Araştırmacı, soruşturmacı gazeteci diye geçinen, ama aslında gariban esnaf dışında hiçbir güçlüye dokunmayan Uğur Dündar’ın yargıdaki dosyaları bayağı kabarık. Askerî vesayete ses etmeyen, zayıfa gücü yeten Dündar; 17-25 Aralık’ta FETÖ’cülerin yayınladığı illegal tapeleri köşesine taşıyan Dündar, Binali Yıldırım’a yönelik basın yoluyla hakaret ettiği gerekçesiyle 1 yıl hapis cezasına çarptırıldı.
Dündar’ın hakaret eylemini alenen gerçekleştirdiği gerekçesiyle cezayı 1 yıl 2 aya çıkaran mahkeme hâkimi, verilecek cezanın sanığın geleceği üzerindeki olası etkilerini gözeterek, Dündar’ın 11 ay 20 gün hapis cezasıyla cezalandırılmasına hükmetti. Gazeteciler zaman zaman bu tür hakaret davalarından ceza alıyorlar ama burada durum farklı.
Uğur Dündar 17-25 Aralık’ta FETÖ’cülerin dolaşıma soktuğu illegal tapeleri kullandı. 5 Nisan 2014’te Dündar, Sözcü’deki köşesinde aynen şunları yazdı:
“Mehmet Cengiz, Sabiha Gökçen Havalimanı’na inşa edilecek yeni pistin ihalesini alabilmek için kime yüzde 10 verdiğini de hâkim kararıyla dinlenilen o telefon görüşmesinde ayrıntılı biçimde dile getiriyordu.
Anlattığına göre 14 Kasım 2013 günü, Ulaştırma eski Bakanı Binali Yıldırım’la İstanbul’daki Kıyı Emniyeti Sosyal Tesisleri’nde buluşmuşlar ve gece 23.00’e kadar pist ihalesini konuşmuşlardı. Birçok projede ortaklık yaptığı iş adamı Kolin İnşaat’ın sahibi Celal Koloğlu’na aktardığı bilgiye göre konuyu o görüşmede halletmişti.
Peki nasıl? Ses kayıtlarındaki iddiaya bakılırsa ‘Beyfendi’ dediği Binali Yıldırım’a yüzde 10 vererek!”
Görüldüğü üzere Uğur Dündar FETÖ’nün illegal tapelerini köşesine taşıyor. Binali Bey’e ağır iftira atıyor ve bunun sonucunda mahkeme Dündar’ı 11 ay 20 güne mahkûm ediyor. Uğur Dündar bu cezayı aldıktan sonra 10 Ekim 2015’te yazdığı yazıyı savunarak şunları yazmış:
“O hâlde benim yaptığım ne? Gazetecinin yapması gereken neyse onu yaptım! Yani tüyü bitmemiş yetim hakkının bulunduğu bir konuda, toplumun gerçekleri öğrenmesine yardımcı oldum. İftira atmadım, hakaret etmedim, kişilik haklarına saldırmadım, yalan söylemedim. Sadece görünürdeki gerçeğe ayna tuttum.”
FETÖ 17-25 Aralık’ta emniyet-yargı cuntası üzerinden AK Parti hükûmetini yıkmaya çalışsın, kimi montajlı tapeler ortalığa saçılsın, sonra sen bunları köşende yayınla. Peşinden de “toplumun gerçekleri öğrenmesine yardım ettim” diye kıvır. FETÖ argümanlarını kullanmak ne zamandan beri gazetecilik oldu. Bak FETÖ’cü savcı ve polisler seni nasıl kullanmışlar. Tapelerin illegal olduğunu bile bile kullandın.
Şu yazı ve aldığın mahkûmiyet bile FETÖ’cülere bilerek ve isteyerek yardım ettiğinin net kanıtı. O savcı ve hâkimlerin, polislerin FETÖ’cü olduğunu bildiğin hâlde onlara destek verdin. Çünkü derdin hak, hukuk, demokrasi değildi. FETÖ Tayyip Bey’i devirsin istiyordun. O yüzden de FETÖ’nün servis ettiği her şeye dört elle sarıldın. Bu kadar basit. Ha cesaretin varsa, sıkıysa aynı yazıyı şimdi yaz görelim. Bir de utanmadan “hâkim izniyle yapılan konuşmalar” diye yazıyorsun.
İşte Sözcü paçavrası budur. 17-25 Aralık’ta FETÖ’ye bilerek ve isteyerek yardım ettiler. 27 Mayıs benzeri bir ortama zemin hazırladılar. Sözcü yazarlarının çoğu da bu değirmene su taşıdı. Şimdi yaptıklarının hukuki bedelini ödüyorlar. Kayyum artık kanunun, hukukun gereği.
Uğur Dündar’ın yargıdaki sabıkaları saymakla bitmiyor
17-25 Aralık’ta bilerek ve isteyerek FETÖ’ye yardım eden Sözcü paçavrasının yazarı Uğur Dündar’ın yargı sicili hayli kabarık. Yaz yaz bitmiyor. Bu defa olay Tekirdağ’da geçiyor. Tarihler 27 Ekim 2005’i gösteriyor.
Uğur Dündar güya Arena programı için Tekirdağ’a giderek kötü şartlarda çalıştırılan çocuk işçileri haber yapmak istiyor. Ancak Dündar’ın elinde izin kâğıdı yok. Uğur Dündar her zamanki kıvraklığıyla(!) fabrikaya Bakan Başesgioğlu’nun izniyle, iki müfettişle birlikte saat 15.00 sıralarında gittiklerini söylüyor ve şöyle devam ediyor:
“Tam çıkmak üzereyken fabrika sahibi geldi. Soru sordum, konuşmak istemedi. O sırada jandarma geldi. Güvenliğimizi sağlayacaklarını düşünürken birdenbire kasetlerimizi almak istediler.”
Tabii iş yeri sahibi, Dündar ve ekibinden şikâyetçi oluyor. Olay mahkemeye taşınıyor. Tekirdağ 2. Asliye Ceza Mahkemesi, Uğur Dündar hakkında hakaret ve tehditten kamu davası açıyor. Savcılık ayrıca iş yeri dokunulmazlığını ihlalden Dündar’ın cezalandırılmasını istiyor. Peki sonuç ne oluyor? Mahkeme 10 Haziran 2008’de kararını veriyor: “Her ne kadar sanık İsmail Uğur Dündar hakkında tehdit ve hakaret suçundan kamu davası açılmış ise de, sanığın atılı suçlardan cezalandırılması için yeterli, kesin ve inandırıcı delil elde edilemediğinden CMK’nın 223/2-e maddesi uyarınca beraatine…”
Buraya kadar tamam. Hakaret ve tehditten beraat almış. Gelelim iş yerine izinsiz girme meselesine. Uğur Dündar iş yeri dokunulmazlığını ihlalden TCK’nın 116/2 maddesi uyarınca suçun işleniş biçimine göre 6 ay, suç birden çok kişiyle beraber işlendiği için 12 ay hapse mahkûm oluyor. İyi hâlden ceza 10 aya iniyor ve 6.000 TL paraya çevriliyor.
Yani Uğur Dündar’ın aldığı bu ceza ne anlama geliyor? İzinsiz insanların iş yerine girmiş. Hâlbuki Dündar izin kâğıdım var diyordu ve dönemin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu’nu da tanık olarak gösteriyordu. Dündar düpedüz yalan söylemiş. Hani izin kâğıdın vardı senin?
Uğur Dündar, aldığı bu cezayı yıllardır gizliyordu. Güya halkın sesi ya. İnsanların mahremine izni olmadan girmiş ve yargı bu yalanını yüzüne vurmuştu. Ne oldu Dündar? Aradan kaç yıl geçti, hâlâ izin kâğıdını bulamadın mı? Sen kâğıdı bulamadın ama ben sana mahkemenin gerekçeli kararını sunayım. Hatırlamana yardımcı olur.