D-8’ler yeniden yapılandırılarak D-60’lar inşa edilmelidir.

Yazarlar
Prof Dr. Burhanettin Can’ın Milli gazetedeki”İslâm Coğrafyasını Kasıp Kavuran Fitnenin Kökünü Kazımak-5: -D-8’ler yeniden yapılandırılarak D-60’lar inşa edilmelidir.” başlıklı yazısı...
EMOJİLE

Prof Dr. Burhanettin Can’ın Milli gazetedeki”İslâm Coğrafyasını Kasıp Kavuran Fitnenin Kökünü Kazımak-5: -D-8’ler yeniden yapılandırılarak D-60’lar inşa edilmelidir.” başlıklı yazısı…

NATO, askerî amaçlı, güvenlik merkezli bir örgüt iken; AB, sosyo-kültürel ve sosyo-ekonomik, askerî, kültür ve medeniyet merkezli bir entegrasyon projesidir. Şangay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) ise askerî ve ekonomik merkezli bir örgüt olup, batı ittifakına karşı kurulmuştur.

Bu durumu göz önüne alarak sorulması ve cevaplandırılması gereken, Türkiye’nin tercih önceliği, bunlardan birisi mi olmalı; yoksa İslâm ümmetinin birlik ve beraberliğini sağlayacak bir işbirliğine mi gitmeli sorusudur. İslâm coğrafyasındaki fitnenin kaynaklarından birini, diğerine göre “ehveni şer” diyerek kabullenmek, İslâm coğrafyasındaki fitnenin kökünün kazınmasında ne derece etkili olabilir

Rusya tarafından icra edilen Halep katliamı gözler önünde iken; Rusya, zalim Esed yönetimine, ÇİN ile birlikte her türlü desteği verirken, ŞİÖ’ya girmek istemek, İslâm dünyasının geleceği için akılcı ve kalıcı bir çözüm değildir.  ŞİO’ya, taktik geçici bir çözüm olarak bakılabilir. Öyleyse stratejik çözüm ne olmalıdır

Siyonist-Haçlı ittifakının tüm saldırılarını durdurup parçalayacak bir potansiyele sahip olan Türkiye’nin, bölgesel ve küresel güç olabilmesi için Türkiye, ümmetin gücünü yanına almalı, şerre karşı hep birlikte yürümelidir. Bu amaçla D-8 Merkezli D-60’ları kurmayı hedeflemelidir.

Burada bu konu ele alınacaktır.

Kaza Görüntüsü Verilmiş Sabotajlar Ve Taşeronlar Üzerinden Yürütülen Adı Konmamış Bir Savaş: Siyonist- Haçlı İttifakı Saldırıları

Türkiye’nin ABD ve Batı ile ilişkilerinde ne zaman bir sertleşme olmuşsa, Türkiye kendi bağımsız politikasını uygulamaya sokmaya çalışmışsa, ülkede mutlaka çok özel cinayetler işlenmiş ve çok önemli stratejik alanlara sabotaj yapılmış, toplu kitle katliamlarına sebebiyet verecek bomba ve canlı bomba olayları vuku bulmuştur.  Cumhuriyetin başlangıcından bu yana bu politika hep yürürlükte olmuştur. Geçmişte gerçekleştirilen Kahramanmaraş, Çorum, Sivas, Malatya, 1 Mayıs Taksim, Gazi Mahallesi olayları, Güneydoğu’daki “Hendek savaşları”, Diyarbakır, Ankara ve İstanbul’da değişik zamanlarda meydana gelen canlı bomba vakaları, Muavenet Zırhlısının ABD Saratoga Gemisi tarafından vurulması, Kemal Türkler, Eşref Bitlis, Uğur Mumcu, Kışlalı ve Gaffar Okkan’ın öldürülmesi,  Kırıkkale Silah fabrikasında ve Afyondaki Silah Deposunda meydana gelen patlamalar, CASA uçakları, Eşref Bitlis’in uçağı, Atlas Jet Uçağı ve değişik zamanlarda askeri uçak ve helikopterlerin düşmesi/düşürülmesi, Türkiye-Şer İttifakı (ABD-İsrail-İngiltere-Siyonizm-AB) ilişkilerinde meydana gelen gerilim sonrasında vuku bulmuş olaylardır. Bunların hiçbiri tesadüf değildir, rastgele olmamıştır. Bir stratejinin uygulanmasının sonucudur.

Son İstanbul Beşiktaş’ta Çevik Kuvvete yönelik yapılan canlı bomba saldırısı ile Diyarbakır’da F-16 askeri uçağının düşmesi/düşürülmesi; MİT operasyonu (Hakan Fidan’ın Oslo görüşmeleri için ifade vermeye çağrılması) ve ardından başlayan Taksim Kadife Darbe süreci ve onun devamı olan sosyolojik savaş amaçlı 15 Temmuz Darbe Girişimi sürecinin devamından başka bir şey değildir. Şer ittifakının Irak – Suriye hattında, Türkiye’yi tuzağa düşürmesi, PKK, PYD-YPG’ye silah yardımı yapması ve PYD-YPG’yi “stratejik ortak” ilan etmesi, Türkiye’ye açılmış ve fakat adı konmamış bir savaştan başka bir şey değildir.

Türkiye, Türkiye’deki ABD ve NATO üslerini kapatarak şer ittifakına cevap vermelidir, vermek zorundadır.

Türkiye’deki ABD ve NATO Üsleri Kapatılmalıdır

Türkiye, NATO’ya girdiği günden beri sahip olduğu jeostratejik, jeopolitik, jeoekonomik ve jeokültürel öneminden dolayı, ABD-NATO tarafından vazgeçilmez bir ülke olmuştur. ABD/NATO’nun Türkiye’de sürekli üsleri olmuş ve her fırsatta da üslerin ülkenin her tarafına yayılması için Türkiye’ye baskı uygulamıştır. Medyaya yansıdığı şekliyle Türkiye’yi bir örümcek ağı gibi saran NATO üsleri, aşağıda verilmiştir (1-5):

Şekil 1: Türkiye’de ABD ve NATO üsleri, 9 Aralık 2012, (1,2)

1- Adana – İncirlik Üssü, 2- İncirlik Hava Üssü, 3- Malatya – Kürecik, 4- İzmir – Çiğli, 5- Afyonkarahisar, 6- Şile Üssü, 7- Konya 3. Ana Jet Üs Komutanlığı,

8- Balıkesir 9. Hava Jet Üssü, 9- Muğla Aksaz Deniz Üssü, 10- Birleştirilmiş Hava Harekât Merkezleri (CAOC6); 11- Ankara, Karamürsel, Sinop, Hakkari, Hatay, Erzurum Kargapazarı dinleme üsleri, 12- Ankara Cevizlibağ, Elmadağ, İstanbul, İzmir dinleme ve harekat merkez üsleri, 13- Adana-Hatay Toroslar CIA, Gladio eğitim üssü, 14- Tekirdağ Çorlu Havaalanı; Lojistik destek üssü,  15-Gaziantep-Batman Havaalanı; Lojistik destek amaçlı havaalanları. Heronların üssü, 16-Sabiha Gökçen Havaalanı; Lojistik destek havaalanı, 17- Mersin Taşucu Limanı; Limanda liman ve helikopter pisti, 18- İskenderun Limanı (konteyner alanı), 19- Diyarbakır Hava üssü, (NATO askeri var) , 20- Şırnak-Silopi Lojistik depolama yeri, 21- Mardin (İncirlik Üssü’ne ve İskenderun’a gelen ABD asker ve teçhizatları için geçiş yeri), 22- Şanlıurfa yakıt ikmal üssü.

Görülebileceği gibi ABD ve NATO ülkeyi gayrı resmi olarak işgal etmiş, ülkenin kılcal damarlarına kadar sızmış durumdadır. 15 Temmuz İhanet Hareketinde NATO, çok ciddi bir rol üstlenmiş, sosyolojik savaş amaçlı darbe girişiminin strateji, plan ve programı,  NATO karargâhlarında hazırlanmıştır. Bölgede kaos çıkarmak amacıyla PKK-PYD-İŞİD, ABD-AB-NATO-İsrail-İngiltere koruması altında büyütülüp, bölgenin başına bela edilmiştir.

Yaşadığımız olaylar, Türkiye’deki siyasi iktidarların, küresel güçlerin çok yoğun baskısı altında olduğunu ortaya koymaktadır. O nedenle uluslararası ilişkiler ile ilgili alınacak tüm kararlar, TBMM’den mutlaka geçmelidir.

Türkiye toprakları üzerinde, yabancı güçlerin üslerinin bulunması, en ciddi tehlikedir. Öyleyse; NATO üsleri kapansın, yabancı tüm güçler bölgeyi terk etsin, Siyonizm’e karşı kesin ve kararlı bir mücadele verilsin, AB’ye girmekten vazgeçilsin; AB uyum yasaları kapsamında yapılan tüm değişiklikler ve tüm ikili anlaşmalar gözden geçirilsin.

Tüm gönüllü kuruluşların, ABD, NATO, Fransa, Almanya, İngiltere, Rusya ve Çin’in bölgeyi terk etmesi için hem toplumsal şuuru hem de ümmet şuurunu harekete geçirmesi lazımdır.  Bu nedenle D-8’lerin yeniden yapılandırılma çalışmasına başlanması için gönüllü kuruluşlar, aktif rol almalıdırlar.

D-8’ler: İslam Birliğinin Kurulabilmesi Stratejik Bir Çekirdek Yapı

1937 yılından buyana İslam ülkeleri arasında kurulmuş olan pek çok yapı (6,7), İslam coğrafyasının yaşadığı kaos ortamından çıkabilmesi için ciddi bir tavır ortaya koyamamıştır/koymamıştır. Bu kuruluşlardan İslam Konferansı Teşkilatı ve D-8’ler hariç diğerleri, genellikle, bölgesel özelliğe haizdir. Ne yazık ki İslam konferansı teşkilatı, Müslüman coğrafyada ki ihtilaflara müdahale edememiş, çatışmaları durduramamış, yönetimlerin kendi halklarına yaptığı zulme engel olamamış/olmamıştır. Diğer taraftan da Şer İttifakının işgal hareketine karşı da üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmemiştir.

Rahmetli Erbakan’a göre daha önce kurulmuş olan İslam Konferansı Teşkilatı gibi yapılar, fonksiyonsuz olup hiçbir işe yaramamakta; Müslümanları savunmadıkları gibi Müslümanların hiçbir yarasına da merhem olamamaktadırlar. Bu hantallaşmış yapıları harekete geçirmek çok zordur. Onun yerine Müslüman ülkelerin tümünü değil, Batının en çok baskı uyguladığı, stratejik öneme sahip ve belli alt yapıları olan ülkeleri bir araya getirmek, hem daha kolay hem de daha faydalıdır. Devamlı horlanmaktan, aşağılanmaktan ve sömürülmekten şikâyetçi olmuş olan bu ülkeler, baskıyı azaltabilecek, kırabilecek bir güç arayışı içinde idiler. D-8’lerin kuruluş çalışmaları sürecinde liderlerin yaptıkları konuşmalarda bunu görmek mümkündür Konuşan liderler, dünyada “mustazaflarla müstekbirlerin mücadelesine” ve “müstekbirlerin adaletsiz ve ahlaksız davranışlarına” ve “kurdukları sömürü çarkına” dikkat çekmekteydiler (7).

Bu nedenle Rahmetli Erbakan, D-8’lerin “etkinlik prensibi” üzerine kurulması noktasında ısrarcıydı (7).  Erbakan’a göre etkinlik ilkesinin iki hedefi vardır:

Gelişmekte olan ülkelere yürek vermek;

Sanayileşmiş ülkeler tarafından ciddiye alınmak.

Her ikisi için de güce ihtiyaç vardı.

Açıkça ifade edilmemiş olmasına rağmen konuşulanlara, çizilen stratejiye bakıldığında bu gücün; 1- Geliştirilmiş teknolojiler; 2- Sahip oldukları stratejik önem; 3- D-8 ülkelerinin 800 milyonluk bir pazar oluşturması; 4- Sahip oldukları enerji kaynakları ve enerji nakil yolları; 5- Kıymetli zengin maden yatakları; 6- Genç Nüfus; 7- Temiz su havzaları; 8- Mustazafların müstekbirlere duyduğu öfke üzerinden oluşturulması öngörülmüştür.

Bu gücü hızlıca oluşturabilmenin yolu olarak da etkin çalışabilecek, hareketli, oyalama yapmayacak ülkeler seçilmiş ve onlarla yola çıkılmıştır. Dolayısıyla D-8’ler, müstekbirlere karşı mücadelede hedeflenen asıl büyük gücün çelik çekirdeğini oluşturmaktaydı. Birinci hedef Müslümanlar; İkinci hedef tüm mustazaflar, üçüncü hedef de müstekbirler dâhil tüm insanlıktı. En azından Erbakan böyle düşünmekteydi(Şekil 2):

“Burada 8 tane Müslüman ülke bir araya gelmiş, çekirdek oluşturulmuş,1 milyarlık bir nüfus meydana getirilmiştir. Bu bir çekirdektir; yola çıkmış, çekirdeği teşkil etmiştir. İşbirliğine başlamış, projeleri taksim edilmiş ve kolları sıvamıştır. Bunun arkasından 2. Hedefimiz vardı. Bunlar, bütün Müslüman ülkeleri ve ezilen ülkeleri yani Rusya’sı, Çin’i, Hindistan’ı dahil 5 milyar ezilen sömürülen insanın hepsini biz adil bir dünya düzeni etrafında toplayacağız, prensibinden hareket edilmişti.

Bizim gayemiz sadece 5 milyara değil. 6 milyar insanın hepsine hizmettir.

O takdirde kendini gelişmiş sayan ülkeleri de bu sefer bir yuvarlak masa etrafında toplayacağız. Onlara, “Oturun bakalım buraya, yeni dünya sizin kuvvet ve prensiplerinize göre değil, adil düzen prensiplerine göre kurulacaktır” diyeceğiz. “Herkes saadet bulacak” diyeceğiz ve buna uymak için de gereken müeyyideyi elimizde tutacağız. Çünkü bunlar laftan anlamazlar.  Müeyyidesiz bunlara bir iş yaptırmak mümkün değildir. İşte yeni dünyanın adil esaslara göre kurulması prensibi gözetilerek D-8`ler kurulmuştur.

Bundan sonra 3 ana istikamet var. 3 istikameti bir kez daha özetliyorum.

Bunlardan birincisi, sömürgeleşmeyeceğiz. Lider ülke olacağız.

İkinci husus, ekonomide milli çözüm vardır; kendi gücümüzle kalkınmak mecburiyetindeyiz.

Üçüncü husus, gidilecek yol, Avrupa Birliği`ne kul, köle olmak değil, önce İslam birliğini kurmak, D-8’ler vasıtasıyla yeni bir dünyayı kurmak yoludur.

Bu istikametlerde çalışma yapılırken çok önemli bir istikamet ise Yeni Bir Dünya düzeni nasıl kurulacak Yeni dünya düzeni 6 milyar insana saadet getirmek üzere adil bir düzene dayanmak üzere yapılmak mecburiyetindedir.” (8)

Şekil 2: D-8, D-60, D160’ların Erbakan Modeli

D-8’ler hareketi, yeryüzünde “savaşı değil, barışı”, “Gerginliği değil, diyaloğu”, “Sömürüyü değil, işbirliğini”, “Çifte standardı değil, adaleti”, “Kibri, tekebbürü değil, eşitliği” ve “bir arada, hakka riayet ederek yaşamayı” ilke olarak, 6 umde, benimsemiş ve bunları, yeni dünyanın temel prensipleri olarak kabul etmiştir.

Sonuç: D-8 Hareketi, ‘Lider Türkiye’, ‘Yeniden Büyük Türkiye’ Hareketidir

D-8 Hareketi, Türkiye’nin Ortadoğu, Afrika ve Uzakdoğu’ya yeniden açılma ve İslam Dünyasının liderliğini yeniden üstlenme hareketidir. Bundan dolayı D-8 tanıtılırken hep ‘Yeniden Büyük Türkiye’ ve ‘Yeni Dünya Düzeni’ denmiştir. Nitekim Malezya Başbakanı Muhatır Muhammed, kuruluş toplantısında üstü kapalı bir şekilde, ima yoluyla da olsa Türkiye’nin güçlü siyasal liderliğine olan ihtiyaca vurguda bulunmuştur (6,7).

D-8 hareketinin oluşmasında Türkiye’nin üstlendiği rol ile ABD-İsrail-İngiltere- Siyonizm ekseninin Türkiye’ye biçtiği rol, örtüşmemiş, tam tersine karşı karşıya gelmiştir.

D-8 Projesi, ABD-İsrail-İngiltere-Siyonizm tarafından Türkiye’ye biçilen jandarmalık, uşaklık, uyduluk ve çevre ülke rolüne, karşı çıkış hareketidir. Türkiye’yi lider ülke yapma, İslam coğrafyasını sömürüden kurtarma ve Şeytanı İttifaka karşı Hak ve Adalet eksenli bir ittifak kurma, adil bir düzen, adil bir dünya kurma hareketidir.

D-8’ler, Lozan’da kurulan bir sisteme ve Sevr’e, karşı bir harekettir. Yeniden aktif hale getirilmelidir.

Öyleyse!

“Hak ve Adalet merkezli yeni bir Dünya düzeni” için Ne AB, ne ŞİO ve ne de NATO; Önce D-8.

Kaynaklar

1- Yılmaz, A, – Turk North America; Raporun İngilizce aslı: http://www.washingtoninstitute.org/uploads/Documents/pubs/PolicyNote12.pdf;

2- Türkiye’de Kaç Tane NATO Üssü Var Dünya, 21.09.2015

3- Milli Gazete’nin 21 Eylül 2015

4-http://www.hurriyet.com.tr/planet/19368830.asp;

5-blog.milliyet.com.tr/natoturk-ve-nato-nun-turkiyedeki-usleri/Blog/…;

6- Dursun D., İslam Dünyasında Dayanışma Hareketleri ve İslam Konferansı Teşkilatı, Ağaç Yayıncılık, İstanbul,1991 S: 46-70

7- Alan B., D-8 Yeni Bir Dünya, Yörünge yayınları, İstanbul, 2001, s: 10-20, 177, 194-201,309

8- Erbakan, N., Gayemiz Bütün Beşeriyetin Saadetidir, Esam-Ankara, 16 Kasım 2005