati dert edinen, insanlığın “yük”ünü omuzlarında hissedebilen öncü nesillere, öncü hakikat erlerine!
Yazının devamını okumak için…