Yusuf Kaplan’ın Yenişafak gazetesindeki yazısı…
Sözgelişi, Francis Bacon, 17. yüzyılda, Batılıların “modern” değil, “kadîm” olduklarını iddia etmişti. Çünkü “yenilik, yenileşme” olarak algılanan “modernlik”in, Batılıların modernlikle birlikte geliştirdikleri meydan okumayı, “küçülteceği”, hatta “küçük düşüreceği” düşünülüyordu.
O yüzden Bacon, modern meydan okumanın, bütün antikiteyi harekete geçiren, keşf-i kadîm ilkesine dayanan bir tecrübe olduğunu hatırlatıyor, modern meydan okumanın aslında bütün geçmişi ihata etmesi anlamında “kadim” bir tecrübe olduğunu öne sürüyordu.
HUMANİZM’DEN MODERNLİĞE: İNSANIN TANRILAŞTIRILMASI VE YOKOLUŞU
Felsefî olarak modernlik, 14. yüzyılda, “hümanizm”le tohumları ekilen, 15. yüzyılda Rönesans’la, 16. yüzyılda Reformasyon’la ivme kazanan, 17. yüzyılda “akıl çağı”yla, 18. yüzyılda ise, “aydınlanma çağı”yla kıvamını bulan bir “hareket”ti.
Başlangıçta mesafeli yaklaşılan “modernlik” kavramı, aydınlanma çağı’yla birlikte, kutsandı.
Türkçeye bağlamından koparılarak, son derece yanlış bir şekilde “insancıllık” diye çevrilen Hümanizm, gerçekte insanın tanrılaştırılması sürecinin başlangıç noktasıydı.
Hümanizm, Batılı insanın, Kilise otoritesinden, dolayısıyla Tanrı’dan kopma ve tanrılaşma sürecinin tohumlarını ekti. Rönesans’la, Kilise otoritesi sarsıldı; Reformasyon’la, büyük şizma / parçalanma yaşandı ve Kilise otoritesi çöktü.
Sonuçta Modernlik, Heidegger’in yerinde tanımlamasıyla, insanı, “her şeyin ölçüsü ve ölçütü” hâline getirdi ve tanrılaştırdı.
MODERN TOPLUM: İZLEME VE KONTROL
İnsanın tanrılaştırılmasının, insanın özgürleşmesi olarak algılanması, Tanrı fikrinin ve hakikat fikrinin yitirilmesine, araçların amaç hâline getirilmesine, “araçsal akıl”ın hükümranlığını ilan etmesine ve hayatın çölleşmesine yol açtı.
Şu an içinden geçtiğimiz postmodern süreç, aynı zamanda, post-hümanizm sürecidir. Post-hümanizm, insan-merkezci bir dünyadan kaçışın adıdır.
Modernlik, birey’i, devlet’i, ulus’u kutsamıştı. Postmodernlik, bireyi de, devlet’i de, ulus’u da çökerten bir süreç.
Modernlik sürecinde, birileri, bizi açıktan izliyor, kontrol ediyordu. Postmodernlik sürecinde ise birileri, bizi gizlice dikizleyerek kontrol ediyor.
POSTMODERN TOPLUM: DROMOKRASİ VE DİKİZCİLİK
Postmodern süreç, yeni-sömürgecilik sürecidir: Yeni sömürgecilik, modern dönemde olduğu gibi, açıktan izleme ve kontrole değil, büyük ölçüde medyalar yoluyla, örtük kontrol sürecine dayanır. Önceki yazıda da dikkat çektiğim gibi, burada panopticon (bir merkezden izleme ve kontrol) işlemi değil, synopticon / dikizleyicilik işlemi devrededir.
Synopticon, televelo programlarında olduğu gibi, küçük azınlığın, büyük çoğunluk tarafından dikizlenmesi işlemidir.
Açıktır ki, dikizleme olgusu, açıktan izleme olgusundan daha tehlikelidir.
Postmodern toplumda, synopticon olgusu, iki şekilde hükmünü icra ediyor:
Birincisi, dikizleme şeklinde.
İkincisi de, sinemadan televizyona, internetten sanal âleme kadar, medyalar, hayatımıza yön veriyor; hayatımız hem medyatikleşiyor, hem de medyalar üzerinde/n işliyor. Böylelikle medyalar, zihinlerimizin gizli efendileri konumuna yerleşiyor.
Postmodern toplum, bütün medyalar üzerinden üretilen sanal gerçeklerin, yaşanan, fiîlî gerçeklerden daha gerçek olduğu bir hiper-gerçeklikler toplumu: İmaj, gerçek’ten daha gerçek ve daha etkili artık.
Modern toplumda, bir şekilde de olsa, siyasî haklar rejimi demokrasi egemendi.
Postmodernlikte ise, hızın, hazın ve ayartının, insanları, estetize yöntemlerle, baştan çıkararak yönlendirdiği, hayattan kaçırarak (stadyuma, müzikhole, sinema salonlarına, barlara vesaire doldurup) hayata tutundurduğu dromokratik bir toplum egemen.
ÖZGÜRLEŞME Mi, KÖLELEŞME Mİ?
Bu, tam anlamıyla, çağ körleşmesi hâl-i pür melâlidir: Bütün insanlığın Batı’ya mahkûmiyeti ve bütün insanlığın kendinden mahrûmiyeti: Postmodern, popüler, yoz ve vulger kültürün bütün dünyayı düzleştirmesi, tektipleştirmesi ve bütün diğer kültürleri yok etmesi!
Postmodern toplum, gösteri’nin, şovun, ayartı’nın hükümranlığını ilan ettiği, geçmiş ve gelecek zaman duygusunun iptal edildiği, bütün insanlığın sadece bura’ya ve şimdi’ye (egosuna, bencilliğine, bedenine, fetişlerine) hapsolduğu, tek bir zamanın, genişletilmiş bir geniş zaman’ın insanları kuşattığı, insanın algı kapılarının kapandığı, her şeyin mübah olduğu (anything goes), hazcı, izafileştirici ve hiçleştirici bir toplumdur.